Yakalandığı kanser hastalığından 7 yıl önce kurtulan Erkoç, sağlığına kavuştuktan sonra yılın 7 ayını teknesinde geçirmeye başladı.
Fatih Erkoç, Sabah'ın eki Günaydın'a konuştu. Gazeteci Tuba Kalçık'ın sorularına cevap veren Erkoç, “Her şey ailede başlar, aile en büyük zenginliktir. Avrupalılar, annelerini, babalarını huzurevine bırakıyor. Dejenerasyonun en büyük nedeni aile eksikliğidir” dedi.
Erkoç; hastalık sürecini, yaşamını, pop müzik hakkındaki düşüncelerini ve görücü usulü yaptığı evliliğini anlattı...
"ESKİDEN TIMARHANE DEDİĞİM İSTANBUL'DA YAŞIYORDUM"
Önce kanser, geçen sene de kalp krizini atlattınız. Sağlığınız nasıl şimdi?
Sağlığım iyi Allah'a şükür. Bir sürü ilaç kullanıyorum sadece. Ben hiçbir zaman başıma gelenlerden dolayı isyan etmedim. Annem ve babamdan bana geçen en büyük miras tevekkül oldu. Annem beş vakit namazında bir o kadar da çağdaş bir kadındı. Bu tarafını hem kardeşim hem de ben almışız. Çok inançlı bir insanım. Kanser olduğumu ilk öğrendiğimde şok oldum ama sonrasında tevekkül ettim. Bunu yapabilmek çok önemli. Kanser tedavisi sırasında çalışmaya devam da ettim. Konserler yaptım. Kan değerlerimin çok düştüğü günlerde bile çalıştım. Hem şükür etmek hem de kanseri kabullenmek gerekiyor. Ben de sesim gider mi, ölür müyüm diye kaygılardan uzak durdum. Tedavimi olayım bunun sonucunda sesim giderse gider, öleceksem de ölürüm diye düşünerek kanser sürecimi. Atlatalı 7 sene oldu, iyiyim şükür. Stresli yaşam bana bu hastalıkları getirdi diye düşünüyorum. Eskiden tımarhane dediğim İstanbul'da yaşıyordum. Sokağa çıkmak bile stres. 'Oynatmaya az kaldı' şarkımı da İstanbul trafiği için yazmıştım. Yolda arabayla giderken, müzik çalışmaları sırasında büyük bir stres yaşıyordum. Şimdi bunların hepsi bitti. Zaten antidepresan kullanıyorum. O yüzden çok daha sakinim artık.
"AVRUPA ZENGİN AMA AİLE VE MANEVİYATTAN YOKSUN"
Aile yaşamına çok önem veren bir sanatçısınız. Aile kavramı sizin için ne ifade ediyor?
Her şey ailede başlar. Dünyaya iyilik yapacaksanız, ülkenize faydalı işler yapacaksanız bu ailede başlıyor. Anne ve babaların çocukları doğru eğitebilmeleri için donanımlı olmaları gerekiyor. Ne yazık ki bu noktada eksikliklerimiz olmaya başladı. Dejenerasyonumuzun sebebi de bundan kaynaklanıyor. Ben uzun yıllar Avrupa'da yaşadım, orada da gördüm. Aile açısından yoksunlar. Avrupa ekonomik olarak zengin ama maneviyattan yoksun. Ne kadar zengin olursa olsun, annelerini, babalarını huzurevine bırakıyorlar. Bu kabul edilemez bir durum benim için. Annem Alzheimer hastasıydı, onu huzurevine koymadım. Eşimle evimizde baktık. Böyle gördük biz. Geleneklerimiz çok önemli, ailemden böyle gördüm. Aile en kıymetli şey. Aile zenginliktir.
"GÖRÜCÜ USULÜ EVLİLİKLER DAHA UZUN SÜRÜYOR"
Eşinizle görücü usulü ile mi tanışıp evlendiniz?
Evet. Eşim uzaktan akrabamdır. Tanışıyorduk ama ben o dönemler evliydim Norveç'te. Boşandıktan sonra da rahmetli annem "Seni Mehlika ile düşünüyorum" diye bir teklifte bulundu. Sonrasında düğünde karşılaştık, dans ettik. Fotoğraf çektirmiştik o gece. Düğün sonrası Norveç'e döndüğümde ona aşık olduğumu hissettim. 'Yol Verin a Dostlar' şarkısını da ona yazdım. Görücü usulü dediğimiz zaman yüzünü bile görmeden evlendim diye anlaşılmasın. Annem önerdi, ben de aşık oldum ve evlendim. Görücü usulü evlilikler artık daha uzun sürüyor. Büyükler daha tecrübeli olduğu için evlilik uyumunu daha iyi görüyor. Boşanmanın bu kadar arttığı bir süreçte iyi ki annemi dinlemişim diyorum.
"YURT DIŞINDA YAŞAYIN, TÜRKİYE'NİN TOPRAĞINI ÖPERSİNİZ"
Sosyal medyadaki linç kültürünü nasıl yorumluyorsunuz?
Akıl tutulması olarak yorumluyorum. Herkese yetecek kadar yiyecek var, içecek var, keyif var, eğlence var ama insanlar mutsuz. Çok zengin ama mutsuz. Bunu düzeltmemiz gerekiyor. Saf sevgi ile birbirimize yaklaşmamız gerekiyor. Birbirimize önyargısız davranmalıyız, düşmanlıkla değil. 85 milyon olarak birbirimize koşulsuz sevgi ile yaklaşmalıyız. Ülkemiz çok özel, bana milyonlar verseniz yurt dışında bir daha yaşamam. Yıllarca Avrupa'da yaşamış biri olarak söyleyeyim, ne iş yaparsanız yapın orada sen Avrupalı değilsin. Başka bir Avrupalı'yı senden öne koyuyorlar her konuda. Dışlanma duygusunu çok hissediyor orada yaşayan Türkler. Yurt dışına gitmek isteyen akrabalarıma da söylüyorum; "Gidin bir iki sene yurt dışında yaşayın sonra gelip Türkiye'nin toprağını öpersiniz" diye. Benim ülkem cennet, hiçbir şeye değişmem.
POP MÜZİĞİ SANAT OLARAK GÖRMÜYORUM
Çok popüler olduğunuz süreçten sonra kendinizi geri çektiğiniz bir dönem oldu. Neden bunu tercih ettiniz?
Albüm yapmadığım bir dönem oldu. 8-9 ay uğraşıp albüm çıkardım ama ilgi görmedi. Televizyondan da uzak durdum. Yeteri kadar şarkılarım neden dinlenmiyor, albüm satmıyor diye ara ara düşünüyorum. Ama piyasa böyle. Halka küsmek olmaz. Zaten konserlerimde görüyorum halkımızın ilgisi büyük. Müzik piyasası eskisi gibi değil. 90'lar söz ve müzik açısından çok daha iyiydi. Türkiye de dünyaya uyuyor. Rap şimdi popüler, biz de onlara uyuyoruz. Bir de şu var, teknoloji çok gelişti. Artık müziği bilmeden bile şarkı yapıyorlar. 90'lardan sonra pop müzikte de görüyoruz bu durumu. Pop müziği sanat olarak görmüyorum zaten.
BU KADAR BASİT DEĞİL!
Neden böyle düşünüyorsunuz?
Klasik batı müziği varken, caz müzik varken, otantik müzikler varken bence pop müziği sanat değil. Ucundan dokunuyor sanata o kadar. Müzik sanattır ama sanat da pop müzik kadar basit olmamalı bence. Şimdi 'Neden 'Ellerim Bomboş' gibi pop üzerine albüm yaptınız?' diye sorabilirsiniz. İnsanlara kendimi sevdirirsem, onların müzik kalitesini de yükseltirim diye düşündüm. Bunu biraz da olsa başardım. Benim anladığım pop budur diyerek bir albüm daha yaptım ama ilgi görmedi. Demek ki halkımız müzik kalite açısından düşündüğüm çizgide değil diye geçirdim içimden. Pop müzik yaparken sanat yapmıyorum ama caz müzikte sanat yaptığımı hissediyorum. Arya da söylüyorum sahnede. Şimdi Ellerim Bomboş ile aryayı kıyaslayamazsın bile. Aryadaki kalitenin, derinliğin yanından bile geçmez.
SOKAKTA BÖYLE GİYİNIRLERSE SAHNEDE DAHA AÇIĞINI GİYERLER
Son yıllarda kadın sanatçıların sahne kostümleri çok tartışılıyor. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
Sokakta da aynı açıklıkta giyiniyor kadınlar. Sokakta böyleyse, sahnede de giyerler. Amerika'dan öğrendik bunu da. Ben onaylamıyorum bu durumu. Ama herkes özgür, saygı duyuyorum. Sokakta bu şekilde giyinirse kadınlar, sahnede daha da açığını giyerler. Bu böyle gider. Sahne şovlarını Amerika'dan örnek alıyoruz. Avrupa'da benim bulunduğum süreçte sahnede böyle açık giyinilmiyordu. Amerika'dan aldık bu şovları. Tasvip etmiyorum ama herkesin kendi tercihi.
HALKIM BENİ BAĞRINA BASTI
Bir röportajınızda "Kasetimin bir milyon sattığı dönemlerde bile bu kadar çok konser vermemiştim" demiştiniz. Bu durumu siz nasıl açıklıyorsunuz?
Şarkılarım satmıştı ama halkımız beni daha tanımamıştı. En popüler olduğum 90'lı yıllarda bile bu kadar yoğun konser vermemiştim. Yıllar geçtikçe insanlar beni tanıdı, samimiyetime güvendi diye düşünüyorum. Bir de süreklilik arz ettim. Hem şarkılarımla hem de televizyon programlarımla. Halkımız bir sanatçının samimiyetine inanır ve güvenirse, onu yalnız bırakmıyor. Ben de bunu yaşıyorum. Samimiyet son derece önemli. Halkım beni bağrına bastı. Mütevazı bir yaşamım var. İzole bir yaşamım olsa mutlu olamazdım. Sanatçıların şaşaalı yaşamından çok uzak bir insanım.
KANSERİ ATLATMAMDA DENİZ VE YELKENİN KATKISI BÜYÜK
Teknede yaşamaya başladınız. Neden böyle bir karar aldınız?
Stresten uzak bir yaşam tercih ediyorum. Yılın 7 ayını teknede geçiriyorum. Bodrum'u çok seviyorum. Haftanın bir günü sürekli çıktığım bir mekan var. Konserlerime de buradan gidiyorum. Çok daha kaliteli ve sakin bir yaşamım var. Mutluyum teknede yaşamaktan. Kanseri atlatmamda da deniz ve yelkenin motivasyon olarak bana büyük katkısı oldu.