17 Ağustos depreminin bilinmeyenleri… Özel Kalem Müdürü anlattı
26 yıl önce Gölcük merkezli olarak gerçekleşen 7,4 şiddetindeki deprem 45 saniye sürmüş, 17 bin 500'e yakın kişi hayatını kaybetmişti. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in Özel Kalem Müdürü Zeynel Yeşilay, aynı yıl Gölcük depremini takip eden Düzce ve Yunanistan depremlerinde yaşadıklarını anlattı.

Oluşturma Tarihi: 2025-08-17 12:17:01

Güncelleme Tarihi: 2025-08-17 12:22:02

Başbakan Bülent Ecevit'in Özel Kalem Müdürü olan Zeynel Yeşilay'ın 1999 Gölcük ve Düzce depremleri sırasında şahit olduğu olayları paylaştı.

İSTANBUL, DÜZCE VE KOMŞU ATİNA DEPREMLERİ HAKKINDA BİRKAÇ ANIM

17 Ağustos 1999 depremi ve Ahmet Mete Işıkara...

("Deprem Dede 1941- 2013”. 1941 yılında Mersin'de doğan ve 1965 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Jeofizik Bölümünden mezun olan Işıkara, 1985 yılında Boğaziçi Üniversitesinde çalışmaya başlamıştır. Bu güzel insanımızı Rahmet ve özlemle anıyorum)

1999 depreminde Kandilli Rasathanesi Müdürü olan Işıkara ile ilgili 17 Ağustos ve 12 Kasım depremleriyle ilgili yaşadığım o sıkıntılı günlere ait birkaç anımı aşağıda bilgilerinize sunuyorum.

1999, 16 Ağustos gecesi sabaha doğru 03.05'te cep telefonum çalmasıyla uyandım. Gündüz Hacıbektaş'a Anma Törenlerine iştirak için Sayın Başbakanla gidip geldiğimizden dolayı yorgundum.

Telefonda merhum Işıkara vardı, bana;

"Zeynel Bey, merkez üssü Gölcük olmak üzere büyük bir deprem oldu. Ben Kandilliye gidiyorum, Ankara'da bunu tüm Devlet Büyüklerimize duyurur musunuz."

Siz de "Devleti uyandırın" dedi. Yorgunluğumu atmaya çalıştım. Eşim İlter “nerede olmuş deprem" diye sorunca "Gölcük'te" dedim. Başbakanlığa gitmem gerekiyor.

Hemen yataktan fırladım. Volkan ile kardeşim Dr. Muhlis'in oğlu Oğuzhan balkonda çadır kurup yatmışlardı onlar da sarsıntıyı çok yakından hissetmişler ve hemen bağırarak yatak odamıza koşmuşlardı. İkisi de oldukça heyecanlı bir şekilde "ne oldu ne oldu" diye soruyorlardı. Eşim İlter de uyanmıştı, “büyük bir deprem yaşadık” diye bana sesleniyordu.

Ben ışıkları yakmalarını söyledim ışıklar yanmıyordu. Masa üstündeki ev telefonuna uzandım oda çalışmıyordu. Hemen ilk olarak İstanbul Valisi Erol beyi cepten aradım buldum; durum hakkında bilgi aldım. Başbakan Yardımcımız Sayın Hüsamettin Özkan'a da zor ulaştım. Ondan sonra telefonla kimselere ulaşmak mümkün olmadı sabit telefonlar çalışmıyordu.

Çocukları ve eşimi alarak Başbakanlığa geldim. Cep telefonu ile Bakan ve Özel Kalem Müdürlerine ulaşmaya çalıştım. Emniyet Sarayı telsiz merkezini telsizle arayarak tüm Bakan korumalarına haber vermelerini ve bakanlıklarına gitmelerini söyledim.

Başbakan ve yardımcıları toplantılara başladılar. Başbakanlıkta bir kriz masası kuruldu. Telefonlar kilitlenmişti. Başbakanlıkta bende duran uydu telefonuyla irtibata geçiyordum. Daha sonra telefonlar çalışmaya başladı. Başbakanlığa gelen Bakanlarımız hemen deprem bölgelerine hareket ettiler.

(7 gün boyunca gece gündüz Başbakanlıkta çalıştım. Ancak 7. günde sonra eve gidecektim.)

Bu arada depremde tamamen yıkılan evlerin sahipleri için çadırlar kurulmaya başlanıldı. Ben kargo altına konulan taşıma paletlerinden temin edilerek deprem çadırlarına konulmalarını sağladım. İzmir limanından çok gönderildi. Ayrıca bütün Valilerle direkt "Kırmızı Telefon" ile irtibat kurdum. Her yarım saatte bir mutlaka Valilerimizle konuşur, bilgiler isterdim.

Aldığım her konudaki talepleri Sayın Başbakanıma arz ettikten sonra "Kriz Masası"na iletirdim.

Prof. Dr. Mehmet Haberal ile çok uyumlu bir çalışma sergiledim. Mesela bir gün yeni doğan bir bebeğin kanının değişmesi gerektiğini bunun için bir ilaç talebinde bulunulduğunu Sayın Haberel'a söylediğimde "o ilaçla bu iş olmaz ben hemen bir Cankurtaran gönderip bebeği hastaneye aldırıyorum" dedi. Zonguldak'tan her gün binlerce ekmek deprem bölgesine sevk ediyor, her dileğimi karşılıyordu. Bol miktarda ihtiyaç duyulan ilaçları gönderiyordu. Hatta bir seyyar hastane bile düşünmüştü.

Bir başka gün valilerimizden biri, bir genç karı kocanın evlerini kaybettiklerini kadının hamile olduğunu yaklaşık bir haftalık bir süresi kaldığını bana ilettiğinde, ben şöyle düşündüm;

Bu aile her şeyini kaybetmiş Çocuklarını eğer güzel bir hastanede doğururlarsa yıllar sonra oradan geçerken veya anarken "çocuğum sen Bayındır hastanesinde doğdu" deyip moral kazansınlar istedim. Bayındır hastanesinin genel müdürünü aradım. Durumu anlattım. Ben "size haber veririm Zeynel bey" diyerek konuşmayı bitirdikten yarım saat sonra genel müdür yardımcısı beni arayarak "Zeynel Bey bu hastanın parasını kim ödeyecek? diye sormaz mı? (O günlerde Sağlık Bakanı hastalardan para almayın Bakanlığımıza deprem faturası olarak kesin ödemeleri biz, yani devlet yapacak diye duyuru yapmıştı) Öylesine kızdım. Bela okuyarak suratına kapattım. "Parasını devlet verecek siz utanmadan soruyorsunuz." Ben ise ne ulvi duygularla sizin hastanenizi seçmek istemiştim. vb. gibi...

Bu arada İstanbul Boğazında uluslararası yelken yarışması gibi bir şampiyona yapılması tarihi gelmiş. Organizatörler sıkıntıya girmişler bir tarafta deprem var bir tarafta yarışma diye. Yetkililer beni arayıp durumu anlattı. "Bütün dünyada naklen canlı yayınlanacak bu şampiyonayı ne yapalım" diye sordu. "Ben size haber veririm" dedim.

Sayın Başbakanımıza durumu teferruatıyla anlattım ve özellikle şunu vurguladım. "Sayın Başbakanım bu bizim için büyük bir fayda sağlayacak bir yarışmadır. Bütün dünya televizyonlarından canlı yayın yapılacak ve mutlaka depremde duyurulacaktır. Böyle bir durum kaçırılamaz. Boğazda bir tehlike yok. Eğlence de değil sportif bir faaliyet hem de resmi uluslararası. Yapıldığı takdirde tüm dünya İstanbul depremini görecek duyacaktır. Bizlere yardım edilme çareleri aranılacaktır" dedim. Biraz düşündü "tamam dedi yapılsın. Ama Depremden de yayınlarda mutlaka bahsedilsin."

Bir Yunan soğuk hava gemisi boğazdan geçerken beni aradılar eğer Başbakan uygun görürse bir yere boş gemiyi demir atıp morg olarak hizmete sunmaya hazırız diye. Başbakanımıza arzettim. "Yazık” dedi, “onlar ticaret sahibi insanlar zarara uğramalarını istemem. Teşekkür edin yollarına devam etsinler" Haberi verdim yollarına devam ettiler.

Neler neler yaşandı. Yollar açılmaya çalışıldı, Yıkılan binalardan canlı veya ölü insanlar çıkarıldı. Çok yoğun günler yaşandı. Prefabrik evler, çadırla çoğaltıldı. Daha sonra deprem evlerine başlanıldı. Sayın Koray Aydın Bakanımız ile Özel Kalem Müdürü Raci Akyol'un da çok çabaları olmuştur. Hükümet ortakları Sayın Mesut Yılmaz ile Sayın Devlet Bahçeli'nin tam uyum içinde yaptıkları çalışmalarla depremin yaralarını sarılmaya çalışıldı. Geçmiş olsun Türkiye.

Rabbimizden dileğimiz bu bir daha olmasın. Bugün sabah bir profesör, İstanbul depremi çok yakında olacak 200 yüz bin kişi ölecek diyordu.

ATİNA DEPREMİ 7 EYLÜL 1999

Merkez üssü Yunanistan'ın başkenti Atina'nın 17 km kuzey batısında, yerin 10 km altında Richter ölçeğine göre 6.0 Ml büyüklüğünde meydana gelen deprem.

Atina Depremi sonucu toplam 143 kişi hayatını kaybetti, 1600 kişi yaralandı. Bunun yanında 50.000 kişi evsiz kaldı, 40' tan fazla bina çöktü ve 53.000'den fazla bina hasar gördü. Deprem ayrıca 655 milyon Amerikan doları maddi hasara neden oldu.

Deprem Türkiye'nin İzmir şehrinin Çeşme, Karaburun, Seferihisar ve Urla ilçelerinde de hissedildi. Atina'da deprem olduktan kısa bir süre sonra Nasuh Mahruki Beni aradı. Atina'da bir deprem olduğunu Yunan Devleti Olympic havayollarından bir uçak göndereceği söyledi. Yunanistan'a yardım etmeye gideceğiz dedi. Ben, “Nasuh dedim Neden Yunan Uçağı ile gidilecek sen dur, ben bir Türk uçağı ile gönderilmenizi sağlayacağım. Yardım böyle olur aksi onların göndereceği uçakla olması hoş olmaz” dedim.

Dışişleri Bakanlığı Özel Kalem Müdürünü aradım. Durumu anlattım. Yunanistan Elçiliğinden teyit almasını istedim. Ondan cevap gelene kadar Başbakan Müsteşarını aradım. Durumu anlattım. Ayıp olur Yunanistan'dan bir uçak gelmesi dedim. Biz bir askeri uçak organize edelim AKUT'u biz ulaştıralım dedim. Tabi bunlar gece oluyor herkes evinde Dışişleri Özel Kalem Müdürü teyit etti.

Başbakanlık Müsteşarı Genel Kurmaydan bir askeri uçak temin etti. İstanbul'da AKUT'a durumu bildirdim. Üyelerin her biri bir yerde onlara telefonlarla ulaşılarak havaalanında toplanılması talimatı verildi. Tabi evlerine uğrayacak vakitleri yok. Malzemeler AKUT'tan ayarlandı. Yunan devleti pasaport istemiyor, olduğunuz gibi gelin demiş. Üyelerin evlerine gidip pasaportlarını alıp alana gitmeleri çok vakit kaybı olacak. AKUT'a bir liste hazırlayın dedim isim soyadı bunları bana da gönderin dedim.

Gelen listeyi alana gönderdim. Alandan bir polis müdürü pasaportsuz çıkamazsınız diye engel koyunca İçişleri Bakanı Özel Kalem Müdürünü aradım. Dedim durum böyle böyle, isim listesi ile çıkılacak pasaport vize Yunanistan istemiyor ama oradaki müdür engelliyor çıkamazsınız diyor. Hemen onu uyarın bu bir devlet meselesi dedim, sağolsun Özel Kalem Müdürümüz, abimiz gereken talimatı verdi her şey hazırlandı.

Gece tam anımsamıyorum ama 03.00 civarıydı herhalde uçağımız havalandı. Bana haber gelince eve gidip güzel bir uyku çektim.

Sabah Sayın Başbakana yaşanan olayları bir bir anlattım. “İnisiyatifimi kullandım size söylesem aynı şeyi yapmak için bana emir verecektiniz onun için sizi rahatsız etmedim zamanı değerlendirdim” dedim. Teşekkür etti ve basın açıklaması yaptı. AKUT ekibi başarılı çalışmalarda bulundu Yunan Cumhurbaşkanının ödülü aldı bu olay da böyle bitti.

DÜZCE DEPREMİ 12 KASIM 1999

12 Kasım 1999 da akşam üstü Merhum Işıkara Düzce depreminin olduğu saatlerde yanımda makamdaydık. Volkan ve İlter hanımla birlik sohbet ediyorduk. Işıkara şöyle bir sarsıldı heyecanlandı ayağa kalktı. Ne oluyor? diye sordum. Bir şeyler olacak hissettim dedi. Ben bir Kandilli'yi arayayım dedi. Telefonla konuştuğu Kandilli bir hareketlilik var diye cevapladı. O da bize varmış bir hareketlilik bakalım ne zaman olacak dedi. Bu arada Başbakan Bülent Ecevit'le görüşmüştü. Başbakan beni çağırdı. "Zeynel Bey" dedi, "Işıkara'yı Havaalanına bir araç bıraksın" dedi. "Tamam efendim" dedim. Bende çıkacağım dedi. Aracı hazırladık. Başbakanı makam aracına bindirdim. Yolculadım. Geri döndüm merdivenleri çıktım sağda solda duran polislerle selamlaştık giriş holüne girdim. Ortadaki büyük avizenin sallanmaya başladığını gördüm. Koşarak yukarı çıktım. Koridorda dört aplik vardı hepsi sağa sola sallanıyordu. (Depremden Sonra onları sallamaya kalktım gücüm yetmedi) Odama girdim Işıkara, Volkan İlter ayakta idiler büyük televizyon altlığı tekerli olduğu için salonun ortasına gelmiş koltukların hepsi bir yere savrulmuş.

"Ne oluyor Işıkara" dedim. "Düzce'de Deprem oldu” dedi. İnanamazsınız 10-15 dakika önce hissetti, Kandilli'ye sordu bir hareketlenme hissettim Kandilli'de var dedi” diyerek bize durumu anlatan Işıkara'nın bu konuşmasından sonra büyük Düzce depremi gerçekleşti.

12 Kasım 1999 Cuma Günü Saat 18.57'de Düzce'de 30 saniye süren Mw 7.1 büyüklüğündeki deprem de, 710 kişi yaşamını yitirdi, 2679 yaralandı, binlerce kişi evsiz kaldı. 73 km. uzunluğunda olan bu fayın 30 km.lik batı bölümü 17 Ağustos 1999 depreminde kırılmış bulunuyordu. O gün ve başka günlerde Kıbrıs'ı ziyaretinde Arkadaşlarım Hüsniye Emel Özer, Olgun Özer'lerin evinde ve okullarda hep şunu söylerdi merhum Işıkara, "İstanbul'da büyük çaplı bir deprem yaşanacak. Tam tarih veremem ama buna hazırlıklı olmamız gerekiyor. Aksi takdirde binlerce ev yıkılacak binlerce vatandaşımızı kaybedeceğiz. Önlem alınmalı” derdi. Bugün Esenyurt belediye başkanı 90 bin civarında evi yeniledik 56 bin civarında hasarlı ev daha var diye haberlere çıkmıştı. Esenyurt İlçesinde halen 50 binin üzerinde hasarlı ev varsa bunu diğer ilçelerdekilerle birleştirip toplarsak kaç bin hasarlı ev vardır. Hesabını yapsınlar. Çok dikkatli olmalıyız.

Zeynel Yeşilay

Başbakan Bülent Ecevit'in Özel Kalem Müdürü