Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, İsrail ile yapılan tüm anlaşmaların askıya alındığını duyurdu.
Abbas, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Merkez Konseyinin işgal altındaki Batı Şeria'nın Ramallah kentinde yer alan Başkanlık Sarayı'nda düzenlenen toplantısı sonrası açıklamalarda bulundu.
Devlet Başkanı Abbas, İsrail ile yapılan tüm anlaşmaların askıya alındığını ve bu kararın yürürlüğe konulması için bir mekanizmanın oluşturulacağını söyledi.
Uluslararası topluma "İsrail'in işgal altındaki Doğu Kudüs'ün Sur Bahir bölgesinde yer alan Vadi El-Hummus Mahallesi'ndeki yıkımları başta olmak üzere Filistin topraklarındaki ihlallerini durdurması için derhal harekete geçme" çağrısı yapan Abbas şunları söyledi:
"Bizim halkımız haklarına kavuşmadığı sürece bölgede ve dünyada ne barış ne güvenlik ne de istikrar hakim olacaktır. Zaman uzasa da kısalsa da iğrenç işgal devleti çökecek ve kadim devletimiz bağımsızlığına kavuşacaktır."
FKÖ'ye bağlı Filistin Merkez Konseyi, Ekim 2018'deki 30. dönem toplantısında da Filistin devletini tanıyıncaya kadar "İsrail'i tanıma" kararını askıya almıştı.
NE OLMUŞTU?
İsrail Yüksek Mahkemesi, geçen ay Sur Bahir'deki bazı binaların Ayrım Duvarı'nın devamını oluşturan tel bariyerlere yakınlığı nedeniyle "güvenlik tehlikesi oluşturduğunu" iddia ederek yıkımına karar vermiş ve mülk sahiplerine, 18 Haziran'a kadar binalarını yıkmaları için süre tanımıştı.
Bunun üzerine Filistinliler, bazıları inşa halinde olan yaklaşık 100 daireden oluşan 10 binanın yıkımının durdurulması için Yüksek Mahkemeye başvurmuş ancak mahkeme bu başvuruyu reddetmişti.
İsrail güçleri, pazartesi günü, işgal altındaki Doğu Kudüs'te Ayrım (Utanç) Duvarı'nın devamı olan tel bariyerlere yakınlığı gerekçesiyle Filistinlilere ait bazı evleri yıkmaya başlamıştı.
Uzmanlar, İsrail mahkemesinin bu kararının, Filistin'in diğer bölgelerinde de birçok evin yıkılmasına neden olabileceği uyarısında bulunuyor.
Filistin ile İsrail yönetimi arasında 1995'te imzalanan "İkinci Oslo Anlaşması" çerçevesinde Batı Şeria; A, B ve C bölgelerine ayrılmıştı. Yüzde 18'i kapsayan "A bölgesi"nin yönetimi idari ve güvenlik olarak Filistin'e; yüzde 21'lik "B bölgesi"nin idari yönetimi Filistin'e, "güvenliği" İsrail'e devredilmiş; yüzde 61'ini oluşturan "C bölgesi"nin ise "idari yönetimi ve güvenliği" İsrail'e bırakılmıştı.