Dolar

34,8673

Euro

36,6659

Altın

3.022,65

Bist

10.055,90

Eyüp Kılıç: “Yunanistan, Türkiye’ye karşı kullanılmak üzere hazırlanıyor”

Uluslararası ilişkiler uzmanı, Bilgisayar/Dijital teknoloji alanında çalışmalar yürüten eğitimci yazar Eyüp Kılıç TİMETURK'e konuştu. Küresel salgın sürecinde geçen bir buçuk yılı değerlendiren Kılıç, 'küresel boyutta totaliter' uygulamaların gerçekleşeceği bir sürece girildiğini vurguladı. Kılıç, ABD-Rusya arasında NATO ve Avrupa üzerinden devam eden gerilimi değerlendirirken, Yunanistan'ın da Türkiye'ye karşı kullanılmak üzere hazırlandığına dikkat çekti.

4 Yıl Önce Güncellendi

2021-05-28 14:54:23

Eyüp Kılıç: “Yunanistan, Türkiye’ye karşı kullanılmak üzere hazırlanıyor”

Pandemi ilan edildiği günden bu yana bir buçuk yıl geçti. Sizce nasıl bir süreçten geçiyoruz?

Dünya köklü bir değişim ve yenilenme sürecinin içerisinde ve bizler de bu değişim ve yenilenmeye tanıklık ediyoruz. Kovid-19 hastalığı dünyada süregiden yönetimsel sistemin köklü şekilde değişimine sebebiyet veriyor. Salgınlar bilinen tarih boyunca daima çeşitli başlıklarda tarihi etkileyecek sonuçlara neden olmuştur. Örneğin; Avrupa ülkelerinin büyük çoğunluğunun katıldığı ve “30 Yıl Savaşları” olarak bilinen büyük savaş o dönem Avrupa başta olmak üzere dünyanın çeşitli noktalarında da baş gösteren tifüs salgını neticesinde sona ermiştir. Bu sonuç bugünkü devletlerarası sistemin doğumunu hızlandırmıştır. Yine İspanyol gribi olarak bilinen salgın Birinci Dünya Savaşı'nın bitişini hızlandıran etkenlerden birisidir. Bunun gibi farklı örneklerde vermek mümkün ancak ben Kovid-19 Pandemi sürecinin tüm bunlardan çok daha öte köklü bir değişime sebebiyet vereceğini söylüyorum.

‘Küresel boyutta totaliter bir sürecin içerisine giriyoruz'

Küresel boyutta siyasi, ekonomik, sosyal hayatta köklü değişimler yaşanacağı ileri sürülüyor. Değişimin hangi yönde olacağını ön görüyorsunuz?

Pandeminin ilk dönemlerinde, henüz insanlar şimdiki kadar rahat değilken hatta marketten getirdikleri poşetleri yıkayarak eve sokarken ben sosyal medya hesabımda 10 maddelik bir akış yayınlamış ve özetle şöyle demiştim. “Pandemi süreci orta sınıfın tamamen bitirilerek küresel düzeyde toplumların zenginler ve fakirler olarak iki sınıf haline getirilmesini ve akabinde totaliter uygulamaların normalleştirileceği yani demokratik hakların ve özgürlüklerin baskı altında tutulacağı yeni bir sürecin başlamasına vesile olacaktır.” Bugün geldiğimiz noktada ilk günlerde yaptığım bu analizin nasıl ete-kemiğe büründüğünü hep birlikte müşahede edebiliyoruz. Dünya genelinde uygulanan evden çıkma yasaklarından, seyahat yasaklarına, yine yapılan kapanmalar neticesinde zor durumda kalan esnaflardan, işlerini kaybeden birçok insanın içerisinde bulunduğu durumu analiz edersek orta sınıfın nasıl gittikçe fakirleştiğini hep birlikte görebiliriz. Şimdi çeşitli ülkelerde konuşulmaya başlanan ve ilerleyen süreçte ise daha yüksek sesle konuşulacağını düşündüğüm “vatandaşlık maaşı” veya benzer isimlerle insanlara devletler eliyle maaş bağlanması ve bu maaşın ödenme şartının koyulan kurallara uyulmasına bağlanması gibi sonuçlara da hazır olmak gerekiyor. Şimdi bunlara da komplo teorileri diyecek milyonlar olduğunu biliyorum ancak bence olayları ısındıra ısındıra, sebep sonuç ilişkisine bağlayarak o kadar ustaca dizayn ediyorlar ki, dün analizlerimizde ön gördüğümüz hususların bugün ne noktada olduğunu herkesin çok iyi anlaması gerekiyor. Çin'de pilot bölgelerde uygulamaları yapılan “sosyal puanlama” temelli kademeli özgürlüğe dayalı çalışmaları herkes mutlaka incelemelidir. Bundan sonra “konulan kurallara ne kadar uyarsanız o kadar özgürsünüz” denilecek bir yeni sürecin içerisine giriyoruz. Tabi ki insanlar kitlesel olarak uyanmaz ve bu gidişata tepki ortaya koymazsa… Anlattıklarım belki şu anda bir film senaryosu gibi geliyor olabilir ancak şunu söylemek lazım ki; yıllarca Hollywood filmlerinde bizlere izlettikleri senaryoları şu anda bizzat birer figüran olarak bizlere yaşatıyorlar.

Yani propaganda?

Elbette… Bakınız geçtiğimiz günlerde Microsoft Başkanı Brad Smith'in bir açıklaması oldu. “Orwell'in 1984 romanında tasvir ettiği hayat 2024 yılında gerçek olabilir” dedi. Orwell özetle nasıl bir dünya tarif ediyordu; özgürlüklerin büyük ölçüde kısıtlandığı hatta olmadığı, yaşam kalitesinin çok düşük olduğu, herkesin asgari yaşam kriterleri ile hayatına devam etmesinin mümkün olduğu ancak tüm bunlara rağmen insanların bu durumların eskisinden daha iyi olduğuna ve insanların iyiliği için yapıldığına inandırıldığı bir Dünya!

“Yüzyılın Planı adım adım uygulanıyor…”

Uluslararası siyaseti yakından takip eden biri olarak Filistin üzerinden Ortadoğu'da yaşanan son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ortadoğu tarih boyunca olduğu gibi yine yeni gelişmelere ve daima öyle olacak. Trump döneminin tartışmalı bir seçimle sona erip Biden döneminin başlamasıyla ABD yeniden eski siyasetine tamamen döndü ve bölgeyi özellikle İsrail temelli dizayn çalışmalarına hız verdi. 2 yıla yakın süredir bir hükümet kurma krizi yaşayan İsrail içerideki dinamiklerini de konsolide etmek adına, yeni ABD yönetiminden aldığı cesaret ve destekle birlikte Filistin'e karşı hadsizliğini artırdı ve Ramazan ayının son günlerinden başlayarak Filistin'e karşı saldırılar gerçekleştirdi.

Bizler burada batı dünyasının neler söylediğine değil –ki zaten politikaları gereği İsrail'e ağır eleştiri getirmelerini bekleyemeyiz- bölge ülkelerinin nasıl tavır takındığına bakmalıyız. Zira bölge yönetimleri ne yazık ki devşirilmiş birer yönetimler haline gelmiş durumda. Gerek Suudi Arabistan veliaht prensi Bin Selman, gerek Birleşik Arap Emirlikleri veliaht prensi Bin Zayed tamamen küresel güçlerin etkisinde ve onlara maşalık yapmayı marifet sayan kişiler. Aynı şekilde Sisi'nin kimler tarafından desteklenerek Mısır'ın başına geldiği hepimizin malumu. Yüzyılın Planı lansmanıyla Kushner tarafından hazırlanan plan unutulmuş gibi gözükse de sahada fiilen adım adım uygulanıyor ve nihayete hazırlanıyor. Bölge ülkelerinin yönetimlerinde köklü değişimler olmadığı sürece de burada Filistinliler başta olmak üzere bölge halkları lehine değişimler olmasını beklemek mümkün olmayacak.

Biden'ın ABD Başkanı olarak ilan edildiği tarihten bu yana 5 ay geçti. ABD-Rusya arasında ciddi bir gerilim söz konusu. Özellikle NATO'yu ciddi hareketlilik içinde görüyoruz. Bu hususta görüşünüzü alabilir miyim?

Mevcut ABD yönetiminin temel hedeflerinin başında Avrupa ülkelerini güvenlik temelli olarak esaret altında tutmak olarak süregideceğini net olarak ifade edebiliriz. Zira bu durum değişen başkanlarla değişecek bir strateji değil ABD devletinin temel stratejilerinden birisidir. Trump'ın çekildiği Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması (INF) ve Açık Semalar Anlaşması (OST)'na yeni yönetimin dönmemesi hatta kısa süre önce Açık Semalar Anlaşması'na geri dönülmeyeceğini Rusya'ya bildirmesi bunun en kuvvetli emareleri ve ispatıdır. 2020 yılında turizmin yasaklanmasından dolayı ortaya çıkan tabloda Avrupa Parlamentosu'nun resmi açıklamalarına göre AB, 56 Milyar Euro net maddi kayıp ve 191.000 doğrudan istihdam ve alt yüklenicilerle birlikte 1 milyon kişiden fazla istihdam kaybı yaşandı. Hemen hemen tüm sektörler küçülme ve harcama kısıtlamasına giderken sadece bir alanda harcama ve hareketlilik artışı yaşandı. Bu alanda askeri sektör… Avrupa'daki ABD güçlerinin manevralarını test eden Defender Europe 21 Tatbikatı devam ederken kısa süre sonra başlayacağı ilan edilen Steadfast Defender isimli ABD ve Avrupa'lı askerlerin katılacağı ikinci bir tatbikatın hazırlıkları devam ediyor.

5 Mayıs'ta bir araya gelen G7 Dışişleri Bakanlarının Rusya'ya yönelik yaptığı şu açıklamanın altını çizmek gerekiyor. “Sorumsuz ve istikrarsızlaştırıcı davranışlar sergilemek; Ukrayna sınırlarında ve gayrimeşru olarak ilhak edilen Kırım'da Rus askeri kuvvetlerini kitlesel olarak yığmak, diğer ülkelerdeki demokratik rejimleri zayıflatmak için çeşitli faaliyetlerde bulunmak.” ABD'ni tek taraflı yapacağı açıklamalarla birebir örtüşen bu açıklama Stoltenberg'in; “Avrupa'da yapılan askeri çalışmalara NATO'nun tüm müttefikleri her türlü tehditten koruyacak kapasiteye ve iradeye sahip olduğunu göstermeye hizmet etmektedir.” sözleri ile de pekiştirildi.

Üzerine çok fazla konuşulmayan bu G7 açıklaması, Pentagon ve NATO'nun resmi açıklamaları ile aynı üslupta olması açısından, ABD'nin Avrupa üzerinde süregiden gerilim stratejisinin gelecekte genele kabul ettirildiğinin teyidi olarak gösterilecek bir açıklama olabilir.

“Yunanistan, Türkiye'ye karşı kullanılmak üzere hazırlanıyor”

Yunanistan üzerinde sık duran analizler kaleme alıyorsunuz. Neden Yunanistan?

2018 yıllından bu yana gerek köşe yazılarımda gerek sosyal medya paylaşımlarımda gerekse röportajlarda ısrarla altını çizdiğim ve asıl odaklanılması gereken konu Yunanistan meselesidir. Kurumsal devlet kimliğini kaybetmiş, alt yapı, plaj, otoyol hatta sahil gelirlerini dahi Avrupa Birliği Fonu'na ipotek etmiş bir ülke çeşitli eller tarafından hazırlanmakta, silahlandırılmakta… Adalar dışında son olarak Dedeağaç'a yapılan yığınak çok dikkat çekici. ABD tarafından hibe edilen silah, mühimmat ve araçlar dışında çeşitli sebeplerle yapılan artı yığınaklar dikkatle takip edilmesi gereken bir husus… İlgili anlaşmalar gereği silah konuşlandırılması yasak olan bölgelere özellikle yığınak yapılmasının iyi niyetli ya da gizli ajanda içermeyen bir faaliyet olmadığını düşünmek büyük bir saflık olacaktır. Bu hususta Türkiye'nin acilen uluslararası mekanizmalar nezdinde girişimlerde bulunması gerekmektedir. Ben Yunanistan'ın yeri ve zamanı geldiğinde Türkiye'ye yönelik kullanılmak üzere hazırlandığına inanıyor ve yıllardır bu hususun ısrarla altını çiziyorum.

İç politika gündemini ve muhalefetin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye'nin kararlı duruşu ve bağımsız politikalar üretmesi birilerini rahatsız ediyor ve etmeye devam edecek. Muhalefetin “yine mi dış mihraklar” vurgusu ile başlayan alaylı cümleleri bu realiteyi değiştirmiyor. Zira Türkiye her anlamda stratejik konuma sahip ve bölge üzerinde hedefleri olan tüm güçlerin kontrolü altında tutmak istediği bir ülke. Libya'da, Akdeniz'de, Azerbaycan'da, Suriye'de küresel odakların istemediği istikamette atılan kararlı adımlar her gün yeni bir saldırının gelmesinin temel sebeplerinden birisi… Askeri anlamda kat ettiğimiz mesafe, işte son olarak doğalgaz ve petrol başlıklarında yaşanan gelişmeler yine üzerimizde hegemonya kurmak isteyen güçlerin işine gelmeyecek olan gelişmeler. Çünkü mevcut durumuyla dahi korkusuzca bağımsız adımlar atan, kendi menfaatlerini önceleyen Türkiye'nin ekonomik anlamda daha da güçlendiğinde neler yapabileceğini çok iyi tahmin ediyorlar. Bu gidişatı durdurmanın tek yolunun da Recep Tayyip Erdoğan ve mevcut siyasi iradenin gitmesinden geçtiğini düşünüyorlar. Yaşanan tüm olayları bu bağlamda okumak ve anlamaya çalışmak gerekiyor. Dün FETÖ, bugün kukla siyasetçiler veya çeşitli aktörler, yarın başka kişi ve metotlarla bu saldırıları yapmaya devam edecekler. Milletimiz bu noktada kararlı duruşundan asla vazgeçmemeli ve şimdiye kadar olduğu gibi daima iradesine sahip çıkmalıdır.

“Muhalefetin ülkeyi yönetme kapasitesi yok”

Mevcut muhalefetin ülkeyi yönetmek gibi bir kapasitesi olmadığı gibi böyle bir niyeti de yoktur. Bunu kazandıkları belediyelerde 2 yıl içerisinde net olarak gördük, görmeye devam ediyoruz. Seçim öncesi bol keseden savurdukları vaatleri geçelim, geçmiş dönemden yarım kalan projeleri dahi tamamlama kapasitesine sahip değiller. 2 yıl içerisinde borçlanma yetkisini bitiren, sabit bütçesini yılın ortası gelmeden bitirmeye yaklaşan belediyeler var.

Milletimiz basiret, irfan sahibidir ve bunların hepsini görüyor. Pandemi sürecinin ortaya çıkardığı küresel ekonomik sorunlar ve daralmanın ülkemize de uğrayan etkileri ve magazinsel olaylar üzerinden millet iradesini yıkabileceklerini düşünenler yine cevabını milletten alacaktır.

Röportaj: Cumali Dalkılıç

Haber Ara