Eserlerinde özellikle insanın önemli olduğunun altını çizen sanatçı, "İnsanın nasıl hissettiği, o olay içerisinde nasıl yaşadığı, bunları bir şekilde müzikle ifade edebilmeye çalıştım. Benim için her zaman insan faktörü önemliydi ve onu yapmaya çalıştım. Yani 15 Temmuz Destanı'nda da birinci eserden, son esere kadar kronolojik bir anlatım vardı ve o anlatım içerisinde de insanı, insan duygularını anlatmaya çalıştım. O yolla dinleyicileri etkilemeye çalıştım." ifadelerini kullandı.
"Gerçek sanatçı zaten olanlardan etkileniyor"
"Gerçek sanatçı zaten olanlardan etkileniyor bir şekilde. Bu etkileşimi de bence kendisi hissettiği şekilde açığa vurmalı, vurmak istiyorsa tabii. Bazısı kendi içinde yaşar. Müzisyense müzik yaparak, ressamsa resim yaparak, şairse şiir yazarak ya da kitap yazarak ama bir şekilde dışa vurur. Yaratıcı olan bir insan herhalde etkilenir, etkilendikçe de onu dışa vurur. Yaşadığımız dünyadaki bütün bu olaylarda sanatçı, hissettiklerinin dışa vurumu sonunda, yarattığı eserle o tarihin bir şekilde hatırlanmasını sağlayacak. Hatırladığımız zaman ne olacak? Belki yanlışlarımızı tekrarlamayacağız. Canlarını kaybeden onca insanı ve o insanların neler yaptığını birbirimize hatırlatacağız ve belki de bir daha yapmamak isteyeceğiz."
"Olan hep insana oluyor"
"Bu kalıcı olma yolunda da basit ve insanın kalbine direkt etki eden melodileri ve çalışmaları yapmaya çalıştım. Mesela 12 Eylül'de yazdığım eser ya da Türkiye'nin yakın tarihine ilişkin bir sürü olayın müziklerini yazmak bana nasip oldu. İnsanlar da benimsedi.
Ben kendi açımdan her zaman insanı ve geleceğimizi düşündüm ve geçmişe bakarak geleceğimizi daha nasıl düzeltir, iyi yaparız diye düşündüm, öyle şeyler yapmaya çalıştım ama her zaman söylüyorum benim için önemli olan insan. Çünkü başka bir şey yok. Gerisi, 'Her şey teferruat.' derler ya gerçekten öyle. Çünkü olan hep insana oluyor, yaşayan hep insan oluyor sonunda."
"Son 100 yıldır ve yeni yüzyılımızda da pek sevilecek bir şeyler yaşamıyoru"
"Enstrümanların bazı tınıları acıyı, yası hissettiriyor. Bazı tınıları bir araya getirdiğinizde belki bir hareketlilikten bir ders çıkıyor falan. Bir besteci olarak hissettiğim, uygun bulduğum enstrümanlarla duygularımı ifade etmeye çalışıyorum. Benim için tabii en önemli şey melodi. Melodilerimi o şekilde yaratmaya çalışıyorum. Geçen gün bir film seyrettim Maria diye, Maria Callas'ın hayatıyla ilgili. Orada çok güzel bir laf söylemiş, bilmiyorum senaryo mu gerçek mi? 'Gerçekten güzel melodiler hep hüzünlüdür.' diyor. 'Neşeli melodiler o kadar akılda kalmaz yani o kadar derin değildir.' diyor. Ben onu anladım, öyle bir şeyler söyledi. Evet hayat hem neşeli hem üzüntülü ama maalesef son 100 yıldır ve yeni yüzyılımızda da pek sevilecek bir şeyler yaşamıyoruz hayatta. O yüzden belki benim yazdığım melodiler biraz üzüntülü gelebilir ama pek de sevinecek bir şey olduğunu zannetmiyorum dünyada şu anda."
"Sanat bir şeylerin kalıcı olmasını sağlıyor"
"Sanat bir şeylerin kalıcı olmasını sağlıyor. Bir resme baktığınız, bir müziği dinlediğiniz zaman bir şeyler hatırlıyor, hissediyorsunuz. Mesela benim müziğim 20, 30 ya da 50 sene sonra dinlendiği zaman eğer ki o zamanı anımsatıp, geleceğe dair güzel ve daha yapıcı insanlıklara götürüyorsa amacını gerçekleştirmiş demektir. Ben yaptım ki insanlar baksınlar tarihe ve bir daha bu olmasın. Hangi hatalar yapıldıysa bir daha yapılmasın, insanlar birbirlerini öldürmesin, birbirleriyle savaşmasın yani bunun için yaptım ben bu müziği." görüşlerini dile getirdi.
"Gazze'deki soykırım..."
İsrail'in Gazze'deki saldırıları sonucu ölen binlerce insana da değinen sanatçı, "Aslında yazdığım her şeyin içinde bütün bu yaşadıklarım çıkıyor çünkü etkiliyor. Bugün eğer bir şey yazdıysam, 10 gün evvel yaşadıklarımın inan bana, hepsinin ister istemez etkisi oluyor. Özel olarak bir esere başlamadım şu an ama yazdığım her şeyde bütün yaşadıklarımın etkisi var. Gazze'deki soykırım, savaş çok acıklı, çok kötü. Evet, mutlaka ve mutlaka bir şekilde bir gün bir eser çıkacaktır ama şu anda her yazdığım şeyde dediğim gibi onların da etkisi var. Bütün yaşadıklarımın etkisi var." diyerek sözlerini tamamladı.
FAHİR ATAKOĞLU KİMDİR?
İstanbul'da 1963'te dünyaya gelen Fahir Atakoğlu, 7 yaşında piyano çalmaya başladı, lise yıllarında müzik öğretmeni Muzaffer Uz aracılığıyla Cemal Reşit Rey ile tanıştı.
Rey'den özel ders alan Atakoğlu, İstanbul Devlet Konservatuvarının ardından 1980'de Londra'daki Croydon College'da eğitim gördü.
Türkiye'ye döndükten sonra 1983'te reklam müzikleri üzerinde çalışmaya başlayan ünlü müzisyen, 1990'lı yıllarda belgesel müziklerine imza atmaya başladı.
Atakoğlu, aynı yıllarda MFÖ, Sertab Erener, Sezen Aksu ve Levent Yüksel'in yanı sıra Yunan müzisyen Notis Sfakinakis ile çalıştı.
"Cumhuriyet", "Sarı Zeybek" ve "Demir Kırat" belgesellerinin müzikleriyle başarısını kanıtlayan sanatçı, "Fahir Atakoğlu", "Fahir Atakoğlu 2", "As One", "If" ve "İstanbul in Blue" adlı solo albümleriyle de dikkati çekti.
Fahir Atakoğlu'nun "Muhteşem Yüzyıl" dizisi için hazırladığı müzikler dünya çapında ilgi gördü. Ünlü müzisyen, yaptığı dizi müziklerini iki ayrı albümde topladı.
"Büyükada'da Sürgün" belgeseli için yaptığı müzikler Milano Film Festivali'nde birinci olan Fahir Atakoğlu, 2014'te Turk of America dergisi tarafından Amerika'da yaşayan en etkili 50 Türk arasında gösterildi.
AA
Yorum Yap