GENAR Araştırma Şirketi Başkanı İhsan Aktaş, 31 Mart seçimlerini değerlendirdi. Aktaş, Saadet Partisi, HDP ve CHP hakkında çarpıcı ifadeler kullandı.
GENAR Araştırma Şirketi Başkanı İhsan Aktaş, Kriter Dergisi'ne verdiği röportajda 31 Mart seçimlerini değerlendirdi. Millet İttifakı'nın çatırdayabileceğini anlatan Aktaş, Kürt seçmenin HDP'den bıktığını, AK Parti'de Erdoğan faktörünün çok güçlü olduğunu ve seçmenin diğer mesajları şu sözlerle yorumladı:
CHP İTTİFAKI ÇATIRDAYABİLİR
CHP Ankara Büyükşehir Belediyesini kazandı. İstanbul'da şu an itiraz süreci devam ediyor. Diyelim ki bu tartışmalar sonrasında YSK sonuçları açıkladı ve CHP kazandı sonucu çıktı. Veya ittifakta kazanılan diğer Antalya, Mersin, Hatay gibi illerde bu parçalı yapı nasıl devam edecek? Hizmete, topluma yansıması nasıl olacak?
İki türlü bakış açısı var: Daha ziyade soldan yorum yapan arkadaşlar diyor ki gerçekleştirilebilirse bu müthiş bir demokrasidir. Birbirine benzemeyen üç parti bir belediyede bir araya gelecekler, bir demokrasi işletecekler. Tabii Türkiye'de her partinin ayrı ayrı motivasyonunu bildiğimiz için bu demokrasi rüyasıyla işletilecek gibi durmuyor. Ankara'yı örnek alalım: Ankara'da HDP zayıf, İYİ Parti var, bir defa meclis AK Parti'de. İlçelerin büyük çoğunluğu sayı olarak baktığımızda yüzde 80'i AK Parti'de. Orada temsilen bir milliyetçi başkan var. Milliyetçi başkan sağcı ve milliyetçi bir ittifak yapıp da mı Ankara'yı yönetecek yoksa CHP'li gibi mi? Ankara'nın CHP'li gibi yönetilme şansı yoktur. Hayatiyetini devam ettirebilmek için başkan İYİ Partili, AK Partili ve MHP'lilerle ittifak yapacak. Yani kendisi tek başına CHP'li; meclis ise tamamen sağcı: AK Partili, MHP'li, İYİ Partili. Ankara'nın yönetilmesinin hayli zor olduğunu düşünüyorum, birincisi bu.
AK Parti son üç dört yıldır kendi oluşturmuş olduğu değerleri pazarlamakta ve onları kıymetlendirmekte çok büyük hatalar yaptı. Mesela Ankara iyi yönetilmiş bir kenttir. Dolayısıyla aslında Ankara'da çivi çakmadan sırf halkla ilişkilerle on yıl halkı kandırabilirsin, buna müsait. CHP İstanbul'da bunları yaptı. AK Parti'den aldığı fiziki hizmetleri tamamlanmış her yeri –bir çivi dahi çakmadan– halkla ilişkilerle hem oyunu hem de kamuoyu desteğini artırarak devam ettirdi. Bunu görmüş olacağız. Popülizme mi yönelecekler? Şu an görünen o ki Ankara için popülizmden başka şansları gözükmüyor. Ankara'nın yönetilmesinin zor olduğunu düşünüyorum. Bir CHP'li gibi yönetecekse yönetemez. MHP ve AK Parti'yle ittifak yaparsa mecliste ancak Ankara zımnen yönetilebilir gibime geliyor.
KÜRTLER HDP'Yİ CEZALANDIRIYOR
HDP bu seçimde ne kazandı, ne kaybetti? Örtülü şekilde CHP'yi desteklemekle ne elde etti?
HDP tek başına değerlendirilmeye muhtaç bir parti gibi duruyor. Bence bu seçimde HDP intihar etti. Bugüne kadar yüzde 9, 10, 12 gözüken HDP'nin oy oranı önümüzdeki beş yılda oylar tablosu yayımlandığı zaman muhtemelen yüzde 4 gözükecek. Büyük resim budur aslında. Millet İttifakı'na İstanbul'daki oyların yüzde 8'i, İzmir'dekilerin yüzde 10'u benim demesinin çok kıymeti yoktur. Yerel seçim sonuçlarının tablosu yapıldığı zaman AK Parti 45, MHP 7, İYİ Parti 8, HDP 4 küsur. Bir defa bu bir resimdir ve zihinlere kazınacak.
HDP Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da geriledi, bunun nedeni nedir?
Birincisi çukur siyasetidir. İkincisi de HDP'nin ve PKK'nın Türkiye'yi terk edip bütün gücünü ABD, İran ve Suriye çıkarları için Kuzey Suriye'ye vermesi bölgedeki halkta bir sahipsizlik psikolojisi oluşturmuştur. HDP diye bir parti var, her zaman yüzde 10 oy alıyor, 60-70 milletvekili çıkarıyor. Peki, ne iş yapıyorlar? PYD'nin ve Amerikan çıkarlarının sözcülüğünü yapıyorlar. Kürtlerin meseleleri ne olacak? Diyarbakırlının, Mardinlinin kimlik meselesi, hizmet meselesi ne olacak? Özellikle Pakistan, Hindistan ve Bangladeş'te seçilen vekiller ağırlıklı olarak Londra'da yaşarlarmış. Buna “bezirgan” diyorlar, siyasetin bezirganları. HDP'nin de siyasi bezirganları var. Kürtlerin oyunu alıp Ankara'da keyif çatıyor. Tıpkı bu Hindistanlı, Pakistanlı lordlar gibi.
Çukur eylemlerinden sonra, HDP'nin kuzeye yönelmesi ve Türkiye'yi unutmasından sonra halk PKK'nın hiçbir çağrısında cevap vermedi. Bu çok manidardır. HDP'nin hiçbir mitingine gitmedi. Bu toplumsal şuur yüksek düzeyde politik bir refleks. 600 bin kişiyle Diyarbakır'da miting yapan HDP artık 10 bin kişiyle yapıyor. Diyarbakır belediye başkanının görevden alındığı gün oradaki kişi sayısı 137'ydi. Herhalde ilçelerde 200 veya 500 meclis üyesi vardır. Kendi ilçe yönetiminiz gelmemiş. Aslında Türkiye'de mitinge gidecek adamı korkutacak mekanizma yoktur. Sezgin Tanrıkulu “Buradakilerin 137 kişi olduğuna bakmayın arkada milyonların tepkisi var” diyor. Nerede milyonların tepkisi? Çukur eylemlerinden sonra kayyumların atanmasına bile bölge halkı zımnen onay vermiş oldu. Şırnak'ta seçmen size yüzde 70 oy veriyor. Siz mahallesini işgal edip hanesine tecavüz ediyorsunuz. Daha sonra sahipsiz, gariban, annesinin, babasının kontrol edemediği on beş, on altı yaşındaki çocukları kendi fanteziniz için ölüme gönderiyorsunuz. Bu halkın kabul edebileceği bir şey değil. Halk tepkisini koydu, mitinge gitmedi ama yüzde 10 oyum sizinle; Kürtlerin meseleleriyle ilgilenin, yüzünüzü Türkiye'ye dönün dedi. İki mesele de olmayınca bir seçim, iki seçim, üç seçim; AK Parti'den bağımsız olarak bölge halkı HDP'ye sarı kart gösterdi. Batıdaki CHP'yle ittifakları da doğuda tepki gördü. Kürtlere zulüm rejim işidir ve bu rejim CHP'yle özdeştir. Sırf Erdoğan'ı, demokrasiyi getiren adamı yenmek için CHP'yle ittifak yapıyorsunuz. Doğudaki bu trend üç puan, beş puan, yedi puan üç seçimdir hep AK Parti'nin lehine gerçekleşiyor. Öyle zannediyorum ki güneydoğuda bundan sonra AK Parti'yle Kürt seçmen arasında olumlu bir ilişki başlayacak. Ülke genelindeki demokratikleşme bölgeyle de bütünleşecektir.
Öte yandan HDP Almanya gibi Batılı devletlerin de etkisiyle kaderini İstanbul'da yaşayan sosyete çocuklarına, marjinal sola emanet etti. İstanbul'da beş yüz oyu, bin oyu olmayan marjinal sol temsilcileri HDP'den seksen, doksan bin oy alarak milletvekili seçildi. Kürt halkının bir tepkisi de HDP'nin kaderinin bu marjinal sosyete çocuklarına teslim edilmesiyle ilgilidir.
SAADET PARTİSİ MANEVİYATINI KAYBEDİYOR
Millet İttifakı bağlamında tartışılan bir diğer parti de Saadet Partisi (SP) idi. Onun açısından baktığınızda bu seçim nasıl geçti?
SP'nin durduğu pozisyonu Viyana Savaşı'ndaki Giray Hanların yani Kırım Hanının pozisyonuna benzetmek mümkündür. Milli Görüş geleneğinden kopan iki parti var; büyüğü AK Parti küçük kalan da SP'dir. Milli Görüş fikriyatı çok yüksek bir fikriyat ve iki yüz yıllık İslamcılığın damıtılmış ve rafine edilmiş halidir. Bugün Recep Tayyip Erdoğan'ın söylemiyle temsil ediliyor. AK Parti daha yerel, daha sağcı bir parti ama aslında Milli Görüş söyleminin daha geniş bir sürümüdür. İdeolojisini de her zaman saklı tutuyor. SP ilk seçimlerde madden kaybediyordu ama manevi üstünlük iddiası vardı. Türkiye'deki dindarların zulüm görmesi, baskı görmesi, din eğitiminin yasaklanması CHP eliyle olmuştur. Türkiye'de dindarlara kan kusturan bir partiyle ittifaka girmek SP'nin maneviyatını kaybettirdi. Bazı yerlerde madden kazanabilirdi ama topluma karşı “Ben bu ülkeyi dönüştüreceğim” iddiasını kaybettiğini göstermiş olurdu. Hem SP hem de HDP kendi ideolojileri ve bakış açıları açısından gelecek için büyük bir yara almış partilerdir.
AK PARTİ'DE ERDOĞAN FAKTÖRÜ
Gelelim tekrar Cumhur İttifakı'na. Önce AK Parti'yi değerlendirelim. 31 Mart nasıl geçti AK Parti için?
Çok güçlü bir lider olan Recep Tayyip Erdoğan'ın ortaya koyduğu motivasyonla seçim kazanmak bir yönüyle AK Parti'ye kazandırıyor. Bazen lider her şeye güç yetirir; bazen hem lidere hem örgüte ihtiyaç olur; bazen de lidere, örgüte ve entelektüel kesime hepsine birden ihtiyaç olur. Bir parti iktidara gelir ve iki seçim sonra gider; Erdoğan'ın siyasi dehası, yetkinliği, sürekli yenilik arayışı ve örgütü yenilemesi bu partinin ömrünü uzatıyor. Geldiğimiz noktada Erdoğan var, halk var ama aradaki network eskisi kadar var mı bunun tartışmasını ele alıp bu networkü yeniden güçlendirmek lazımdır. AK Parti'nin Refah Partisi'nden kalma örgütlenme geleneği vardır. Dünyanın en iyi örgütlenebilme geleneğiydi bu ve onu devraldı. Bir de İngiltere ve ABD'deki liberal partiler gibi güçlü bir iletişim dili kullandı. İki kanatlı kuş gibiydi. AK Parti açısından bu kuşun iki kanadını da kontrol etme vakti gelmiştir diye düşünüyorum.
MHP ÜÇÜNCÜ BÜYÜK PARTİ
Cumhur İttifakı'nın diğer ortağı MHP'ydi. Onun performansı nasıldı?
FETÖ'nün güçlü olduğu zamanları hatırlayın MHP can çekişiyordu. MHP bölünme riskiyle karşı karşıyaydı, kurumsal kimliğini de kaptırma riski vardı. Devlet Bahçeli'nin stratejisi ne yapıp edip o MHP logosunu elinde tutmaktı. Yani parti bölünebilir, parçalanabilir; birileri bir yere gidip yeni bir parti kurabilir. Devlet Bahçeli'nin amacı yeter ki kurumsal kimlik benim elimde kalsındı. Bence bunu gerçekleştirdi. Hatırlarsanız CHP ile SHP arasında birleşme/ ayrışma başladığı zaman CHP yüzde 5'lik bir partiydi, SHP daha güçlüydü ancak tarihi kurumsal kimlik galip gelerek bütün siyasi çizgiyi arkasına aldı. Devlet Bahçeli ardı ardına birkaç başarılı doğru politika uyguladı: Birincisi kurumsal kimliğini muhafaza etti ve kırk yıllık MHP markasını elinde tuttu. İkincisi 15 Temmuz darbesinden sonra AK Parti ile kurmuş olduğu ittifakla beraber art arda gelen başarılar söylenebilir. Bu başarı ilk olarak Türkiye'de sistemi değiştirdi. İkinci adım olarak bu ittifak Recep Tayyip Erdoğan'ı başkan seçtirdi. Üçüncüsü bu seçimi kazanmasına ve kaybetmemesine sebep oldu. Dördüncüsü FETÖ güçlüyken ölüm-kalım savaşı veren MHP bugün Türkiye'nin yine üçüncü büyük partisi olarak hayatını devam ettiriyor. Uygulanan strateji hem ittifaka hem ülkeye hem de MHP'nin kendisine faydalı oldu. AK Parti ile MHP'nin kafa kafaya kaldığı çoğu yerde MHP kazandı. Bunun da sebebi şu AK Parti'nin o yüzde 40'ın üzerindeki seçmeninin her zaman bir mesaj verme kaygısı var. Bu mesajı da ittifakın dışına taşımadı, götürdü MHP'ye verdi. AK Partili seçmen karşı cepheye geçmiyor, bir arayışa girdiği zaman blok içinde seyrediyor. Burada tabii acaba şu olabilir miydi? Kampanyada beka meselesini MHP'nin dillendirdiği, AK Parti'nin ise daha yerele dönük soft kampanya yaptığı bir model olabilir miydi? Bu soft kampanya belki Millet İttifakı'nı kendi dertleriyle baş başa bırakabilirdi diye de düşünüyorum. Fakat kampanya geçti, arkadan konuşmak kolaydır.