Yazarımız Hüseyin Yeltin yazdı! Fırat Kalkanı Harekatı'nın 9. Yılı ve Türkiye Açısından Önemi
Timeturk yazarımız Hüseyin Yeltin sizler için 'Fırat Kalkanı Harekatı'nın 9. Yılı ve Türkiye Açısından Önemi' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Oluşturma Tarihi: 2025-08-27 18:51:26

Güncelleme Tarihi: 2025-08-27 18:53:40

İşte Yazarımız Hüseyin Yeltin'in kaleme aldığı o yazı;

24 Ağustos 2016 tarihinde Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyine yönelik başlatılan Fırat Kalkanı Harekatı (FKH), PYD/YPG ve DAEŞ gibi terör örgütlerine karşı yapılan askeri bir müdahale olarak dikkat çekmiştir. Bu operasyon, Türkiye'nin ulusal güvenliğini sağlama, sınırlarında terörist faaliyetlere karşı tedbir alma ve Suriye iç savaşının yarattığı bölgesel huzursuzluğa karşı aktif bir duruş sergileme amacını taşımaktaydı. Harekat, Türk dış politikasının şekillendiği, askeri gücünün ve bölgesel etki alanının yeniden belirlendiği önemli bir dönüm noktasını da işaret etmektedir. Fırat Kalkanı, yalnızca askeri bir müdahale olmaktan öte, Türkiye'nin hem iç dinamiklerini hem de bölgesel stratejilerini ve uluslararası politikadaki rolünü derinden etkileyen bir süreç olarak değerlendirilebilir.

Harekatın Amacı ve Hedefi Neydi?

FKH'nın ana hedefi, Türkiye'nin sınır güvenliğini temin etmek ve Suriye'nin kuzeyindeki terörist grupların faaliyetlerini engellemekti. Özellikle, terör örgütü PKK'nın Suriye'deki kolu olarak kabul edilen PYD/YPG'nin bölgedeki etkisinin artması, Türkiye için ciddi bir güvenlik tehdidi oluşturuyordu. Türkiye, PYD/YPG'yi PKK ile sıkı bağları bulunan bir terör örgütü olarak değerlendirmekte ve bu grubun ülkenin iç güvenliğine yönelik büyük bir tehlike arz ettiğini belirtmekteydi. Diğer yandan, DAEŞ'in Suriye sınırındaki etkinliği de Türkiye için ayrı bir tehdit kaynağıydı. Harekat, bu iki örgütle mücadele ederek güvenlik sağlamanın yanı sıra, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyindeki topraklar üzerindeki stratejik etkisini güçlendirmeyi de amaçlıyordu. Ana amaçların dışında bir de, 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra orduya yönelik azaldığı düşünülen bağlılığın tekrar artırılması ve ordu-millet bütünlüğünün yeniden sağlanması da hedefler arasındaydı.

Dış Politikada Yeni Bir Yön

FKH, Türkiye'nin bölgedeki stratejik çıkarlarını korurken uluslararası alanda da yeni diplomatik hamleler yapmasına da olanak tanımıştır. Özellikle ABD'nin, PYD/YPG'yi DAEŞ'e karşı önemli bir müttefik olarak görmesi, Türkiye için büyük bir diplomatik çıkmaz oluşturmuştu. FKH, Türkiye'nin bu durumu kabul etmediğini ve kendi güvenlik önceliklerini uluslararası düzeyde savunma kararlılığını ciddi bir biçimde ortaya koydu.

FKH'nın başlatılması, Türkiye'nin hem ABD hem de Rusya ile olan ilişkilerini önemli ölçüde etkilemiştir. ABD, PYD/YPG'yi desteklerken, Rusya ise Esad yönetimiyle yakın bir ilişki içerisindeydi. Bu durum, Türkiye'nin operasyonunu planlarken her iki büyük güçle de dikkatli ve stratejik bir diplomasi yürütmesini zorunlu kılmıştır.

Askeri Literatürde Devrim ve Dış Politikadaki Yeni Dinamikler

FKH'nın Türkiye'nin askeri kapasitesindeki dönüşüm açısından kritik bir aşamayı temsil ettiğini söylemek mümkün. Bu operasyona yönelik değerlendirmelerde, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) modern harp tekniklerini ve ileri düzey askeri teknolojileri sahada etkin biçimde uyguladığına dikkat çekilmektedir. Harekat sürecinde İHA sistemlerinin, özel kuvvet birliklerinin ve hava unsurlarının koordineli biçimde kullanılması, Türkiye'nin operasyonel kabiliyetlerindeki artışı somut şekilde ortaya koymuştur. Bu bağlamda, söz konusu müdahale, Türkiye'nin bölgesel düzeydeki askeri etkinliğini pekiştiren bir örnek olarak literatürde yer bulmuştur.

FKH'nın Türk dış politikasına yeni dinamikler kazandırdığını söyleyebiliriz. Operasyonun, Türkiye'nin daha bağımsız ve pragmatik bir dış politika izleme kararını güçlendirdiği aşikar. Bu süreçte Ankara'nın, özellikle NATO bağlamında geleneksel müttefikleriyle zaman zaman farklı tutumlar sergilediği ve ulusal çıkarlarını savunma konusunda daha kararlı bir yaklaşım benimsediğini görüyoruz. Böylece Türkiye'nin dış politika stratejisinde kendi yolunu çizme ve bölgesel sorunlara daha doğrudan müdahil olma eğilimi öne çıkmıştır. Bölgesel gelişmelerin dış politikaya etkisi bağlamında FKH'nın, Türkiye'yi Orta Doğu'da yalnızca bir güvenlik aktörü değil, aynı zamanda bölgesel güç konumuna taşıdığını söylemek de mümkündür.

Sonuç

FKH'nın, Türkiye'nin güvenlik ve dış politika anlayışını yeniden şekillendiren ve ülkenin bölgesel aktör kimliğini güçlendiren bir operasyon olmuştur. Bu sürecin, askeri ve diplomatik düzeyde Türkiye'nin stratejik çıkarlarını savunma noktasında kritik bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Harekatın, Ankara'nın dış politikasında daha bağımsız bir yaklaşım benimsemesine imkan tanıdığı ve bölgedeki etkinliğini artırdığını da söyleyebiliriz. Ayrıca bu operasyonun, Türk dış politikasının geleceğinde bir model olarak değerlendirilebileceği ve bölgesel güvenlik stratejileri açısından örnek teşkil edebileceği de belirtilmelidir.

FKH, Türkiye'nin güvenliğini sağlama hedefiyle sınırlı kalmamıştır. Dahası, ülkenin uluslararası düzeyde kendi çıkarlarını koruma ve bölgesel dengeleri etkileme kapasitesini de ortaya koymuştur. Bu sürecin, Türk dış politikasının daha dinamik, güçlü ve etkili bir biçimde şekillendiği yeni bir dönemin başlangıcına işaret ettiği ve gelecekteki yönelimler açısından önemli bir mihenk taşı niteliği taşıdığı görülmektedir. Ayrıca, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında sarsılan ya da sarsıldığı düşünen ordu imajının yeniden milletle bir araya geldiği ve ayrılmaz bir bütün olarak süregideceğinin mesajı da net bir şekilde dahili ve harici güruhlara verilmiş oldu.