Dolar

34,8761

Euro

36,7523

Altın

3.038,06

Bist

10.140,82

Kritik uyarı: Tehlike çanları çalıyor

Prof. Dr. Birpınar, küresel sıcaklık artışının yüzyıllarca süren ve bazı durumlarda geri döndürülemez sonuçlar doğurabileceğini belirterek, '2050 yılına kadar küresel sıcaklık artışının +1,5 derece olması halinde, kentsel alanlarda yaşayan 350 milyon kişinin daha su kıtlığına maruz kalacağı değerlendiriliyor' dedi.

4 Yıl Önce Güncellendi

2021-07-23 11:28:16

Kritik uyarı: Tehlike çanları çalıyor

ÇEVRE ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, iklim değişikliğinin beklenen etkilerinin, tüyler ürpertici nitelikte olduğunu söyledi. Prof. Dr. Birpınar, küresel sıcaklık artışının yüzyıllarca süren ve bazı durumlarda geri döndürülemez sonuçlar doğurabileceğini belirterek, "2050 yılına kadar küresel sıcaklık artışının +1,5 derece olması halinde, kentsel alanlarda yaşayan 350 milyon kişinin daha su kıtlığına maruz kalacağı değerlendiriliyor. Artışın +2-3 derede olması halinde ise kara ve deniz canlı türlerinin en az yüzde 54'ünün bu yüzyılda yok olması kuvvetle muhtemel" dedi.

Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, son dönemde etkisi çok ciddi hissedilen küresel iklim değişikliğiyle ilgili çarpıcı veriler ve uyarılara yer verdiği bir makale yayımladı. Gelinen noktada tamir edilemez sorunların giderek arttığına dikkati çeken Prof. Dr. Birpınar makalesinde, insanın doğa üzerinde hakimiyetinin, 'geri döndürülemez' zararlara yol açtığını kaydetti.

BEKLENEN ETKİLER TÜYLER ÜRPETİCİ

1,5 yıldır dünya gündemini meşgul eden Covid-19 salgını, iklim, su ve gıda krizleri gibi felaketlerin de bu durumun doğal sonucu olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Birpınar, bunlar arasında yer alan en tehlikeli sorunun ise iklim değişikliği olduğunu vurguladı. Makalesinde Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporundan sonuçlara yer veren Prof. Dr. Birpınar, iklim değişikliğinin beklenen etkilerinin tüyler ürpertici nitelikte olduğunu söyledi.

2050'DE NET SIFIR EMİSYON DEĞERİNE ULAŞILMALI

IPCC'nin VI. Değerlendirme Raporu'nu Şubat 2022'de paylaşacağı bilgisini verdiğini, nihai rapor için bu tarihin geç olduğunu belirten Prof. Dr. Birpınar, “Paris Anlaşması ile hedeflenen 2050 yılına kadar küresel sıcaklık artışının artı 2 derecenin altında, hatta mümkün olması halinde artı 1.5 derecede tutulması için 2030 yılına kadar küresel sera gazı emisyonlarının en az yüzde 45 oranında azaltılması, 2050 yılında ise net sıfır emisyon değerine ulaşılması gerekiyor" dedi.

'EN KÖTÜ HALA GELMEDİ'

Taslak raporun, iklim değişikliğinin dünyayı nasıl alt üst ettiğine dair en kapsamlı rapor niteliği taşıdığını kaydeden Prof. Dr. Birpınar, yaklaşık 4 bin sayfadan oluşan çalışmada dikkat çeken hususun, en kötünün hala gelmediğine dair vurgu olduğunu söyledi.

ORMAN VE OKYANUSLARI İŞLEVSİZ KILIYOR

Raporda, tehlike arz eden eşik değerlerin öngörülenden daha yakın olduğunun da belirtildiğine işaret eden Prof. Dr. Birpınar, taslak raporun, iklim değişikliğinin gelecek kuşakları çok daha ağır etkileyeceğini gösterdiğini vurguladı. Küresel ısınmaya en az neden olan ulusların iklim değişikliğinden en çok etkilendiğinin gözler önüne serildiğini dile getiren Prof. Dr. Birpınar, raporda sera gazı salımlarının sürekli artış göstermesinin, orman ve okyanus gibi yutak alanları işlevsiz kıldığını da söyledi.

SICAKLIK ARTIŞI ARTI 3 DERECEYE DOĞRU GİDİYOR

Rapora göre küresel sıcaklık artışının, sanayi öncesi döneme kıyasla +1.1 derece aşıldığını belirten Prof. Dr. Birpınar, Paris Anlaşması ile 2050 yılına kadar küresel sıcaklık artışının, sanayi öncesi döneme oranla +2 ve mümkünse +1.5 derece olarak belirlendiğini, ancak taslak rapora göre şu andaki trend çerçevesinde en iyi ihtimalle küresel sıcaklık artışının +3 dereceye doğru gittiğinin vurgulandığını açıkladı.

'GERİ DÖNDÜRÜLEMEZ' SONUÇLARA DOĞRU

Artı 1.5 derecenin üzerinde bile devam eden sürekli ısınmanın 'ileri derecede ciddi, yüzyıllarca süren ve bazı durumlarda geri döndürülemez sonuçlar' doğurabileceğinin vurgulandığını anlatan Prof. Dr. Birpınar, 2026 yılına kadar yüzde 40 ihtimal dahilinde, sanayi öncesi döneme kıyasla +1.5 derece eşik değerin en az herhangi bir yılda geçilebileceği öngörüsünün de raporda yer aldığını söyledi.

DOMİNO ETKİSİ

Artan küresel sıcaklığın belli bir değere ulaşması halinde domino etkisiyle birçok etki oluşturabileceği vurgusunun da oldukça dikkat çekici olduğunu belirten Prof. Dr. Birpınar, “Örneğin kutuplardaki donmuş topraklar çözülebilir. Bu esnada son derece etkili bir sera gazı olan metan salımı yapar. Bu da küresel sıcaklıkları daha da artırabilecek bir unsur. Yine karadaki buzulların erimesi de karbon emisyonları hızla düşürülse dahi geri döndürülemez bir etki. Sonuçta deniz suyu seviyesinde yükselmeye yol açar. Yine Amazon yağmur ormanlarının ani bir değişimle savana dönüşmesi ki birçok bilim insanı tarafından düşük değerdeki sıcaklık artışının da bunu hızla tetikleyebileceği belirtiliyor" dedi.

SU VE GIDA KRİZLERİ DERİNLEŞECEK

İklim krizinin etkileriyle gıda desteği sunulan Orta Amerika ve Afrika'da yaşayan yaklaşık 166 milyon nüfusun önümüzdeki 30 yılda katlanarak artacağı bilgisine yer verildiğini açıklayan Prof. Dr. Birpınar, “2050 yılına kadar on milyonlarca ilave insanın kronik açlık ile karşı karşıya kalacağı, eşitsizliğin giderek derinleşmesi halinde ise sadece 10 yıl içerisinde 130 milyon kişinin daha aşırı yoksulluk yaşayacağı ifade ediliyor. 2050 yılına kadar dünya genelinde 8 ila 80 milyon kişinin daha açlık riskiyle karşı karşıya kalması bekleniyor. Büyük bir sorun olan ve yetersiz beslenmenin yol açtığı bodurluk kervanına ne yazık ki 1,4 milyon ilave Afrikalı çocuğun daha dahil olacağı değerlendirmeler arasında" diye konuştu.

350 MİLYON KİŞİ DAHA SU KITLIĞINA MARUZ KALACAK

Sıcaklık artışının tetiklediği diğer bir sorunun da kuraklık olduğunu belirten Prof. Dr. Birpınar, “Küresel sıcaklık artışının +1,5 derece olması halinde kentsel alanlarda yaşayan 350 milyon kişinin daha kuraklık nedeniyle su kıtlığına maruz kalacağı değerlendiriliyor. Söz konusu artışın +1,5 yerine +2 derece olması, diğer bir ifade ile yarım derecelik artış halinde ise kentsel alanlarda kuraklıktan etkilenecek nüfusun 60 milyon artışla 410 milyona çıkması beklenirken, sıcaklığın tetiklediği ısı dalgalarına maruz kalacak kişi sayısının da 420 milyon artması bekleniyor" ifadelerini kullandı.

Rapora göre iklim değişikliğiyle gıda üretiminin de olumsuz etkilendiğini kaydeden Prof. Dr. Birpınar, son 30 yılda mahsul üretiminde yüzde 4-10 arası, balık popülasyonunda ciddi bir azalma oluştuğuna dair bulgulara yer verildiğini dile getirdi.

BUZUL ERİMESİ VE TOPRAK ÇÖZÜLMESİ

Raporun üzerinde durduğu diğer bir hususun da geri dönülemez etkilerin oluştuğu eşiklerden biri olan buzulların erimesi olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Birpınar, makalesinde şu tehlikelere dikkat çekti:

“Son 40 yılda Arktik Denizi yaz deniz buzlarının yüzde 25 azaldığı belirtiliyor. 2 milyon kilometrekarelik alanı kaplayan bu buzul tabakasına ait alan ülkemiz yüzölçümünün yaklaşık 3 katı kadar. +2 derecelik sıcaklık artışı halinde Grönland ve Batı Antarktika üzerindeki buzulların da erimesi öngörülüyor, ki bu değer okyanusların en az 13 metre yükselmesi anlamı taşıyor. Bu durum birçok ülkenin sulara gömülmesi anlamını taşıyor. Diğer bir dönüm noktası ise Sibirya'daki donmuş toprakların çözülmesi. Bu durumun gerçekleşmesi halinde donmuş alanlarda hapsedilen milyarlarca ton karbon atmosfere salınarak, küresel ısınmanın daha da artmasına yol açacak. Deniz suyu sıcaklığında da ciddi artışların yaşandığına değinilen raporda, 1925 yılından bu yana denizel ısı dalgaları yüzde 34 artarken, yüzde 17 oranında da daha uzun sürdüğüne dikkat çekiliyor. Taslağa göre daha yakın bir gelecekte aralarında Akdeniz, Güneydoğu Asya, Orta Çin, Doğu Brezilya ile kıyı şeritleri gibi alanlarda eş zamanlı kuraklık, ısı dalgaları, fırtınalar, orman yangınları, seller gibi çoklu iklim felaketiyle karşılaşması bekleniyor."

CANLI TÜRLERİNİN EN AZ YÜZDE 54'Ü YOK OLACAK

Rapordan başlıklar sunan Prof. Dr. Birpınar, iklim değişikliğinin türleri çok daha hızlı yok ettiğini, insan çağı öncesine göre bin kat daha hızlı olduğunu belirtti. Sıcaklık artışının +2-3 derede olması halinde ise kara ve deniz canlı türlerinin en az yüzde 54'ünün bu yüzyılda yok olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu kaydeden Prof. Dr. Birpınar, deniz seviyesinin yükselmesiyle Akdeniz'de yeşil deniz kaplumbağalarının yüzde 59'unun, caretta carettaların ise yüzde 67'sinin yok olma riski olduğunu vurguladı.

SALGIN HASTALIKLAR TEHLİKESİ

Prof. Dr. Birpınar, iklim değişikliğinin bulaşıcı hastalıkları daha da artıracağı öngörülen raporda, 2050 itibarıyla dünya nüfusunun yarısının sarı humma ve zika virüsü gibi vektör tabanlı hastalık riski altında olacağı uyarıları bulunduğunu da anlattı.

EN AZ 30 GÜN ÖLÜMCÜL SICAKLAR GELİYOR

Artan küresel sıcaklıkların birçok doğal sistemin dengesini bozduğunu da belirten Prof. Dr. Birpınar, şöyle devam etti:

“Sıcaklık artışının diğer bir etkisi ise sıcak hava dalgaları. Artışın 2 dereceye çıkması halinde 420 milyon ilave kişinin daha sıcak hava dalgalarına maruz kalması bekleniyor. Bununla birlikte milyonlarca Sahraaltı Afrika ve Güney Asya şehir sakininin 2080 yılına kadar yılda en az 30 gün ölümcül sıcağa maruz kalacağı ifade ediliyor. 2100 yılına doğru bazı yerlerde yıllık bazda 250 iş günü kaybının yaşanması yer verilen tahminler arasında bulunuyor."

'DÜNYAMIZ BÜYÜK TEHDİT ALTINDA'

Dünyanın büyük tehdit altında olduğunu belirten Prof. Dr. Birpınar, şu önerilerde bulundu:

“Halihazırda hayatımızı sınırlayan salgına çare olacak aşılar geliştirdik. Ancak iklim değişikliğinin bir aşısı yok. Üstelik her an yanı başımızda bekleyen bu tehdit öyle bir raddeye gelmiş durumdaki, kısa vadeli çözümlerin etki yapmayacağı aşikar. Ancak çözümsüz bir durum da yok. Çözüm için dönüşüm ve değişim gerekli. Düşük karbon ve su ayak izine sahip yeni yaşam tarzları, iş modellerine, tüketim ve üretim alışkanlıklarına geçiş gerekiyor. Bitkisel kaynaklı beslenme geçişi gibi, ki 2050 yılına kadar gıda bazlı emisyonların yüzde 70 azalması anlamını taşır. Etkili çözüm için her seviyede, her ölçekte alışkanlıkların, süreçlerin değiştirilmesi lazım. Bireyler, toplumlar, iş dünyası, kurumlar ve hükümetler seviyesinde. Dolayısıyla yaşam ve tüketim tarzlarımızı yeniden tanımlamamız gerekiyor."

Haber Ara