Ertaş'a göre Türkiye, Eurovision'a türküyle katılmalı. Eser türkü olunca haliyle orkestradaki enstrümanlar da saz, davul, zurna, kaval gibi çalgılardan oluşacak. 'Özlü sözlü, toprağımızın kokusunu veren Anadolu'muzdan bir türküyle oraya gidilmesini isterim.' diyen Ertaş'a göre ülkemiz, uydurma parçalar, yabancısı olduğumuz müziklerle bu yarışmaya katılıyor. Usta, 'O müzikler bize ait değil. Giden müzikler uydurma, onlar Türk müziği değil. Ben isterim ki Türk müziğiyle, türküyle gidilsin. Davulumuz, zurnamız, bağlamamız, kavalımızla. Benim gönlüm böyle arzuluyor. İster 15., ister 20. olsun.' diyor.
Son yıllarda televoting denilen sistemle yarışma bitiminde yabancı ülkelerden telefon mesajıyla oylama yapıldığı için Türkiye'nin sonuncu sıralara kaldığı yıllar çok geride kaldı. Gurbetçilerin yoğun olarak yaşadığı Almanya, Fransa, Belçika gibi ülkelerden yıllardır ülkemize tam puan çıkıyor. Türkiye için neredeyse güç gösterisine dönüşen oylama sistemi, Neşet Usta'nın teklifini de Batı tarzı şarkılardan daha çok puan toplamaya aday kılıyor gözüküyor. 55 senedir türkü söyleyen, besteleyen Neşet Ertaş, 28 yıl Almanya'da kaldıktan sonra 2001 yılında döndüğü Türkiye'de, televizyon programlarından sonra yeniden hatırlandı. 70 yaşında olmasına rağmen dinçliğinden hiçbir şey kaybetmeyen usta, halka açık konserleri seviyor. Ustaya göre havasıyla, sözüyle, özüyle türküler her zaman için kalıcı oluyor ve giderek daha çok seviliyor. Pop ve rock türü yabancı müzikler için Ertaş, 'Onlar kalıcı olmaz. Benim 45 yıl evvel okuduğum türküler halen çalınıp söyleniyor.' diyor. Gençlere de bu anlamda bir çift lafı oluyor ustanın: 'Her şeyi dinleyin; ama türkülerimizi de dinleyin. Havasını, sözlerini, neler anlatıyor ona bakın.' Neşet Ertaş 2 yıldır İzmir'de yaşıyor. Akrabalarının yüzde sekseni İzmir'de olduğu için kendisi de oraya yerleşmiş. Çocukları Berlin'de yaşıyor. 28 yıl Avrupa'da dolaştıktan sonra geldiği Türkiye için 'Cennetime kavuştum.' diyor. 'Ülkeyi terk edeceğim.' diyen Fazıl Say için, 'O herkesin kendi düşüncesi, kendi iradesi. Hiç kimseye bir şey diyemem.' şeklinde konuşuyor.
Avrupa'da 30 yıl kaldım, müzikleri çok duygusuz
'Batı müziği dinleyen çağdaş olur, alaturka, yerli müzikleri dinleyen olmaz.' diyen bir tıp profesörünün sözüne ustanın cevabı ise şöyle oldu: 'O profesörün sözü bir yerde doğru. Batı müziği Batılılarındır. Onu dinler, kendini ona verirsen o görüşte olursun. Ama ben duygusal müzikten yanayım. Avrupa'da 30 yıla yakın kaldım, oralarda beni duygulandıran müzik duymadım. Müziğin, Batılılaşmayla, şununla bununla ilgisinin olacağını pek düşünmüyorum. Batı müziğini de dinlesinler, halk müziğini de. Ayırım yapılmasın. Bir tarafı dinleyip o taraflı olmaya katılmıyorum. Dünyanın her tarafından müzikleri dinleyelim; ama kendi toprağımızın o duygulu müziklerini de kaybetmeyelim.'
Babam bizi sazıyla geçindirirdi
'Çok yer dolaşmışsınız. Ruhunuzda mı vardı?' sorusuna karşılık babasını ve çocukluğunu anlatıyor usta: 'Dolaşmamız mecburiyettendi. Babam ozandı. Bizi sazıyla geçindirirdi. Her zaman düğün olmazdı köylerde. Hasatı kaldıracak da senede 2 ay düğün olacak. Babamın o zaman 2-3 aylık kazancı yetmezdi. Karnımızı doyurmak için 9 ayda 2-3 ay bir köyde kalır, onların odalarında saz çalardı. Onlar da un bulgur bir şeyler verirlerdi. Oradan 2-3 ay bir başka köye. Seneyi denk getirmek için böyle gezmişiz.'
Usta'dan başörtüsü yorumu
Üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılması konusunda yaşanılan tartışmaları Neşet Usta şöyle değerlendiriyor: 'Allah, hür yaratmış insanları. Hür doğmuş insanlar. Herkes kendinden sorumludur. Kimsenin kimseye karışma haddi ve hakkı yoktur. İnsan nasıl isterse o şekilde hareket etme hakkına sahiptir. Tabii kanunlara saygımız var, o ayrı bir konu.'
Zaman