İsmet Özel'e göre İznik'teki konsilin en büyük amacı
Vatikan Devlet Başkanı Papa 14'üncü Leo'nun, Birinci İznik Konsili'nin 1700. yıldönümü ayinine katılmak üzere İznik'e gelmesinin ardından ziyaretin maksadına ilişkin birbirinden farklı görüşler ortaya atılıyor...

Oluşturma Tarihi: 2025-12-02 17:02:32

Güncelleme Tarihi: 2025-12-02 21:32:15

Papa Leo'nun İznik'teki ayine liderlik etmesi dini ve siyasi tartışmaları beraberinde getirdi.

Ziyaretin siyasi maksatlı olduğunu ileri sürenlerle hem dini hem siyasi olduğunu ileri sürenler arasındaki tartışma “haçlı seferi” polemiğine kadar uzandı.

Tartışma, sosyal medyada da gündem olurken bazı kullanıcılar şair İsmet Özel'in konuyla ilgili eski bir yazısını paylaştı.

İznik'teki tarihi konsile ilişkin değerlendirmede bulunan Özel, “Aslında o konsilin baş amacı, İsa'yı Allah'ın bir kulu olarak kabul eden Arianizm'i zındıklık olarak ilân etmek ve dolayısıyla saf dışı etmekti” ifadesini kullanıyor.

Özel'in 14 Kasım 2009 tarihli “Kendini bilen Rabb'ini bilir” başlık yazısından ilgili bölüm:

Hıristiyan'ın kendisini bilmesine imkân yoktur. Çünkü onlar derler ki: “Biz, insanın tanrılaşması/tanrılaşabilmesi için insan olan Tanrı'nın çocuklarıyız.” Ve normal olarak komünyon ayininde bu sözü teyid ederler. Bildiğiniz gibi, güya son yemekte İsa ekmeği göstererek, “bu tenimdir, yiyin” şarabı göstererek, “bu kanımdır, için” dediği için komünyon ayinlerinde ekmek yer ve şarap içer Hıristiyanlar. Bazı kiliselerde Papaz hepsinin ağzına birer tane tıkıştırır. Böylece Tanrı'nın etini ve Tanrı'nın kanını içlerine alarak hepsi gene sahiplerine kavuşmuş olurlar. Yani bu saçmalıklarla dinlerini inkâr ederek diyalog kurmaya çalışıyorlar insanlar ve tabii ki eğer “Müslüman'ım” diyorlarsa. Çünkü ayet-i kerime gayet sarih: “Allah katında din İslam'dır.” Onlar belki ancak İslam'ın inhiraf etmiş şubeleri olarak bizimle konuşabilirler. Nitekim biz bu toprakları dâru'l-İslam kıldıktan sonra -doğrusu şu ki,- onlara “din” dayattık; yani ne onların Hıristiyanlığını ve ne de Yahudiliğini tanıdık. Ne yaptık da tanımadık? Yahudilere dedik ki: “Siz Musa (a.s.)'ın ümmetisiniz, Musevî'siniz.” dedik. Hâlbuki Yahudilikte böyle bir şey yok.

Bir Yahudi kadını (Vivet Kanetti) bana dedi ki: “Bize niçin Musevî diyorsunuz? Musa bizim için İbrahim gibi birisidir. Yani Musevî olarak adlandırılacak kadar Musa'ya bağlı değiliz. Bizim asıl adımız Yahudi'dir.” Bunu Vivet Kanetti söyledi bana.

Biz XIII. asırda diğerlerine dönüp dedik ki: “Siz İsa (a.s.)'ın ümmetisiniz.” Hâlbuki Hıristiyanlar ve de Hıristiyanlığın hiçbir mezhebi İsa'yı hiçbir zaman ve hiçbir şekilde “peygamber” olarak kabul etmediler. Ve Âdem (a.s.)'dan beri gelen İslâm, İsa (a.s.)'ın zamanında da bilindiği için İsa (a.s.)'a tabi olan insanların bir kısmı onu peygamber kabul ediyordu.

Arius'un tesiri

Hâlbuki Pavlus gibi Yahudilerin İsa aleyhisselâmın tebliğini bulanıklaştırması sebebiyle ve tabii ki Yunan politeizminin tesiriyle bunlar böyle bize göre anlaşılmaz, kendilerine göre çok iyi anlaşılır bir din ürettiler ve buna “Hıristiyanlık” dediler. Ama bu arada gerçekten Allah'ın dinine sahip olan Müslümanlar da vardı ve Resulullah (S.A.V.)'in risaletinden önceki bu Müslümanlar -çünkü miladi takvime göre IV. asırdan bahsediyoruz- onların bu tuhaflıklarına katılmadılar. Yani Hıristiyanlar kendi aralarında İsa'nın “ne kadar” Tanrı olduğunu tartışıyorlardı. Bazıları diyordu ki: “Tamamen Tanrı'dır.” Bazıları, “Hem Tanrı'dır hem insandır.” diyordu. Bir kısmı da şöyle diyorlardı: “Aslında Tanrı değildir; ama Tanrı'nın hakikaten oğludur. Tanrı yukarıda kalmıştır, o aşağı inmiştir. Sonra Tanrı onu tekrar yukarı geri çekti...”

Böyle şeyleri münakaşa ediyorlardı. Ama Mısırlı bir piskopos olan Arius'a -ki, kilise içinde belli bir yeri ve ağırlığı olan bir adamdı- “İsa kimdir?” diye sorduklarında, “senin-benim gibi bir adam” dedi. Yani İsa'nın Allah'ın peygamberi olduğunu söylüyordu. İsa (a.s.) için, “senin-benim gibi bir adam” derken tıpkı hadis-i şerifte söylenen, “Ben de sizin gibi bir beşerim” sözünü izaha elverişli bir şey söylüyordu. Bundan dolayı tabii ki Arius'un tesiri çok kolayca yayıldı ve öbürleri –azıp sapmışlar- biraz zor durumda kaldılar. Onun için, bugün İstanbul dediğimiz bu şehri Hıristiyanlığın başşehri haline getiren Konstantin, İznik'te bir konsil topladı. Bize bunu lise ders kitaplarında “dört İncil'in kabul edildiği konsil” diye öğretirler.

Aslında o konsilin baş amacı, İsa'yı Allah'ın bir kulu olarak kabul eden Arianizm'i zındıklık olarak ilân etmek ve dolayısıyla saf dışı etmekti. Bunların Hıristiyan sayılamayacağını o İznik Konsili'nde kararlaştırdılar. Tabii bu arada o dört İncil meselesi de aradan çıkarıldı. Yoksa asıl maksat Arius'un artık Kilise'ye mensup olmadığını ve onun fikirlerine inananların “heretik/zındık” sayılacağını göstermek ve ilân etmekti. Bu işler bu şekilde cereyan etti. Dolayısıyla, sahip olduğu itikad bakımından fakir fukara takımı sayabileceğimiz bu insanlarla diyaloga girmek, ancak onlardan biri olduğunu saklamak manasına gelebilir.