Cinselliğin Vaftiz Suyuna Sinmiş Kilise Kokusu
İslâm'ın cinsellik tasavvurunu tahkir ve tezyif etmek amacıyla -güncel ve güncel olduğu kadar da iğrenç bir vak'adan hareketle- İslâmî hikmeti 'bayağılaştırma'yı hedefleyen medya operasyonu, modernize edilmiş Hristiyanî ilkeleri arkasına alarak yelkenlerini şişiriyor. Hristiyanî ilkeleri, yani esasen Hristiyanlığın Katolik yorumunca üretilen değerleri...
Modern Batı'nın değerlerini oluşturan temelin harcında en büyük pay sahibi Hristiyanlık'tır; bilhassa Batı Hristiyanlığı. Akıl, bilim, vs. hepsi de sonradan gelir. Üstelik belki Hristiyanlığa rağmen, belki Hristiyanlıktan önce veya sonra, ama her hâlukârda Hristiyanlıkla birlikte, yanyana gelir.
Hristiyanlığı paranteze aldığınız takdirde, Batı'da olup biten hiçbir şeyi ?bütünüyle? açıklayamazsınız. Latince'den söz etmedikçe nasıl modern Batı dilleri üzerine ?adam gibi? konuşamazsanız, Hristiyanlıktan (bilhassa Katoliklik'ten) söz etmedikçe de modern Batılı değerler üzerine aslâ sözün hakkını vermek suretiyle konuşamazsınız.
Mesele inanıp inanmama meselesi değil, bilip bilmeme meselesi. Anlayıp anlamama meselesi.
Köşe yazarlarının derslerini çalışmaları gerekiyor. Şayet cinselliğin hikmetini (hikemî boyutlarını) biraz olsun farketmeyi başarırlarsa bir gün, belki o zaman (bu yılışıklıkla hiçbir zaman idrak edemeyecekleri) Hikmet-i Halide'nin cinselliği hakkında saygılı olmanın değerini de bilirler sanırım.
Kısa yaşamı boyunca hiç evlenmemiş genç bir peygamberin, yani Hz. İsa'nın tebliğlerine dayandığını iddia eden bir topluluğun dünya görüşüdür Hristiyanlık.
Kadından korkan, kadından uzak kalan, kadını tanımayan, bu ve benzeri zaaflarından ötürü de kadını aşağılayan, cinsellikten kaçınan, utanan, cinselliği reddeden, aşağılayan, en nihayet olabilecek en aşağı formlarıyla cinselliği ifsad eden bir asitli kaptır Batı Hristiyanlığı.
[Rahmetli babam, Hz. Musa'nın madde'yi, Hz. İsa'nın mânâ'yı ve fakat Efendimizin (s.a) hem madde'yi, hem de mânâ'yı temsil ettiğini söylerdi. Yahudiliğin madde'yle, Hristiyanlığın mânâ'yla temessülü hakikaten de sabittir.]
Evet, hakikaten Efendimiz, hem madde'yi, hem mânâ'yı/hem teni, hem canı/hem bedeni, hem ruhu temsil eder; kısacası hem dünya'yı, hem ahireti. Kemâli yani. Hâtem'ul-Enbiya (Son Elçi) olduğu için, ?son nokta?yı. O en son'da gizli ilk noktayı.
Tarihinin hiçbir döneminde cinsellik ve hatta müstehcenlik Doğu'da tabu olmamıştır. Lâkin Batı'da tabudur. Dün de tabuydu, bugün de. Kadını manastırlara kapadıklarında da, manastırlardan çıkardıklarında da. Cinsellik ve müstehcenlik İslâm'da değil, Hristiyanlık'ta tabudur.
Cinsellik Asya dinlerinde de tabu değildir. Bilâkis cinsellik hikmet'in bir tezahürü, bir boyutu, bir ayetidir. Nefsin mertebe ve makamlarında dervişlerin seviyelerinin alâmeti, nefse hakimiyetlerinin göstergesidir. (Cinselliği idrakinin veya cinsellikteki kudret ve kuvvetinin derecesi, dervişin manevî mertebesinin seviyesine de delâlet eder.)
Yazılıp çizilenlerden anlaşıldığına göre, bizde zihinleri vaftiz edilmiş cahillerin güya ahlâk ve âdâba dayanıyormuş görünenen söylemleri, değil Cumhuriyet dindarlığının, bizatihi Cumhuriyet muhafazakârlığının bile gülünç bulacağı ölçüde Kilise kokmakta.
Sakallı, cübbeli dindar bir müslümanda rahib suretini, başı örtülü müslüman kadınında ise rahibe suretini görmek isteyen bu medya polisinin söylemindeki kilise kokusu iyi teşhis edilmeli. Kaba gürültüye pabuç bırakılmamalı!
Cinselliğin hikmeti ancak Doğu'ya has bir derinliğin, sadece Doğulu bir kavrayışın ürünüdür. Cinsellik ve hikmet, tarih boyunca sadece Doğu'da yanyana yorumlanabilmiştir. Doğu'da, belki orta Doğu'da, belki uzak Doğu'da, ama hep ve daima Doğu'da... Meselâ Çin'de, Hindistan'da, İran'da... Meselâ Rey'de, Isfahan'da, Tebriz'de, Bağdat'ta, Basra'da, Şam'da... Selçuklular döneminde Konya'da, Sivas'ta, Kayseri'de... Osmanlılar döneminde Bursa'da, Edirne'de, İstanbul'da...
Şehirlerde değil sadece, köylerde de.
Lao Tzu, Konfiçyus, Buda, Zerdüşt... Veya İbn Sina, İbn Arabî, Mevlâna...
Cinselliğin hikmeti de, Hikmet'in cinselliği de asaletini Şark'ta bulur.
Dinî, bilhassa felsefî ve tasavvufî metinlere istinaden bu genel tesbitleri yaptığım zannedilmesin. Malum a, bu konuda söz bitmez. Benim cinselliğin hikemîyatı hususunda dayandığım asıl metinler, bilâkis Tıp metinleri. Hipokrat-Galen tıbbının ana paradigmasına sahip çıkan, bu birikimi üstlenip geliştiren, seviyesini yükselten, derinliğini arttıran zengin İslâm Tıp literatürü... (Ulemanın yazdığı metinler bir yana, Osmanlı döneminde Anadolu'da halk için yazılmış muhtelif Türkçe Tıp metinleri aslâ ihmal edilmemeli.)
Cinsellik ve Hikmet'in birleştiği nokta, unutulmamalıdır ki doğanın, yani bedenin Ruh'la birleştiği noktadır. Ve klasik Tıp, tıpkı Klasik Psikoloji gibi, Doğa Felsefesi'nin bir alt dalıdır. Hikmet-i Tabiiye'nin yani.
Cenab-ı Hak, hakîmdir, hikmet sahibidir. Efendimiz (s.a) de öyle. O da hikmetin sahibiydi, ehliydi, muallimiydi. Buna karşın fakihler cinselliğin hukukî, tabibler tıbbî tarafını bilirlerdi. Sufiler ise, cinselliğin hassaten manevî/ruhî tarafıyla meşgul idiler.
Menkıbelerinin bolluğu, talibi olmadıkları bir alandaki makam ve mertebelerinin yüksekliğini göstermeye matuftur. Niçin? Sırf talibi oldukları hakikatin tahakkukunu isbat için.
Coğrafi yasa böyle, ışık Doğu'dan yükselir! Elbette cinselliğin ışığı da...
Yeni Şafak