Enver Paşa; siyasi ve askeri hayatı yoğun, karmaşık bir devlet adamıydı. Üçüncü Ordu ve Kafkas İslam Ordusu komutanlığı yaptı. İttihat ve Terakki'nin üç lideri arasındaydı. Hatta 1913'teki Bâb-ı Âli Baskını adı verilen askeri darbeyle cemiyetin iktidara gelmesini sağlayan kişiydi. 1914'te Padişah Abdülmecit'in torunu (Şehzade Süleyman'ın kızı) Naciye Sultan'la evlenerek Osmanlı hanedanına damat oldu. 'Aileden olması'nın verdiği güçle Birinci Dünya Savaşı yıllarında Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili sıfatıyla askeri politikayı yönetti.
Bu süreçteki askeri/siyasi başarı ve başarısızlıklarla ilgili mülahazalar bu yazının konusu değildir. Bu yazıda Enver Paşa'nın hikâyesinin bugüne dek gün ışığına çıkmayan bir boyutunu, Sovyet belgelerine dayanarak gözler önüne sermeye çalışacağım. Enver Paşa'nın 4 Ağustos 1922'de nasıl öldürüldüğünün anlatıldığı bu tarihi belge, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin ilk istihbarat ve güvenlik teşkilatı olan Çeka'ya ait. KGB'nin ağababası olan Çeka, 20 Aralık 1917'de Vladimir Lenin'in emriyle kurulmuş bir istihbarat örgütüydü. Örgütün adının tam anlamı Bütün Rusya'nın Karşı Devrim ve Sabotajla Mücadele Olağanüstü Komisyonu'ydu. Bu örgüte mensup olanlara 'Çekist' denilirdi. Öyle ki, devlet başkanlığından önce uzun bir KGB kariyeri olan Lenin'in adaşı Putin bile halen 'Çekist' olarak anılıyor.
Enver Paşa'nın nasıl öldürüldüğünü anlatan -aşağıda belirli bölümlerini okuyacağınız- Çeka belgesini eski istihbaratçı Cemal Alparslan Ertuğ'un çevirdiğini de belirtmeliyim.
(Mahallî giysiler giymiş Enver Paşa'nın Buhara'dan 29 Ekim 1921'de hanımı Naciye Sultan'a gönderdiği fotoğrafı-Foto: Murat Bardakçı(TİMETURK)
Çeka belgesi, Enver Paşa'nın Mustafa Kemal'le siyasi rekabetine atıf yaparak başlıyor. Belgeye göre 1921 yılında Mustafa Kemal, Enver Paşa'nın Anadolu'ya yakın olan Batum'dan uzaklaştırılması için Sovyet yönetimiyle temasa geçti. Zira Ulusal Kurtuluş Hareketi'nin bir 'paralel liderlik tehdidi' ile akamete uğratılmasını istemiyordu.
Burada küçük bir parantez açacağız ve Mustafa Kemal-Enver Paşa-Bolşevikler üçlü ilişki dengesini anlayabilmek için bir alıntı yapacağız. Salahi Sonyel'in Türk Tarih Kurumu'nca çıkarılan Belleten Dergisi'nde kaleme aldığı 'Enver Paşa ve Orta Asya'da Başgösteren Basmacı Akımı' başlıklı makaleden yapacağımız kısa bir alıntı bu. Sonyel, makalesinin girişinde "Mustafa Kemal başkanlığındaki Türk ulusalcılarının 1921 yılı Eylül'ünde Yunan istilâ gücüne karşı Sakarya'da kazanmış olduğu zafer, Sovyet Rusya'nın, Türkiye'yi, Enver Paşa aracılığıyla Bolşevikleştirme planlarını alt üst ediyordu" diye yazmış. Sonra da şöyle devam etmiş:
"Sovyet önderleriyle işbirliği yapan Enver Paşa, Mustafa Kemal'i devirmek, Yunanlıları yenmek ve Anadolu'da kendi önderliği altında Bolşevizm'in temellerini atmak amacıyla, Müslüman Bolşeviklerden oluşan bir ordunun başında Anadolu'ya girmeyi tasarlıyordu. Ama Kemalistlerin Sakarya'da sağlamış oldukları zafer, bu tasarıya büyük bir darbe indiriyordu. Bunun üzerine, Rus önderleri, 1921 mart ayında bir dostluk antlaşması imzaladıkları Ankara yönetiminin dileği üzerine, Enver Paşa'yı Türk sahnesinden kaldırmaktan başka seçeneğe sahip olmadıklarını görüyorlardı."
Sonyel, 'Enverizm'in 'Kemalizm'e karşı bir tehdit olmaktan çıktığı bir dönemde bile resmi tarih tezlerine yakın bir görüş serdetmiş. Ama Enver'in önce Bolşeviklere yaklaşması, sonra bundan sonuç alamayacağını anlayınca Basmacı Hareketi'nin önderliğini üstlenip Anadolu'ya uzanma tezi tarihsel gerçeklikle ters düşen bir tez değil. Tıpkı İttihatçıların önce İngiltere'ye yaklaşıp, bundan sonuç alamayınca Almanya'ya yanaşmaya zorunda kalmaları gibi…
'BOLŞEVİKLER MUSTAFA KEMAL'LE BOZUŞMAMAYI SEÇTİ'
Çeka belgesine göre, Bolşevikler de bu süreçte bir seçime zorlanmış oldu ve onlar da Mustafa Kemal'le bozuşmamayı tercih ettiler. Böylelikle Enver Paşa, Bolşeviklere daha da bilendi. Belgeden alıntıyla devam edelim:
"Mustafa Kemal'le çatışmak istemeyen Moskova, o sıralarda Moskova'da bulunan Cemal Paşa'ya yardımcı olmak üzere Enver Paşa'yı Buhara'ya göndermek için tüm gücünü kullandı. 4 Ekim 1921'de Enver Paşa Buhara'ya geldi. Ülkeyi tanımaya çalışırken bir yandan da kendisini yeniden iktidarın zirvelerine taşıyacak yollar aramaya başladı. Sonunda Bolşeviklerle ilişkiyi kesip Türkistan'daki 'Basmacı Hareketi'ne katılmaya karar verdi."
İmdi… Burada uzun bir parantez açmamız gerekiyor. Zira Çeka belgesindeki bilgileri anlamlandırabilmek için 'Basmacı' adlı hareketi biraz daha yakından tanımak elzem. Bunun için de Okan Yeşilot ve Burcu Özdemir'in yazdığı 'Basmacı Hareketi' başlıklı akademik makaleden yararlanacağız. Makalede Basmacı isminin nereden geldiği şöyle anlatılmış:
"Basmacı terimi Sovyet literatürüne ait bir tanımlamadır ve 'baskın yapan', 'çeteci' manasına gelmektedir. Bu şekilde bir tanımlama, hem hareketin mahiyetini olumsuzlamakta, hem de etkisini azımsamaktadır. Hâlbuki 1918-1935 yıllarını içine alan bu ayaklanma, Sovyet yönetimini İç Savaş yıllarında en çok uğraştıran meselelerden biri olmuştur."
Gelelim Basmacı Hareketi'nin hedeflerine ve ayrıca liderlerinin, bilhassa da Enver Paşa'nın ölümünden sonra nasıl bir dönüşüm geçirdiğine… Yine mezkûr makaleden devam ediyoruz:
"Basmacı hareketinin hedefi, Türkistan'ı Bolşevik hâkimiyetinden kurtarıp kendi milli devletini kurmaktı. Zaten pek çok kaynakta Türkistanlıların bağımsızlık isteğinin Basmacı hareketine yol açtığı görüşü hâkimdir.
Basmacı komutanlarından Madamin, Mayıs 1920'de öldü. Hareket, 1921 yılında Enver Paşa'nın liderliğinde ivme kazandı.
Enver'in idaresi altında Basmacılar, Buhara'nın büyük kısmını yeniden ele geçirdiler. Ayrıca bu dönemde hareket daha merkezi bir hale geldi; Hive, Buhara ve Fergana liderleri arasında düzenli toplantılar gerçekleştirildi.
Sovyet yönetimi bu süreçte ciddi kayıplar verdi, ancak toparlanmakta gecikmedi ve 1922 yılında karşı saldırıya geçti. Geçici Türkistan hükümeti dağıtıldı. Aynı sene Enver Paşa'nın öldürülmesiyle Basmacı hareket zayıfladı. Olcott, şayet Enver Paşa öldürülmeseydi, onun Bolşeviklerin Türkistan'a yönelik planlarını bozacağını belirtmiştir. Donuk da Enver Paşa'nın ölümüyle Basmacılığın birinci etabının sona erdiğini, 1924 yılında başlayan ve 1935 yılına dek devam edecek olan ikinci etapta Basmacı mücadelenin silah buldukça devam ettiğini ifade etmiştir.
Sovyet ordusunun teçhizat konusundaki üstünlüğüne rağmen, Basmacı hareketin yenilgiye uğratılması hiç de kolay olmamıştır."
'DÜZENLİ ORDU TAKTİKLERİYLE SAVAŞTIĞI İÇİN KAYBETTİ'
Şimdi tekrar Çeka belgesine dönebiliriz. Enver Paşa'nın öldürülmesiyle sonuçlanan süreç, daha önce temasta bulunduğu Bolşeviklere karşı bölgedeki partizanları (Çeka belgesi 'çete' de diyor) örgütlemesiyle başladı.
Ara başlıktan önce okuduğunuz 'Sovyet ordusunun teçhizat üstünlüğüne rağmen Basmacı hareketin yenilgiye uğratılması hiç de kolay olmamıştır' cümlesini teyit eden bilgiler var Çeka belgesinde. Ne var ki Enver Paşa'nın Kızıl Ordu ile gerilla harbi değil, düzenli ordu savaşı yürütmesi yenilginin temel sebeplerinden biriydi:
"1921 sonbaharında Enver Paşa, harbiye nazırı olduğu zamandan tanıdığı üç Türk subayı ile ilişki kurdu. Kasım başında onların yardımıyla Batı Buhara'ya geçti. Ocak 1922'de orada eski Buhara Emiri ile buluştu. Bolşeviklere karşı ortak eylem konusunda anlaştılar. Başlangıçta Enver Paşa'nın yanında yaklaşık 30 kişilik küçük bir müfreze vardı, fakat Kızıl Ordu birlikleriyle ilk çatışmalardan sonra bu sayı yükselmeye başladı. Bölgeden ulaşan istihbarat verileri Enver Paşa müfrezelerinin örgütlenmesinin giderek arttığını göstermekteydi.
Duşanbe'deki Başkonsolos Yardımcısı Nasırbaev, şöyle yazıyordu raporunda:
'İstihbarat verilerinden Enver Paşa müfrezelerinin örgütlenmesinin giderek arttığı ortaya çıkmaktadır. Enver Paşa yalnızca ayaklanmacı silahlı kuvvetlere kumanda etmekle kalmayıp tüm Türkmenistan'daki Pan-İslamist örgütlerin fikri yöneticiliğini yapmaktadır. İstihbarat verileri, Fergana ve Semerkand Basmacılarından oluşan müfrezelerinin Enver'e katıldığını işaret etmektedir. Enver, Afganistan'ın maddi ve manevi desteğini de almaktadır. Ayaklanma Hareketi Ruslar'dan kurtuluş sloganı ile yürütülmektedir. Enver her gün güçlenmektedir. Bu macera olabildiğince hızlı sona erdirilmelidir. Çünkü yakın bir gelecekte son derece ciddi bir hal alabilir.'
1921 sonu itibarıyla Enver'in yanında 16 makineli tüfek ve 10 bin savaşçı bulunmaktaydı. Tüm Rus genelkurmayının verilerine göre ise 1922 yılı ocak ayında Türkistan cephesinin karşısında toplam 20 bin 342 mevcutlu 97 çete faaliyet gösteriyordu.
Buhara'daki şartların kritikleşmesi üzerine Moskova'da sert tedbirler alınmasına karar verildi. İlk piyade alayı, iki ayrı süvari alayı ve bir süvari tugayından oluşan buhara ordu grubu yeniden kuruldu. 1922 yılı haziran ayının başlarında grup saldırıya geçti ve Doğu Buhara ile Duşanbe'yi zapt etmesine rağmen Türkistan'da ortaya çıkan kendi lehine durumdan yararlanamayan Enver Paşa'nın ana kuvvetleri bozguna uğradı. Çünkü Enver, çete savaşı seçeneğini tamamen ihmal ederek Kızıl Ordu'ya karşı düzenli ordu metotlarıyla savaşmaya çalıştı.
Bogdanov (Sovyet zırhlı birliklerinin komutanı Semyon Bogdanov kast ediliyor) müfrezenin başına tecrübeli komutan olan İvan Savko'yu getirdi. Müfreze, Enver Paşa'yı bulup yok etme görevini aldı. Bir köylü, Enver Paşa ve Devletmend Bey'in Çeğan Kışlası'nda olduğunu haber verdi.
4 Ağustos'ta Savko, makineli tüfeklerin caminin önündeki meydana nişan almalarını, ama ateş açmamalarını emretti. Sabah camiden silahlı yiğitler (Basmacı paramiliter unsurlarına verilen isim) çıkmaya başladı, halkı kenara itip vücutlarıyla canlı koridor oluşturdular. Camimin kapısında Devletmend Bey'in ve çete reislerinin eşliğinde Enver Paşa göründü. Acele etmeksizin atlara doğru yürüyorlardı. Bu sırada Savko makineli tüfeklerle grubun üzerine ateş açılmasını emretti. Panik başladı, seyisler hızla atları getirdiler ve müfreze saldırıya geçti. Birkaç dakika sonra caminin önündeki meydan boşaldı. Yerli halktan ölenler arasında Enver Paşa ve Devletmend Bey teşhis edildiler. Her ikisi de seri makinesi tüfek ateşiyle biçilmişlerdi."
TARİH, MAĞLUP OLANLARI ACIMASIZCA YARGILAR
KGB'nin atası olan Sovyet gizli servisi Çeka belgesi şu cümlelerle son buluyor:
"Bir başka versiyona göre ise Enver Paşa Çeğan Kışlası'ndan çıktıktan sonra 4 Ağustos'taki çatışmada öldü. Üçüncü versiyona göre Enver Paşa yanındaki 49 kişilik Basmacı müfrezesi ile birden bire kızıl ordu müfrezesi ile karşılaştı ve derhal hücuma geçti. Bu sırada makineli tüfekle vuruldu. Fakat atın üzerinde tutunmaya devam edip geri döndü. Ne zaman ki müfrezesi dağılıp kaçtı, o zaman atından düştü. Kızıl Ordu askeri de ölü Enver'in elbiselerini komutanına gönderdi. Elbiseleri arandığında ceplerinde mührü ve mektupları bulundu.
Fakat Enver Paşa'nın ölümünden sonra da İslam bayrağı altındaki anti-komünist hareketlerin ortaya çıkması sona ermedi. Sadece biçim değiştirdiler. Sonuçta Doğu Buhara uzun bir süre daha partizan (çete) savaşlarının arenası olmaya devam etti."
Çeka belgesinde Enver Paşa'nın öldürülmesi işte böyle anlatılıyor. Belgeden de anlaşıldığı üzere Bolşevikler; Enver Paşa'yı elbette Mustafa Kemal'le siyasi rekabetinden ötürü değil, SSCB'nin bekası için tehdit arz ettiği gerekçesiyle hedef seçmişlerdi.
Enver Paşa'nın orada Bolşeviklere karşı verdiği mücadelenin muadilini, Anadolu'da Mustafa Kemal'in yönetimi altında işgalci kuvvetlere karşı verme imkânı da yoktu. Zira bu fırsatı çoktan kaçırmıştı. Mustafa Kemal de ilmek ilmek ördüğü milli mücadele ruhunu siyasi rekabet uğruna riske atmayacak kadar rasyonalist bir devlet adamıydı.
Enver Paşa'nın Mustafa Kemal'le rekabeti, Cumhuriyet rejimi tarafından Enver'in yok sayılmasına dek varan bir siyasi stratejiye dönüşecek şekilde abartılı yorumlandı. Bu yüzden Enver Paşa'nın naaşı 74 yıl süreyle yurtdışında kaldı.
(Enver Paşa'nın Tacikistan'da, Çegen Tepesi'ndeki mezarı (soldaki tümsek) 1996'da kemiklerinin İstanbul'a nakli için açılmadan önce-Foto: Murat Bardakçı-(TİMETÜRK)
1996'nın 3 Ağustos'unda, yani Enver Paşa'nın 74. ölüm yıldönümünden bir gün önce naaş Türkiye'ye getirildi ve ölüm yıldönümünde Şişli'deki Abide-i Hürriyet Tepesi'ne defnedildi. O dönemde gazeteciliğe başlayışımın birinci yılında defin törenini takip edip fotoğraflamıştım.
Yalnızca Enver Paşa'nın ölümünü anlatmakla kalmayıp, Enverizm'in uluslararası politikaları değiştiren/belirleyen bir karşı akıma dönüştüğünü de gösteren gizli Çeka raporu gibi belgeler, ülkemize ve onun eski bir yöneticisine dışarıdan nasıl bakıldığını göstermesi bakımından anlamlı. Ve bize dolaylı olarak şunu gösteriyor: Tarih, mağlup olan yöneticileri soğukkanlılıkla, hatta çoğu zaman da acımasızca yargılar.
Sabah