Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'28 Şubat'ı biz aştık ama, bir grup zihinler halen aynı yerde duruyorlar'

AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin, 'Gündelik hayatımız içinde 28 Şubat'ı biz aştık. 'Bin yılı' atın bir kenara, biz bunu 20 yılda aştık ama bir grup zihinler halen aynı yerde duruyorlar ve bu kaygıyı biz kadınlar hissediyoruz' dedi.

4 Yıl Önce Güncellendi

2021-02-26 11:37:36

'28 Şubat'ı biz aştık ama, bir grup zihinler halen aynı yerde duruyorlar'

AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin, "Baktığımda noksan olan bir şey var; 28 Şubat geldiğinde gönülden bir özür. Askerlere selam çakıyorlardı, yargıya selam duruyorlardı, önlerini ilikliyorlardı. Hatırlayın askerler, ülkenin başbakanına ayar veriyordu. Türkiye nereden nereye geldi." dedi.

Türk siyaset tarihinde "postmodern darbe" olarak bilinen 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) bildirisinin üzerinden 24 yıl geçti.

Tartışmalı kararların alındığı MGK toplantısının yapıldığı tarihle anılan ve "Gerekirse bin yıl sürecek." denilen 28 Şubat süreci, Türk siyasi tarihinde kara bir leke olarak zihinlere kazındı.

AK Parti Grup Başkanvekili Zengin, AA muhabirine, 28 Şubat'ın 24. yılına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

28 Şubat deyince aklına yalnızca bir tarih değil, Türkiye'nin ve hayatının en zor yıllarının geldiğini söyleyen Zengin, 28 Şubat'ın, aslında sistematik olarak yalnızca bir grup kadına yapılan baskının simge adı olduğunu dile getirdi.

Zengin, 28 Şubat'ın, bir gün olduğunu ancak bir süreci ifade ettiğini belirterek, "Hani diyorlardı ya, 'Bin yıl sürecek.' Ne kadar iddialı bir laftı. Oysa hayat enteresan. Bir tarafıyla kısa, bir tarafıyla uzun. O yıllara baktığım zaman bu kadar baskıya ve bulunduğumuz yerde hiç aydınlık olmamasına rağmen ne kadar ümitli ve barışçıl olduğumuzu görüyorum." diye konuştu.

Çözümü hukukta, siyasette aradıklarını ve başardıklarını ifade eden Zengin, "Başörtülü kadınların başarısı, tamamen hukuk içinde kalarak efsane bir başarıdır. Bunu tek başımıza yapmadık. Buna inanan insanlarla hep beraber yaptık." dedi.

Zengin, bugün geriye dönüp baktığında ne kadar zor bir iş yaptıklarını daha iyi anladığını söyleyerek, "Kendime, 'Bu kadar direnebilmeyi nasıl başarmışız?' diye soruyorum. Galiba cevap, yalnızca inanmak, iman etmek. Bunun ancak iman gücüyle aşılabildiğini bugün daha iyi görüyorum." ifadelerini kullandı.

"Çok ızdıraplı bir süreçti"

Kendisini daha şanslı addettiğini, 2015'te başörtülü olarak aday olup seçilen ve yemin edebilen ilk milletvekillerinden olduğunu hatırlatan Zengin, şöyle konuştu:

"Şimdi de Türkiye'nin başörtülü ilk grup başkanvekiliyim. Böyle baktığımda hem çok mutlu oluyorum hem de omuzlarımda çok ağır bir yük hissediyorum. Nereden nereye geldik? Zaman içinde genç arkadaşlarımızın yaşadığı başka problemler var. Bunları da görüyorum, anlıyorum. Ama her şeye rağmen o yılları yani kendi hikayemizi, tarihimizi bilmenin çok anlamlı olduğunu düşünüyorum. Bugünü daha iyi anlamak, geleceği yönetmek ve hayallerimizi daha iyi temellendirebilmek için bunu çok anlamlı buluyorum. Böyle bakıldığında 28 Şubat, bizim hayatımız."

28 Şubat dönemine ilişkin anılarını paylaşan Zengin, 1990'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdiğini ancak normal şartlarda bir yıl süren stajının, 4 yıla varan süre aldığını anlattı.

Başörtülü olarak yemin etmesinin mümkün olmadığını anımsatan Zengin, "Bugünlerde de sosyal medyada dönüyor. İnsanların, herhalde resimlerime bakarak biraz ihtiyarladığımı görüyor olmaları lazım. O dönemki fotoğraf, 25 sene öncesine ait bir belgeselden görüntüdür. O, hayatımda yemin için yaptığım bir fedakarlıktır. Çok düşünerek verdiğim bir karardır. Zorlandığımız şey, hayatımda yaşadığım, çok ızdıraplı bir süreçti." dedi.

"Dönemin simge kelimesi, yok farz edilmek"

O yıllarda kendi mesleğini icra edemediği için televizyon programları yaptığını dile getiren Zengin, şunları kaydetti:

"O dönem ilginç şeyler olurdu. Benimle alakalı haberler yapılırdı. Şöyle başlıklar hatırlıyorum; 'Bir kanalda, bir başörtülünün sunduğu, bir program.' Kanalın adı yok, benim adım yok, programın adı yok ama reytinglerde o zamanın çok önemli isimleriyle yarışan programlar yapıyorduk. O dönemin simge kelimesi her yerde 'yok farz edilmek.' Varsınız ama yoksunuz. Birinci oluyorsunuz, ödülünüzü alamıyorsunuz. En yakın arkadaşlarımızdan biri hukuk fakültesini birincilikle bitirdi. Birincilikle bitirdiği için onu öyle göstermemek adına törenler iptal edildi. Hemşirelikle alakalı yüksekokulu bitiren kızımızın başından kepinin çekildiği o anı hatırlıyorsunuz değil mi? Ne kadar dehşet verici bir andı."

 "Oradan mezunum, kapıdan giremiyorum"

28 Şubat sürecinin uzun süre devam ettiğini belirten Zengin, şöyle devam etti:

"2009'da yüksek lisans yapmak istedim. Mezun olduğum İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinin kapısından girip bir transkript alamadım. Oradan mezunum, kapıdan giremiyorum. Sınava giriyorum, sürekli atılıyorum. 6-7 kez ALES'e girdiğimi hatırlıyorum. Sonra Marmara Üniversitesinin Sosyal Bilimler Enstitüsü vardı. Hukukta yapmak isterken, beni fakülteden içeri almadıkları için Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde yapmaya karar verdim. Ama ilahiyat fakültesinde o tarihlerde başörtüsünün üzerine şapka koyuyordunuz. Nasıl bir görüntü olduğunu tahayyül edebiliyor musunuz? Korkunç bir görüntü. İlahiyat fakültesinin kapısından giriyorsunuz, başınız örtülü, üstüne tuhaf bir şapka koymanız gerekiyor yoksa sizi almıyorlardı. Şu an söylerken bile bir titreme geldi. Hatırlayınca bir tuhaf oldum.

Sosyal Bilimler Enstitüsüne gittiğinizde hiç almıyorlardı. Hemen orada yanda bir apartman vardı. Apartmanın yanında şapka takmaya çalışırdık. Alt tarafı kayıt yenileyeceksiniz. Gidip geldikçe o apartmanın kapıcısının hanımıyla arkadaş oldum. O, sağ olsun beni, 'Özlem Hanım, buyurun gelin. Burada takın.' diye eve davet ediyordu. Nihayetinde bunlar hayatta birkaç dakikalık işler. Bunları söylediğimiz zaman belki de bazıları, 'Hiç öyle yapmasaydınız.' diyebilir. Öyle hiç yapmasaydınız, o zaman direnmek de hiç mümkün değil. Ne kadar absürt olduğunu anlatmak için söylüyorum. Marmara İlahiyat'ta okurken, başörtüsünün üstü şapkayla okuyorsunuz. Onu başınızdan çıkardığınızda, o korkunç komedi halinizi değiştirdiğinizde hemen güvenlik görevlileri gelip 'Şapkanızı takar mısınız?' diyor. Bunlar burnumuzun dibindeki bir tarihte, 2009'da olan şeyler."

"O gün Türkiye için dönüm noktası oldu"

Zengin, AK Parti'li 4 kadın milletvekilinin, 2013'te TBMM Genel Kuruluna başörtülü olarak girdiğini anımsatarak, "İşte o gün Türkiye için dönüm noktası oldu. Kanun mu değişti? Hayır. Yeni bir yasa mı yapıldı? Hayır. Zaten bize uygulanan yasakların hiçbirinin bir kanuni alt yapısı yoktu." diye konuştu.

Kendisine ceza yaptırımı uygulayan İstanbul Barosunun, gerekçesini, "meslek onuruna yakışmayan hal ve hareketlerde bulunmak." diye ifade ettiğini dile getiren Zengin, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Dönüp baktığımız zaman bunlar tabii çok dramatik geliyor. Çünkü gönül ister ki cesur olsunlar, 'Başörtülüsün.' diye ceza versinler. Bunu yapamazlar. Hukuken mevzuatta böyle bir şey yok. Nihayetinde özellikle Meclisteki problem çözüldükten sonra devlet memurlarıyla alakalı bir yönetmelik düzenlendi. Çocuklarımızın eğitim öğretimiyle alakalı da bir yönetmelik vardı. Yönetmelikte 'Başı açık olur.' ibaresi vardı. O çıkarıldı. Nihayetinde özellikle o süreçten sonra her şey sanki hiç yaşanmamış gibi oldu.

Bunlar zaman zaman hani 'had' meselesinde olduğu gibi Genel Kurulda bir şekilde gündeme geliyor. Bize şunu diyorlar, 'Yine mi başörtüsü?' Biz de diyoruz ki 'Evet yani hakikaten biz de bıktık, usandık ama siz değişmiyorsunuz, usanmıyorsunuz.' Mesela şu günlerde yaşadığım bu tartışmalarda bizim gibi kadınlar için şöyle başlıklar açıldığını görüyorum; 'Siyasal İslam'ın karanlık kadınları.' İşte bu bana şunu gösteriyor, gündelik hayatımız içinde 28 Şubat'ı biz aştık. 'Bin yılı' atın bir kenara, biz bunu 20 yılda aştık ama bir grup zihinler halen aynı yerde duruyorlar ve bu kaygıyı biz kadınlar hissediyoruz. Gençler de hissediyor. Böyle bir kaygı var. Bu acaba hakikaten geri rücu mu edecek?"

"Ben bir remzim aslında"

Hukuk fakültesini bitirdikten sonra hakim olmayı çok istediğini, hakimlik sınavına girdiğini, daha sonra başvuru yaptığını söyleyen Zengin, "Başörtülü fotoğraf verdiğim için evraklarım iade oldu. Babamla bir konuşma yapmıştım ve bana, 'Sence ne kadar sürer bu yasaklar?' diye sormuştu. Herhalde çok uzun bir zaman dilimi olduğu için '10 yıl' demiştim. Babam, 'Sen bu ülkeyi tanımıyorsun, daha çok vakit alacak.' demişti. Tabii ki babam haklı çıktı." ifadelerini kullandı.

Söz konusu yasakların sona ermesinin, gerçekten 20 yılı aşkın bir zaman aldığını belirten Zengin, şunları söyledi:

"Ümit çok önemli bir şey. Siz inanırsanız, ümit ederseniz ve hukuk içinde kalarak gayret gösterirseniz, aşılamayacak bir engel olduğuna inanmıyorum. Bu yüzden 28 Şubat, Türkiye'deki kadınlar için hukuk içinde kalarak inşa edilmiş muazzam bir başarı hikayesidir ve hiçbir şey bunu gölgeleyemez. 28 Şubat'la alakalı meseleyi de öyle hüzünlü, biraz 'marazlı', 'dertli' anlatmayı da zaferimize haksızlık olarak buluyorum. Bu, çok büyük bir başarıdır. Muazzam demokrasi zaferidir. Zafer kelimesinden de rahatsız olmasınlar. 'Zafer, düşmana karşı.' denebilir. Biz onları hiçbir zaman öyle görmedik ama sanıyorum onlar bizi öyle gördüler. Halen daha bazıları öyle görüyor. Aşağı yukarı iki aydır şahsımla ilgili yaşadığım ki ben bir remzim aslında. Yalnızca ben olduğum için saldırmıyorlar. Ben burada o kadınları temsil ediyorum. Yalnızca görüntü olarak değil aslında hikayemle, anlattıklarımla, kelimelerimle, her şeyimle. Bu yüzden bu saldırılara baktığım zaman diyorum ki biz unuttuk ama onlar ne unutuyor ne de değişiyor."

"Bunu yapanlar, bizden hiçbir zaman özür dilemediler"

O dönem, 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) bildirisi yanlısı açıklama yapan siyasiler, sivil toplum kuruluşu temsilcileri olduğu hatırlatılarak, "Günümüzde yine bu kararlar alınsa aynı beyanı verecek olanlar olduğu görülüyor. Onlara bir mesajınız var mı?" sorusu üzerine Zengin, "Bence muhteşem bir soru oldu. Çünkü bunu yapanlar, bizden hiçbir zaman özür dilemediler. Bence pişman da olmadılar." dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun konuşmalarında, "başörtülü kardeşlerimiz, "bacılarımız" ifadelerini kullandığına işaret eden Zengin, şunları kaydetti:

"Tamam da '411 el kaosa kalktı.' meselesinde hatırlarsanız, Anayasa Mahkemesine yapılan başvurunun altında Grup Başkanvekili olarak Kılıçdaroğlu'nun da imzası vardı. Bugün bunu söylemesi önemlidir ama bunu söylerken samimi bir özüre ihtiyaç var. 'Biz yanlış yaptık.' Sadece bir kişinin değil, eğer siz bir ekibi yönetiyorsanız, bir ekibin başkanıysanız yani ekip başıysanız o zaman kendi ekip arkadaşlarınızın hatta daha ötesini söyleyeceğim, sizin arkanızdaki, sizi destekleyen kitleyi de bir yerden bir yere getirmeniz lazım. Ben söylenen kelimelerin davranışlarla örtüşmesini çok önemsiyorum. Galiba bizim Usul Hukuku kitabımızın içinde, 'Sahtekarlığın en büyüğü davranışlarınızı kelimelerle şerh etmektir.' yazardı. Davranışları kelimelerle rötuşlamayacaksın. Gerçek neyse onu söyleyeceksin ve onun gibi davranacaksın. Bu çok önemli diye düşünüyorum.

Burada baktığımda noksan olan bir şey var; 28 Şubat geldiğinde, bir gönülden özür dilesinler. Askerlere selam çakıyorlardı, yargıya selam duruyorlardı, önlerini ilikliyorlardı. Hatırlayın askerler, ülkenin başbakanına ayar veriyordu. Türkiye nereden nereye geldi. En önemlisi, buraya gelmemizde AK Parti, kendi ideallerini ortaya koyarken, onu destekleyen insanlarla beraber Türkiye'nin demokratik hayatını dönüştürdü. Türkiye'de demokrasi algısını yükseltti. Özgüveni artırdı. İnsanlar, 'Dur' dedi. İnsanlar tanklara çıplak eliyle 'Dur' diyebilir mi? İşte bunu veren AK Parti'nin yarattığı Türkiye'deki demokratik atmosferdir, özgürlük alanıdır. Nihayetinde 15 Temmuz'daki o 'Dur' deme halinden sonra Türkiye'de bambaşka bir şey ortaya çıktı. Görüyorsunuz, artık her şey olması gereken yere geldi. Türkiye'de artık ne yargı ne asker ne bürokrasi... Bunlarla ilgili olarak Türkiye'nin siyasetindeki o baskıcı tavır ortadan kalktı. Hepsine ihtiyacımız var.

Yanlış anlaşılmasın, kastettiğim şey; o günkü anlayıştaki askeri, yüksek yargıyı kastediyorum. 'Siz oyunuzu alır gelirsiniz ama biz karar veririz.' diyorlardı. Türkiye'de artık millet karar veriyor. Onların iradesi. Bence muhalefete düşen de muhalefette farklı partilerde bunun parçası olanlar var. Tek bir partide olduğunu söyleyemeyiz. Bu konuyla alakalı gerçek bir pişmanlık ve kendi ekipleri içinde bunu artık zihinlerden silecek bir tavra ihtiyaç var."

Haber Ara