Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Davutoğlu: 'Mesele Erdoğan gitsin başkası gelsin' meselesi değildir

Ekonomide yaşanan son gelişmeleri Habertürk TV'de değerlendiren Gelecek Partisi Lideri Davutoğlu, 'Mesele Erdoğan gitsin başkası gelsin' meselesi değildir. Bizim istediğimiz gerçek parlamenter sistemidir' dedi.'

3 Yıl Önce Güncellendi

2021-11-28 08:43:44

Davutoğlu: 'Mesele Erdoğan gitsin başkası gelsin' meselesi değildir

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Habertürk TV'de soruları yanıtladı... Ekonomide yaşanan son gelişmeleri değerlendiren Gelecek Partisi Lideri Davutoğlu, "Ekonominin ayağa kalkması için yeni vizyon ve yeni ekip gerekiyor. Devlet inşa etmekle parti inşa etmek arasında paralellik var. İnsan unsuru çok önemli. 90'lı yıllarda çok ciddi bir insan birikimi oluşmuştu. Akademik hayatta ve devlet hayattaki o insanların çoğu ifsad edildi, kültürleri, yapıları bozuldu. Partimizin en önemli ayırt edici vasfı yeni bir kadro. Baktım ki varolan insan unsuru sayın Erdoğan kötü bir siyaset kültürü ile yozlaştırıp çürütüyor, yozlaşmayanları da benim gibi tasfiye ediyor. Ekonomide teoriyi çok iyi bilenler, iki bürokrasiyi bilenler, üç piyasadayı çok iyi bilenler. Günlük borsa, kur ve uluslararası piyasaların nabzını tutabilen. Bir hekim gibi düşünün teoriyi ve pratiği bilecek" diye konuştu.

Davutoğlu'nun konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:

"BUGÜN SAYIN GÜL İLE BİR GÖRÜŞME GERÇEKLEŞTİRDİK"

4 partiden ekonomiden sorumlu genel başkanlarımızın katıldığı bir toplantı gerçekleşti. Bugün de sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ile bir görüşme gerçekleştirdik. Uzun bir süre görüştük. Türkiye'de bugün ekonomik, demokrasi krizi var. Siyasal zihniyette problem olduğu için bir krizle karşı karşıyayız. Dış odaklar vs. gibi bunların hepsi krizi örtme çabasıdır. Bunu aşabilmek için de ekonomi politik bir bağlamda hareket etmek lazım. Sayın Gül'le genel olarak son zamanlarda yaşanan gelişmelerin devlette ortaya çıktığı tahribat, elde edilen kazanımların bugün kaybediliyor olması, giderek fazlalaşan yoksullaşma, demokratik haklar konusundaki kaygıları paylaştık hem de hasret giderdik. Cumhurbaşkanlığı adaylığı ile ilgili herhangi bir konu gündeme gelmedi. Esasen ziyaretimizin sebebi buydu. TOBB Başkanı'ndan İTO ve İSO başkanlarına, TÜRKİŞ, DİSK, HAKİŞ, TÜSİAD, MÜSİAD'dan görüşme için yazılı randevu talebi ettim.

"İKİNCİ, ÜÇÜNCÜ İTTİFAKLARI KONUŞMAK İÇİN ERKEN"

Biz herkesle görüşürüz. Siyasi olarak yakışmayacak sözleri etse de sayın Bahçeli ile görüşebilirim. Buna sayın Erdoğan da dahil. Görüşmemizin fayda mülahaza edilebileceğine inandığım konusunda herkes ile görüşürüm. Nihayet önümüzdeki süreçte ülkeyi yeni bir kadro yönetecek. Bu kadroların birbirlerini tanımaları önemli. İttifak seçim ortamına girdiğimiz anda konuşulacak bir şey. Şu anda konuştuğumuz ilkesel işbirliğini temsil etmek. STK'lara buradan sesleniyorum. Bu bir sınamadır. Şimdiye kadar bir talepte bulunmadım. Buradan TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD iş dünyası yetkililerimizden yazılı görüş talebinde bulunduk. Görüşmekten imtina ederlerse o zaman kriz daha da derinleşir.

"EN KÖTÜ KOALİSYON SİSTEMİ VAR ÖNÜMÜZDE"

Seçim ufukta görünene kadar ilkeler bazında herkesin herkesle görüşmesi lazım. Sayın Fatih Erbakan'la görüştüğümüzde üçüncü ittifakı konuştuk, bu benim talebim değildi. Farklı görüşler ortaya atıldı. Şu anda bizim yapmamız gereken bir vizyon ortaya konmak, milletin önüne güçlü bir alternatif vizyonu ortaya koymak lazım. İkinci, üçüncü ittifakları konuşmak için erken. Siyasal mühendislik yerine, vizyon koymak lazım. Şu anda bizim partimizde gurur duyduğum, ümit beslediğim çok önemli süreç yaşıyoruz. Türkiye'de yeni bir çift kutup oluşturulmaya çalışıyor. 21. yüzyılın konseptlerini, kavramlarını zihinlerimizden çıkarmak zorundayız. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kutupları ortaya çıkardı. Sayın Erdoğan koalisyon dönemini hep söyledi, eleştirdi ama bugün gördüğümüz en kötü koalisyon sistemi var önümüzde. Seçim matematiği partileri ittifaka, koalisyona zorluyor. Sayın Kılıçdaroğlu, sayın Akşener, Sayın Karamollaoğlu ve Sayın Babacan'a önce ilkesel zemini hazırlamamız gerektiğini söylüyorum. Bugünkü iktidarın hiçbir ilkesi kalmadı, sadece iktidarda kalmak için ittifak oluşturdu. Sayın Cumhurbaşkanımız ekonomiyle ilgili ne yaptığımızı biliyoruz. Ortada ağır yaralı var, sayın Cumhurbaşkanı 'bunu ben yaraladım' diyor. Peki bunu niye yapıyor? Seçime giderken bunu yapmak zorunda. Yeni bir iletişim ve ilişki modeli geliştirmemiz lazım.

"BEŞTEPE'DEKİ BÜROKRATLAR MUHALEFETİ TEHDİT EDİYOR"

Seçim ortamına girmeden, seçim yasasını görmeden herhangi bir ittifak angajmanına girmeyiz. Bugünkü Cumhur İttifakı'nın içinde çok ciddi bir iç itilaf var bir çok konuda. AK Parti kitlesi, yöneticileri MHP'nin çok küçük bir oy oranıyla sistem üzerinde bu kadar etkili olmasından son derece büyük bir rahatsızlık duyuyor. Bugün AK Parti içinde Beştepe ekolü ile Genel Merkez arasında bir gerilim var. Bunu herkes biliyor. AK Parti Genel Merkezi fiilen bütün kurumları ile bypass edildi. Ben güçlü bir danışmandım. Ama siyasal hiçbir konuda bakanları aşan müdahalem olmamıştır. Bugün Beştepe'deki bürokratların hepsi siyaset yapıyor. Bürokrasi ile siyasetin içiçe geçmişliğinden kaynaklanan bir çürüme var. Bugün Beştepe'de oturan bürokratlar muhalefeti fiilen tehdit ediyor. AK Parti Genel Merkezi'nde halka hesap verirken o bürokratlar sokağa inmiyor. Bürokrat halka hesap vermeyecek AK Parti Genel Merkezi'ndeki siyasiler verecek. Öte yandan MHP içinde de AK Parti'den rahatsızlık var. Yolsuzluklar vs. Sayın Bahçeli 'bizim rolümüz muhalefet rolüdür' dedi. Niye böyle dedi? Çünkü kendi tabanından ciddi tepkiler geliyor. Sayın Cumhurbaşkanı bize her türlü baskıyı yapıyor ama CHP diyerek hedef gösteriyor. İlk defa burada söyleyeceğim, gerçekten demokrasi adına utanç verici. 12 Aralık'ta partimizin ikinci kuruluşumuzu kutlayacaktık. Haliç Kongre merkezinde. 12 Aralık'ta bu kutlamayı yapabilirsiniz dendi. Ona göre hazırlıklar, düzenlemeler yaptık. Anadolu'dan arkadaşlarımız geldi. Dün bize bildirildi ki, Cumhurbaşkanlığı 12 Aralık'ta orada bir faaliyet yapacakmış. Hiçbir partiye çıkarmadıkları engeli bize çıkardılar.

"KUTUPLAŞTIRIRAK İKTİDARLARINI SÜRDÜRMEK İSTİYORLAR"

Oradaki işletme sayın Erdoğan'la ilişkisi olan bir yapı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi 2 hafta kala, orada Cumhurbaşkanlığı'nın etkinliğini söylüyor. Oradaki yetkililerin 'Biz burayı daha önce bir yere verdik' demesi lazım. Gelecek Parti'nin yükselmesi onların iktidarının sonu demek. Dış mihraklar diyor, içeride CHP'ye yükleniyor. İstiyor ki eski sol-sağ denklemi olsun, AK Parti MHP ittifakı olarak diğer oyları almak. Ben bu oyuna düşer miyim? Birileri Türkiye'yi kutuplaştırarak kendi iktidarlarını sürdürmek istiyorlarsa buna asla izin vermeyiz. Bütün il başkanlarımızla görüşüyoruz. Olabilecek her seçime hazır hale geliyoruz. En iyi ölçüm sahada bizzat gördüğünüz ölçüdür. Van Erciş mesela. Ağrı'dan Van'a geçerken bildirmişlerdi bize, hiçbir gösteri yapılmayacak diye. Arkadaşlara dedim ki, 'Ben bu ülkede Başbakanlık yaptım, toplantı gösteri kanunlarını biliyorum, isterlerse engellesinler' dedim. Erciş'e geldik. Binlerce kişi sokakta bizi karşıladı. Çıktım konuştum. Türkiye'nin psikolojisi değişmiş, herkes bunu böyle bilsin. Bazen sayın Erdoğan'ın 'kazanımlarınızı kaybedersiniz' diye muhafazakar kesime tehditleri var. Ama bir dönem kapanıyor. Kapanma sebebi iktidarın çelişkiye düşmesi ve yolsuzlukları. Yeni dönemi inşa etmek bizim üstümüzdeki sorumluluktur.

"AK PARTİLİ SEÇMENİN DE ONURUNU KURTARMAK İÇİN SOKAKTAYIZ"

Geçen sene Kars, Susuz'da halkla beraberiz. Sokakta birisi tepki gösterdi. Bizim korumalar tecrübelidir, dokunmazlar. Birisini yerel polis uzaklaştırmış. Bir hanım geldi, sizin emniyet orada birini iteledi dedi. Onu AK Parti ilçe merkezine götürmüşler. Beni AK Parti ilçe merkezine götürdü. 'Ben sizin misafiriniz değil miyim, Başbakanımız değil miyim, getirin bir çay bakalım' dedim. Sohbet ederek ayrıldık. Kızmadan anlatacağız. Bize gelmemek için iş bulan çok kişi var. Ya da işinizi kaybedersiniz. Biz işini kaybetmek pahasına yeni bir Türkiye inşa etmek için yola çıkıyoruz. Bir yere gittiğimizde yanımızdaki arkadaşlara söylüyorum, 'hiç tepki vermeyin, ben anlatacağım'. AK Parti seçmenlerine sesleniyorum, sizin onurunuzu kurtarmak için sokaklardayız. Bir ilim adamı olarak köşemde herkesin 'hocam' dediği konforu yaşıyor olurdum. AK Parti'de geçmiş dönem görev yapmış bir dostumuz geldi. 'Hocam haklısınız, ama biraz güçlenmeniz lazım, nasıl olsa kitleler buraya gelecek, kitleler çözülüyor' dedi. Şu anda 1 saatlik çalışma 1 dolar 10 sente düştü. Biz böylesi dönemde yola çıktık.

"SİYASİ ALANDA HDP DE DAHİL HERKESLE GÖRÜŞEBİLİRİZ"

HDP ile de görüşüyoruz da, görüşürüz de. Sayın Mithat Sancar partimize ziyarete geldi. Benim hayatımda gri alan yoktur. İlkesel düşünürüm, parti kapatmaya karşıyım. Sayın Erdoğan da karşıydı. Sayın Erdoğan'ın olduğu siyasal çizgisinde 5-6 parti kapatıldı. Sayın Bahçeli'nin partisi de kapatıldı, MÇP niye kuruldu? Siyasal alanda görüşürüz HDP ile. İttifak, oluşum ayrı bir şey. Şu anda herhangi partiyle girmiş olduğumuz bir angajman yok. Türkiye'de en kapsamlı terörle mücadele veren talimatı veren Başbakanım. Ama herkes herkesle konuşur. MHP ile HDP Meclis'te yanyana oturduğunda sayın Bahçeli de gidip HDP'lilerle konuşmuştu. Siyasetin doğası içinde siyaseti meşru zeminde tutmak lazım. Teröre karşı herkesin ortak mücadelesi vermesi gereken bir zemin.

"KILIÇDAROĞLU'NUN HELALLEŞMESİNİ DOĞRU BULUYORUM"

Osman Öcalan'ı TRT kanalına çıkaracaksınız. Bir taraftan İstanbul seçimlerini kazandırmak için İmralı'dan mektup getireceksiniz. Onun için ilkeye dönmüyor. Bakıyor ki HDP oylarına ihtiyaç var, Osman Öcalan'dan mektup getiriyor. Sonra gelip muhalefeti terörle suçluyor. İsteniyor ki, Doğu, Güneydoğu bir partiye, İç Anadolu Karadeniz bir partiye, sahiller bir başka partiye versin. AK Parti MHP'lileşti, onun için Kürt seçmenden korkuyor. Sayın Bahçeli bana onun için 'serok Ahmet diyor'. Ben yörük Ahmet olarak Diyarbakır'da 'serok Ahmet' olarak karşılanırım. İç Anadolu'da kitlelerin 'yörük Ahmet'in bağrına bastığı, Doğu Anadolu'da 'serok Ahmet' olarak saygı duyulan bir isimdir.

"ŞU ANDA EKONOMİ, POLİTİK VE KURUMSAL KRİZ YAŞIYORUZ"

Türkiye birleştiren Kürtlerin sevdiği Türkler, Türklerin sevdiği Kürtlerdir. Turgut Özal'dan Gafran Okkan'a kadar bu böyle. Türkiye'de üç fay hattı var. Bir etnik, birisi mezhebi, birisi hayat tarzı vs. Bütün fay hatlarını rehabilite etmek lazım. Biz Gelecek Partisi'ni bu rehabilitasyon üzerine kurduk. Fatih'te de konuşurum, entelektüel birikimimle Kadıköy'de de konuşurum. Sünniyim, Alevilerin haklarını her zaman savunurum. Sayın Kılıçdaroğlu ile son görüşmemizde samimiyetle helalleşmeyi doğru yapıyorsunuz dedim. Bundan sonra Türkiye'yi birleştirecek olanlar Konya'da yörük Ahmet, Diyarbakır'da serok Ahmet'lerdir. Sayın Bahçeli'nin dönemi bitti artık. Kendisi bana ya Konya'da yörük Ahmet ol, ya da Diyarbakır'a serok Ahmet ol, diyor. Ancak o dönemler bitti. Sayın Erdoğan bundan sonra konuşmazsa toparlayabiliriz. Ama sayın Erdoğan bu şekilde konuşmaya devam ederse dibin de dibi var demektir. Büyümenin ölçüsü kişi başına düşen milli gelirdir. Gelir dağılımıyla insanların refah seviyelerin yükselmesi. Hiçbir şeyde böyle bir reel böyüme sözkonusu değildir. Şu anda ülkede yaşanan ekonomi, politik ve kurumsal bir krizle karşı karşıyayız. Çözüm kapsamlı olmak zorunda. TL'nin değer kaybının ortaya çıkardığı dış borç, özel sektörün dış borcu, kamu özel işbirliği harcamaları, kamu borçları 2.7 trilyon TL ekonomiye yük bindi. Şu anda gördüğüm esas tehlike; bunun otoriterleşme eğilimi ile bütünleşmeye başlamış olması. 'Yeni bir yöntem deniyoruz' dediler.

"EKONOMİNİN AYAĞA KALKMASI İÇİN VİZYON VE EKİP GEREK"

Geçen sene bu vakitler o kaçıp giden bakan gittiği zaman. Sayın Elvan ve Ağbal göreve geldiğinde sayın Erdoğan 'acı reçeteyi içmeye hazırız' diyorlardı. Şimdi aynı şeyi söylüyor. Korktuğum yer şurası. Dibin dibi dediğim yer burası. Bir kere olağanüstü bir fakirleşme yaşanıyor. Şu anda 5 bin 100 lira civarında olması lazım asgari ücretin. 4 bin lira vereceğiz diye planlama yapılıyorsa, geçmiş yılların kayıplarını telafi edecek bir asgari ücret düzenlemesi değil. Dünyada şu anda en yüksek faiz uygulayanlardan biri Türkiye. Kredi faizlerinin ucuzlaması sözkonusu değil. Türkiye'de 31 milyon insanın kredi borcu var? Nasıl geldiler buraya? Sokağa indiğinizde her esnafın birinci sıkıntısı kredinin geri ödenmesi, kira, elektrik, doğalgaz artışları. Son 4 yılı büyük kayıp olarak görüyorum. Makro ekonomide bozulan dengelerin, mikro yansımadaki çürümeler. Ekonominin ayağa kalkması için yeni vizyon ve yeni ekip gerekiyor. Devlet inşa etmekle parti inşa etmek arasında paralellik var. İnsan unsuru çok önemli. 90'lı yıllarda çok ciddi bir insan birikimi oluşmuştu. Akademik hayatta ve devlet hayattaki o insanların çoğu ifsad edildi, kültürleri, yapıları bozuldu. Partimizin en önemli ayırt edici vasfı yeni bir kadro. Baktım ki varolan insan unsuru sayın Erdoğan kötü bir siyaset kültürü ile yozlaştırıp çürütüyor, yozlaşmayanları da benim gibi tasfiye ediyor. Ekonomide teoriyi çok iyi bilenler, iki bürokrasiyi bilenler, üç piyasadayı çok iyi bilenler. Günlük borsa, kur ve uluslararası piyasaların nabzını tutabilen. Bir hekim gibi düşünün teoriyi ve pratiği bilecek.

"ÖNCELİKLE DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİNİ İKAME EDECEĞİZ"

Sayın Kerim Rota Türkiye'de piyasaları en iyi bilen uzmanlardan bir kişidir. Dünyada referans alınan bir isim. Serkan Özcan, piyasalara girdi, son derece dinamik yapısıyla devlet tecrübesiyle piyasayı bütünleştiren bir arka planı var. ibrahim Turan. İbrahim Bey'i Boğaziçi Üniversitesi 1. sınıfta tanıdım. Merkez Bankası Başkan Yardımcısı, İstanbul Borsası Başkanı. Pratik tecrübe kazandı. İzmirlidir. Hem entelektüel boyutu hem de çok sağlam bir altyapısı var. Feridun Bilgin, Ankara bürokrasisinin ağabeyidir. Ekibimle gurur duyuyorum. Ulaştırma Bakanı iken bütün olabilecek ihale yolsuzlukların sonunu getirdi. Mustafa Mente. Akademik hayattan tanırım. Reel sektörü içine kadar tanıyan bir arkadaşımız. Tuncay Dinç. Bütün çalışmalarımda bulundu. Bu arkadaşlarımın hepsine medeniyetler tarihi okuttum. Bir hukuk kadromuz var ki, şimdi yargı reformunu hazırlıyoruz. Bunların hiçbirisi ego yapmadan bir ekip haline geldiler. 15 Haziran 2020'de pandemi şartlarında gelecek ekonomi modeli diye bir şey hazırladık biz. Önce kapsamlı krizi bir daraltmak lazım. Türkiye'de demokrasi, hukuk krizi, ekonomik krizle birlikte yürür. Devletin mülk emniyeti yoksa ne yabancı ne yerli sermaye gelir. Yarın iktidarı alsak adım adım ne yapacağımızı biliyoruz. 165 adımlık temiz siyaset belgemiz var. Hepsini açıkladık. Bir kere demokratik hukuk devletini ikame edeceğiz. Siyaseti temizleyeceğiz. Temiz bir siyaset, şeffaflık yasası ile özgürlükleri deklare edeceğiz. Bunlar ekonomiyli ilgili değildir gibi görünür ama tam tersine ekonomi merkezlidir.

"BOZULMA KAMU BANKALARI, KHK VE KAYYUMLARLA BAŞLADI"

Merkez Bankası'na net görev vereceğiz. Fiyat istikrarını sağlayacaksın, TL'nin değerini koruyacaksın. TÜİK'e diyeceğiz ki, 'İstaistik milletin olgusal namusudur'. Bugünkü dünyada hiç kimse istatistiği gizleyemez. Biz kurumları ayağa kaldıracağız. Para politikalarını rayına oturtacağız. Faiz, kur, enflasyon kıskacını kıracağız. Kamu maliyesini düzene koyacağız. Düşük faiz üretim için önemli. Enflasyonla bir şekilde senkronize edebilirsen düşünürsün. Sayın Erdoğan üç şeyi keşfettiğinde bozulmaya başladı. Kamu bankaları üzerinden insanları finanse ettiğini düşündü. İkincisi kanun hükmündeki kararnameler ve üç kayyum. Bizim bıraktığımızda bütçe açığı aşağı doğru gidiyordu. Şimdi ise bütçe açıkları 200 milyarı geçti. Bir yolsuzlukları sonuna kadar engelleyeceğiz. Biz ateş çemberinden geçtik ama para elimizi yakmadı, elimize bulaşmadı. Oraya girmeden o imtihan kolay verilmez. Biz her makamda bulunduk. Bir tek kişi 'Sayın Davutoğlu eşine, dostuna, kendi tanıdığı firmalara ayrıcalık yaptı' demedi. Gelir adaletsizliğini gidermeden Türkiye'de hiçbir şeyi yapamazsınız.

"AKŞENER 'BEN ADAY DEĞİLİM' DEMEKLE DOĞRU YAPMIŞTIR"

Normal şartlarda Türkiye'nin çoktan seçime gitmesi lazımdı. Böylesine yüksek enflasyon, yoksullaşma olmaması lazım. İki sebeple gidilmiyor. Bir Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi denen ucube sistem seçime gidilmesini Cumhurbaşkanına bıraktı. AK Parti içinde hala vicdanını yitirmemiş, bu işten mustarip çok ciddi bir taban var. AK Parti milletvekilleri arasında bunu sorgulamakta olduğunu görüyorum. 'Gidişat yanlış' dediğinizde süreç başlar. O insanlar seslerini yükselttiğinde sayın Erdoğan ya kendini düzeltecek ya da seçime gidecek. AK Parti içinde ya ciddi vicdan muhasebesi başlayacak. Ya da sayın Bahçeli çıkıp seçim isteyecek. Sayın Akşener'in 'Ben aday değilim' demesiyle ilgili kendisine doğru yaptığını söyledim. Erken tartışmalar. Gereksiz bir şahsileştirmeye götürür bu tartışmaya. Partimi iktidar yapmak için siyasete girdim, herhangi bir eklemlenme unsuru olarak değil. Bu milletin kriz yönetme hafızasını, kurum kurma hafızasını yok ettiler. Ortak akıl yürütmenin yollarını ararım. Bu sistemden memnun değil isek. Sistemin değişmesi gerekiyorsa, bir geçiş dönemi yaşayacağız. Bunun herhangi şekilde zaaf gösterilmeden yaşanması lazım. En kötü devlet, devletsizlikten iyidir. Yönetilememezlik korkusu kötü bir yönetime razı ediyor bizim halkı. 7 Haziran akşamı çoğunluğu kaybettik. Konya'dan Ankara'ya geliyorum. Moraller bozuk, Ankara'da arkadaşlar karşıladı. O zaman şunu söyledim 'Bu ülkeyi hükümetsiz bırakmayacağız'.

"MESELE 'ERDOĞAN GİTSİN BAŞKASI GELSİN' MESELESİ DEĞİL"

Devlet yönetmek, konjonktürel tutumlarla olmaz, dirayetle olur. Şu anda bir isim düşünmüyorum. Süreç herşeyi belirleyecek. Milletin bakışı önemli. Biz herhangi bir sistem değişikliği yapmayacağız. Gerçek bir parlamenter sistem. Öyle bir ekonomik krizi devralacağız ki, o krizi doğru yönetemezseniz. Eğer sistem konusunda güçlü bir sistem olsa bile, bu krizi yönetemezse sayın Erdoğan ve Bahçeli'nin devredeceği o kadar ağır bir tabloyu yönetecek. O bakımdan hiç kimseyi dışlamayan olması lazım. Mesele Erdoğan'ın karşısında kazanmak değil. Bugün Türkiye'de 'Erdoğan gitsin başkası gelsin' meselesi değil. 2002'de yaşadık biz bunu. Benim Başbakanlığımdan ayrılmakla birlikte, birtakım çetelerin de etkisiyle Türkiye yeni bir fetrete girdi. Ben devlete mimari gibi bakarım. Mimar Sinan'ın Süleymaniyesi niye gözümüzü rahatsız etmez. Minaresi, kubbeleri orantılıdır.

"BİZİM İSTEDİĞİMİZ GERÇEK PARLAMENTER SİSTEMDİR"

Ben hep parlamenter sistem taraftarı oldum. Ucube sistemin sorumlusu 2007'de başörtülü bir hanımefedinin, Cumhuraşkanı adayının eşi başörtülü olmasın diye 28 Şubatçı, jakoben laiklik anlayışıdır. 2007 yılında sayın Erdoğan parlamenter sistemi savundu. Komisyon içinde en etkili isim Ergun Özbudun'du. Şimdi Ergun hoca bizimle birlikte, anayasanın duayeni. Erdoğan için mesele bulunduğu yerin güçlü kılınmasıydı. Aramızdaki fark bu. Ben devleti güçlü kılmayı düşünüyorum. 7 Haziran sonrası yaptığım açıklamalarda 'Halk bize Başkanlık sistemi konusunda bu yetkiyi vermedi' dedim. Eski parlamenter sistemi değil, benim başbakanlık yaptığım parlamenter sistemi değil bu. Bizim istediğimiz gerçek parlamenter sistem.Şu anda maalesef umudum tükendi. Şu anda ümidim AK Parti içinde milletvekili düzeyinde, parti yönetimde, tabanda hala 'Bu işler böyle olmamalıydı' diyenlerin olduğuna eminim.

"15 TEMMUZ'UN FAİLİ BAE DEDİLER ŞİMDİ İLİŞKİ KURDULAR"

Bir ülkenin bağımsızlığı savunma sanayinin teknolojisini geliştirmesi demektir. Milli savunma sanayinde yapılanları teşvik de ediyorum. Hükümetin o konudaki doğru adımların yanında durdum. F-35 ile S-400'ü karşılaştırmak doğru değil. Bizimkiler F-35'ten çıkmakla Türkiye'ye en büyük darbeyi vurdular. Birisi gelir sizi Ankara'da vurur Allah muhafaza. Türkiye'nin S-400'e yönelmesi AB ve ABD'nin hatasıdır. İHA, SİHA teknolojisi çok doğrudur. Çok doğru adımlardır, emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. 2013 Mısır darbesine BAE'nin destek vermesiyle görüş ayrılığımız çıktı. Bütün ülkelerle iyi ilişkiler doğrudur. Şu anda Türkiye'ye olan güvensizliğin sebebi, hükümet kötü bir ilişki nasıl düzelir, taraflar pozisyonlarında hafif oynayarak düzelir. Sayın Erdoğan, sayın Soylu, yıllarca '15 Temmuz'un faili BAE'dir' dediler, şimdi niye ilişki kurdular? Şimde ne değişti? O mu özür diledi? Siz ne dediniz de bu ilişkileri buraya getirdiniz? Bu devlet ciddiyetsizliğidir. Kimse size saygı duymaz.

"BÜTÜN İDDİALARINI BIRAKAN BİR ERDOĞAN VAR"

AB-Türkiye ilişkilerinin en kapsamlı anlaşmasını yapmıştık. Vize muafiyetini alacaktık. Bana karşı o komplo yapılmasaydı vize muafiyeti alınacaktı. AB ile ilişkileri gerdiler. Siyasi ahlâk yasasını çıkarmadılar. Çıksa yolsuzluklar olmayacak. Benim ne yanlışım vardı. Tek söylediğim şey siyasi ahlak yasası çıkacak, muafiyeti alacağız, dedim. Benden sonra çıkarmadılar. Geri Kabul Alaşması vize muafiyetiyle aynı anda devreye gireceklerdi. Gümrük Birliği Anlaşması revize edilecekti. Revize etmediler. 1 milyon mülteci Avrupa'ya gidecekti. 2 fasıl açılacaktı. Yılda iki kez Türkiye-AB zirvesi yapılacaktı. Türkiye'de birileri otoriter rejim istedi. Türkiye'yi darbeye götürmek isteyen FETÖ'cüler olduğu gibi Çin benzeri otoriret rejimle halkın emeğini sömürerek ülkeyi kalkındıracağız diye ülkeyi yönetmek isteyenler var. AB ile o ilişkilerin sebebi benim tasfiyeme giden Türkiye'de otoriter bir rejim kurmak isteyenlerdir. Türkiye çok boyutlu bir dış politika izlemek zorundadır. Son dönemde Putin'in kapısının önünde dakikalarca bekleyen Erdoğan, 1 saat konuşabimek için Roma'ya giden Erdoğan, BAE'ye gelecek milyar dolar için bütün iddialarını bırakan bir Erdoğan var. Karşı karşıya kaldığımız tablo bu.

"ESAD KENDİ HALKINA KİMYASAL SİLAH KULLANMIŞ BİRİSİ"

Neo-Osmanlıya çok cevap verdim, artık cevap vermeye tenezzül etmiyorum. Öyle bir idealizm hiçbir dönemimiz olmadı. Biz kendi ulusal sınırlarını koruyan ama tarihini reddetmeyen bir politika üretmek zorundayız. Hiçbir Alman, İngiliz kendi tarihini reddederek strateji belirlemez. Biz iktidara geldiğimizde Suriye ile ilişkileri çok iyi noktaya getirdik. İlişki mutlaka Suriye ile kurulacak. Ama hangi Suriye ile ve ne zaman? Esad şu anda Suriye'nin yüzde 30'unu kontrol ediyor. Suriye demek Esad demek değil. Suriye halkı var. 1 milyon insanın katledildiği Suriye'den bahsediyoruz. Suriye ile Esad'ı eşitlemek doğru değil. Esad kendi halkına karşı kimyasal silah kullanmış birisidir. İlişki kurulabilir. Nasıl kurulacak? 2015 BM Güvenlik Konseyi Planı diyor ki, Suriye'de geçiş dönemi olacak. Muhalif ve demokratik unsurlarla birlikte geçiş dönemi yapacak. Yeni bir Suriye yönetimi olacak. O yönetimin başında kim olursa olsun Türkiye iletişime geçmeli.

"SURİYE KONUSUNDA EN AZ VEBALİ OLAN TÜRKİYE'DİR"

Türkiye'nin yapması gereken şey BM Güvenlik Konseyi 2015 Aralık ayında alınan kararı uygulamak, mülteciler o bölgeye gönderilsin. Aksi takdirde diyelim ki, Türkiye Esad rejimi ile ilişkiye geçti. Bir çözüm olur mu? Olmaz. Bu BM kararının ölü kabul edilmesi demektir. Şu anda yapılması gereken, BM Güvenlik Konseyi kararı uygulanarak rejim, muhalif ve demokratik güçlerin biraraya gelmesinin oluşmasına öncülük yapılması. O yanmış çocuk bedenlerini görüp de, sanki Esad sütten çıkmış ak kaşık, suçu Türkiye işledi. Böyle bir şey olamaz. Bu konuda en az vebal Türkiye'nindir. ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa'nın vebali büyüktür. Bu konudan mülteciler de sorumlu değildir. Esad'la anlaşmaya varsanız da Türkiye'den kimse gitmez. Türkiye'de mültecilere bakın, babası Esad'ın bombardımanda hayatını kaybetmiş, yakını tek ayağını kaybetmiş. Bu insanlar şimdi oraya döner mi? Sınırın karşı tarafında ya bizim askerimiz var ya Rus, ya Amerikan askeri ya da PYD yapısı var. Türkiye'de mülteci konusunda çok büyük hatalar yapıldı. 1 milyon Avrupa'ya gidecekti. Halep 2016 Kasım'ında düştü yüzbinlerce mülteci önce İdlib sonra Türkiye'ye geldi. İçeride de mültecileri doğru dürüst yönetemiyorlar. Kaçan mültecilerle Türk insanını karşı karşıya kimsenin getirmemesi lazım.

"EN KORKUTUCU OLAN GÖÇ TÜRKİYE'DEN BEYİN GÖÇÜDÜR"

Göç olgusu devam edecek. Beni korkutan göç Türkiye'den yurt dışına giden beyin göçü. Çok nitelikli doktorlarımız Almanca öğreniyorlar Avrupa'ya gidebilmek için. Çünkü aldıkları maaş Avrupa'da asgari ücret düzeyinde maaş. Biz bunu yönetemezsek Türkiye'nin nitelikli insanları yurt dışına giderken, çok aza razı olacak vasıfsız göçmenler Türkiye'ye gelecek. Bingöl'de Adaklı diye bir yer var. Bütün köylü etrafımda toplandı. Bir tanesi söz istedi, 'biz çocuklarımızı kaybediyoruz. Eskiden İstanbul'a, Ankara'ya gidiyorlardı, şimdi yurt dışına kaçıyorlar' dedi. Bir organizasyon Türkiye'den gençleri alıp Meksika'ya götürüyor. Sonra Amerika'da hapis yattıktan sonra Kanada'ya teslim ediyor. Gerçek mandacılık budur. Şu anda mülteci sorunun temel meselesi devletin kapasitesinin beceriksiz iktidarın zayıflatmış olması.

"TÜRKİYE'NİN ÖNÜNDE BÜYÜK BİR UFUK VAR"

Sayın Erdoğan'ın Biden'le bir kahve içebilmek için orada Afganistan'da rol alacağız dedi. Amerikalılar da orada kendileriyle işbirliği yapmış olan unsurlara sinyal verdiler. Türkiye'den alacağız sizleri dediler. Bunun sorumlusu kim? Sırf Biden'e yaranıp bir Washington ziyareti yapabilmek için. New York'taki Halk Bankası davasından kurtulabilmek için daha ne tavizler verilecek korkuyorum. Türkiye Afro-Avrasya'nın merkez ülkesidir. Fransa, Almanya, İtalya, doğuda Japonya, Çin, Kore, Hindistan bir hat çekin, geri kalan Afro Avrasya'nın merkezi Türkiye'dir. Pandemi sonrasında büyük avantajımız var. Çin'in tedarik zincirindeki kırılmalar dolayısıyla Türkiye'nin önünde büyük ufuk var. Ama şu anda limanlarda büyük kriz var. Limanlarımızın iyi çalışması lazım. Aynı coğrafya sizin için göç konusunda dezavantaj haline geliyor. Bizim bu coğrafyayı üretken ve verimli ekonomi, ciddi bir lojistik koridoru tuttuğumuz zaman Türkiye'ye yine göç olur ama biz bunu yönetiriz.

Kaynak: haberturk.com.tr

SON VİDEO HABER

Şam'daki saray yakıldı, eşyalar alındı

Haber Ara