Dolar

34,8728

Euro

36,7570

Altın

3.042,79

Bist

10.142,10

İslam'ın olmadığı bir dünya?..

Eski CIA şefi bu sorunun cevabını arıyor. 'Kendini laik, AKP'yi tehdit, İslam'ı da tehlike olarak görenlerin bu yazıyı okumasında yarar var.'

18 Yıl Önce Güncellendi

2008-04-27 03:44:00

İslam'ın olmadığı bir dünya?..

 

Yıllarca Türkiye?de görev yapan CIA?nın Ortadoğu İstasyon şeflerinden Graham Fuller, Foreign Policy dergisine verdiği söyleşide ?Eğer İslam olmasaydı dünya farklı bir yer mi olacaktı? sorusunun cevabını arıyor. Mensur Akgün?ün zoom yaptığı söyleşisinde Fuller, dünya coğrafyasındaki terör haritasını rakamlarla çıkarıyor, 1618-1648 yılları arasındaki Katolik-Protestan Savaşlarını hatırlatıyor. Sonuç mu: Mesele dinde değil siyasette!

Mensur Akgün?ün Referans?taki yazısı?

Başlığın patenti bana ait değil. Foreign Policy dergisinin son sayısında Türkiye'nin yakından tanıdığı Graham Fuller'in yazısından alınma. Fuller bu yazısında 'Eğer İslam olmasaydı dünya farklı bir yer mi olacaktı' sorusunun cevabını arıyor, daha doğrusu veriyor.

Terörün olmayacağını, dünyanın daha güvenli bir yer olacağını, Ortadoğu'nun demokratikleşeceğini düşünenleri yalanlıyor.

Fuller'i sevseniz de sevmesiniz de yazısını okumanızı öneririm. Özellikle de kendini laik, AKP'yi tehdit, İslam'ı da tehlike olarak görenlerin bu yazıyı okumasında yarar var.

Gerçi Fuller İslam'a bizim katıksız laiklerin baktığı perspektiften bakmıyor ama yine de dillendirdiği soru ve verdiği cevaplar, bugün Türkiye'deki tartışmalara da ışık tutacak nitelikte. Ne de olsa sonunda söylediği asıl belirleyici olanın din değil siyaset olduğu, dinin siyasetin aracı olarak kullanıldığı.

Ancak onun derdi Türklerle değil. Hesaplaştığı Huntington'un gündeme soktuğu, Filistin sorununun beslediği, 11 Eylül trajedisinin akıllara kazıdığı düşünce tarzı.

Fuller, yanlış varsayımlar üstüne oturan bir anlayışı yıkmak üzere yola çıkıyor ve varsayımlara verdiği cevaplarla en azından okuyucusunun kafasında soru işaretleri yaratıyor. Medeniyet çatışması endüstrisi karşısında başarılı olup olmayacağını bilmiyoruz ama en azından şansını denediğini söyleyebiliriz.

Ne dediğine gelince.. Din ile toplumu birbirinden ayırarak düşünmek mümkün. Eğer İslam dini olmasaydı da bu bölgede Araplar, Persler, Türkler, Kürtler ve diğerleri yaşayacaktı, savaşlar yine olacaktı.

Persler Müslüman olmadan çok önce Atina kapılarına dayandı. Moğollar Müslüman değildi. Türkler Müslüman olmasalardı da Anadolu'yu ele geçirip Viyana'ya kadar gideceklerdi. Ortadoğu Hıristiyan kalmış olsaydı da durum çok farklı olmayacaktı. Yerel halk yine Batı'dan gelen istilacılara karşı direnecekti.

Gerçekten de tarihte sadece aynı dinden geldiği için bir toplumun diğerinin gönüllü olarak boyunduruğuna girdiği, ekonomik olarak sömürülmesine rıza gösterdiği, hakkında dışarıdan verilen her türlü kararı kabullendiği pek de fazla örnek yok.

Latin Amerika'nın Amerika Birleşik Devletleri'ne, ondan da önce kendini kuran İspanya'ya karşı verdiği mücadele, hatta Amerikan bağımsızlık mücadelesi bunun tam tersinin kanıtı. Amerikalılar bağımsızlık savaşlarını aynı dili konuştukları ve aynı dini paylaştıkları İngilizlere karşı verdiler.

Cezayir Müslüman değil de Hıristiyan olmuş olsaydı Fransa'nın bu topraklara iştahı kabarmayacak mıydı? Kuzey Afrika'da koloni kurmak istemeyecek miydi? Araplar Fransızlara karşı direnmeyecek miydi?

Arap milliyetçisi Baas Partisi'nin fikir babası Michel Eflak Sorbon'da eğitim görmüş Suriyeli bir Hıristiyan değil miydi? Ya da İtalyanlar Habeşistan'ı Hıristiyan diye işgal etmeyecek miydi? Buralarda kıyım, savaş ve insanlık trajedileri daha mı az yaşanacaktı?

Hayır, mesele dinde değil siyasette. Biz bu topraklar üstünde de başka yerde de Müslüman'ın Müslüman'ı öldürdüğünü çok gördük. Kahramanmaraş'ı, Sivas'ı unutmayın. Irak'ın işgal ettiği Kuveyt, savaştığı İran Hıristiyan değil Müslüman ülkelerdi. Sadece Irak-İran savaşında 1 milyondan fazla insan hayatını kaybetti. Büyük ölçüde Hıristiyan Avrupa ülkeleri arasında çıkan İkinci Dünya Savaşı'nda ise kimilerine göre 40, kimilerine göre 72 milyon insan öldü.

1618-1648 yılları arasında büyük ölçüde Katolikler ile Protestanlar arasında yaşanan savaş sırasında da neredeyse tüm Orta Avrupa vahşi bir kıyıma uğradı. Almanya'nın nüfusu 13 milyondan 4 milyona düştü. 12 bin şehir ve kasaba dindaşları tarafından talan edildi.

35 bin köy haritadan silindi. 400 bin asker savaşlarda hayatını kaybetti. 1950-53 yılları arasındaki Kore Savaşı'ndaki insan kaybı, -ki Müslüman müdahalesi herhalde Türkiye'nin gönderdiği asker sayısıyla sınırlıdır- 3 milyon 5 yüz bin kişiyi buldu.

Terör derseniz 11 Eylül'den önce de vardı. El Kaide ortadan kalksa da terör var olmaya devam edecek. Birileri mutlaka şiddet kullanmayı kendine meşru gösterecek bir neden bulacak. Zaten karşı karşıya olduğumuz sorunlar çözülmezse çok da aramasına gerek kalmayacak.

Ancak burada unutulmaması gereken terörün bir yöntem olarak Müslümanlar tarafından icat edilmediği, 11 Eylül ve sonrasındaki saldırıların çarpıcılığına rağmen diğer tür terörist saldırılardan da çok daha ağır kayıplar verdirmediği.

Karşılaştırma yapmak istiyorsanız PKK terörüne bakın, kaç bin kişinin hayatına mal olduğunu düşünün. Meraklısı için Fuller, makalesinde, Europol rakamlarını da vermiş. 2006 yılında Avrupa'da gerçekleştirilen 498 terörist saldırıdan sadece biri, yanlış okumadınız biri, Müslüman olduğunu söyleyenler tarafından yapılmış.

İslam ile demokrasinin bağdaşmadığını, bağdaşmayacağını iddia edenlere karşı da Fuller, Avrupa'dan ve Latin Amerika'dan örnekler veriyor. Rusya'nın ne kadar demokratik olduğunu okuyucusuna soruyor.

Fuller'in dediği gibi İslam'ın sorun olarak tanımlanması kolay, böylece dinin siyasetin taşıyıcı gücü olmasının ardında yatan nedenleri görmek zorunda kalmıyoruz. Ama görmediğimiz sürece de sorunlara çözüm üretemiyoruz...


 

Haber Ara