Nedim Şener, Fetullahçı Terör Örgütü'nün içerisindeki FETÖ elebaşının sağlığının kötüleşmesiyle ortaya çıkan bölünmeyi, liderlik kavgasını ve bölünmeyle örgüt içinde oluşan 5 farklı grubu AA Analiz için kaleme aldı.
15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma teşkilatı tarafından yürütülen operasyonlar Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) insan ve ekonomik kaynaklarını kuruttu.
- BÖLÜNME VE LİDERLİK KAVGASI
FETÖ bugün hem "bölünme" hem de "liderlik" kavgası yaşıyor. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından başlayan süreçte örgütün karanlık yüzünün artık iyice anlaşılması; ortaya çıkan yolsuzluk, taciz ve tecavüz olayları; maddi kaynakların paylaşımında yaşanan anlaşmazlıklar nedeniyle bu mücadele giderek gün yüzüne çıktı. Örgüt üyelerinin makam hırsı, örgüt gücünün şahsi menfaatlerde kullanılması, toplanan himmetlerden kesintilerin yapılması ve himmetlerin şahsi hesaplarda tutulması, özel hayattaki ilişkiler gibi sorunlar FETÖ içerisinde ayrışmaya neden oldu. Her şeyin ötesinde FETÖ elebaşı Gülen'in sağlık durumunun her geçen gün kötüye gitmesi örgüt yönetimini ele geçirme mücadelesini ve ayrışma sürecini artık gizlenemez boyutlara ulaştırdı. Geçmişte de bu yönde bazı olaylar yaşanıyor ancak FETÖ üyeleri bunu tartışmıyordu. O dönemde FETÖ elebaşının sağlık durumunun iyi olması ve örgütün gücünü muhafaza etmesi gibi sebeplerle bu mücadeleler örgüt tabanında ve liderlik konusunda bir bölünmeye sebep olmadan engelleniyordu.
- KAVGANIN NEDENLERİ
Örgüt içerisindeki kavgaların birçok sebebi var. Bunlar; darbe girişimindeki başarısızlığın sorumlularının cezalandırılmaması; toplanan himmet ve yardımlardan üst yönetimde yer alan kişilerce alternatif kasa/sermaye oluşturulması ve örgütün tabanından saklanması; sınav sorularının çalınarak örgüt üyelerine dağıtılması; örgüt yöneticilerinin başka kadınlarla ilişki yaşaması; etkin pişmanlıktan yararlananların verdiği ifadeler neticesinde kamuoyu tarafından örgütün karanlık yüzünün öğrenilmesi gibi nedenlerdir.
Örgüt içi kavgalarda örgüt içerisinde üst düzey görev almış ve mahrem bilgilere sahip üyelerin güçlenip örgütle sorun yaşamalarını takiben haklarında para veya özel hayatla ilgili dedikodular başlatılıyor. Bu kişiler önce pasifize ediliyor, süreç içerisinde ise itibarsızlaştırılıyor. Bu üyelerin örgütten ayrılma süreçlerinin açıktan savaş açmadan uzun bir zamana yayıldığı, bu kişilerin örgüt felsefesini eleştirmekten ziyade Fetullah Gülen'in çevresini eleştirdiği dikkat çekiyor.
- 5 GRUBA AYRILDILAR
Bu süreçte örgüt üyelerinin 5 ayrı gruba bölünerek kendilerini örgüt lideri Fetullah Gülen'in ölümü sonrasına hazırladıkları görülüyor;
1 - Gelenekçiler
Bu grup, FETÖ elebaşı Gülen'in İslam dinini de bozan öğretilerinin hiçbir zaman değişmeyeceğini, şu an gelinen noktada dahi Gülen'in haklı olduğunu ve zamanın kendilerini haklı çıkaracağını savunuyorlar.
Meydana gelen hataların FETÖ elebaşı Gülen'den değil aşağıdakilerden kaynaklandığını söylüyorlar. "Her ne kadar şu an bu hareket Türkiye'de bitmiş gibi görünse de asıl yurtdışında devam etmektedir. Şahsi hatalara takılmadan gelecek, yine Gülen'in söylemleri etrafında inşa edilecektir." teziyle örgütü ayakta tutmaya çalışıyorlar.
Grubun temel olarak belli bir lideri olmamakla beraber öncülüğünü İsmail Büyükçelebi üstleniyor. Her ne olursa olsun örgüt mensuplarının başına ne gelirse gelsin buna katlanmaları gerektiğini; örgütün birliğini ve beraberliğini dağıtmadan yola devam edilmesi gerektiğini aşağıdakilere telkin ediyorlar. Örgüt içinde meydana gelen yolsuzluk, taciz, tecavüz, usulsüzlük ve benzeri hadiselerin hepsini görmezden geliyorlar. Her ne kadar Gülen'e sadakatle bağlı gibi görünseler de aslında mevcut düzenin devamı kendi iktidarlarının devamıdır. Ancak Gülen'in ölümü durumunda her birinin de yakın olduğu başka gruplar olduğu biliniyor.
2 - Yenilikçiler
FETÖ elebaşı Gülen'in şahsına direkt bir eleştiri getirmeyerek bağlılıklarını sık sık tekrarlayan bu grup, gelenekçilerin zamanın ruhunu yakalayamadığını ve Gülen'i yanlış yönlendirerek örgütün bu hale gelmesinde büyük sorumluluklarının olduğunu savunuyor. Tabandaki büyük kopmalardan ve örgüt üst düzeyine oluşan büyük güvensizlikten gelenekçileri sorumlu tutuyorlar. Henüz liderleri olmamakla beraber hızla şekillenen bir gruptan bahsediyoruz. Gün geçtikçe örgüt tabanında taraftar kazanarak sempati oluşturuyorlar.
Bu gruptakiler, liyakat ve ehliyet sistemine dayalı yeni bir yapılanmaya gidilmesinin, şeffaflığa dayanan denetlenebilir bir sistem kurulmasının, yolsuzluğa bulaşan ve örgütü bu hale getirenlerden hesap sorulmasının, soru çalmalar ve darbeden kim sorumlu ise bunların açık açık çıkıp hesap vermelerinin gerektiği gibi bazı konuları savunuyorlar.
3 - Barbaros Kocakurt grubu
Örgütün uzun süreden bu yana mahrem yapılanmasında görev alanların oluşturduğu birçok bilgiye ve mahrem ilişkiye sahip bu grubun liderliğini genelde çok ön planda görünmeyen ancak son 30-40 yılın bütün illegal operasyonlarının sahibi durumundaki Barbaros Kocakurt yapıyordu.
Bu ekibin temel olarak itirazı Mustafa Özcan ekibine olup, MÖZ grubu olarak adlandırılan Mustafa Özcan ve ekibinin bütün paralara el koyduğunu söylüyorlar. Örgütün önemli para kaynaklarından "Kimse Yok Mu?" derneği, Bank Asya, Kaynak Holding ve TUSKON Mustafa Özcan'ın kontrolünde olduğundan kendi şahsında topladığı paraların yanlış kullanıldığını düşünüyorlar. Bundan dolayı örgütün kötü hale düştüğünü ve örgütün bu hale gelmesinden Mustafa Özcan ve ekibini sorumlu tuttuklarını açıklamışlardı. Bu grup ile aralarında ciddi bir güç kavgası yaşanıyor.
4 - MÖZ-Mustafa Özcan grubu
Mustafa Özcan, 1992'de örgütün "İstanbul İmamlığı" görevinden 2003'te "Türkiye İmamlığı" görevine kadar yükseldi. FETÖ elebaşının en yakınında bulunan Özcan, Kaynak Holding'in başında FETÖ'nün tüm para kaynaklarını yöneten kişi oldu. Örgütte herkesi meşrebine göre kukla gibi kullanan FETÖ elebaşı, Mustafa Özcan ile örgütün çekirdek kadrosuyla kurduğundan farklı bir ilişki kurdu. Kimi zaman Mustafa Özcan kukla oldu kimi zaman Mustafa Özcan FETÖ elebaşını kukla olarak kullandı.
Mustafa Özcan, kumpas operasyonlarını yönetti. Örgütün emniyet mahrem imamı "Kozanlı Ömer" kod adlı Osman Hilmi Özdil ile Balyoz, Ergenekon, İzmir casusluk davalarını ve 17/25 Aralık kumpas soruşturmalarını planladı. Dünyanın birçok yerinden gönderilen örgütün mali kaynaklarını, kendine yakın kişilere aktardığı ortaya çıkan Özcan'ın yolsuzluklarının üzeri örtülürken, bu durum İsmail Büyükçelebi ve Mehmet Ali Şengül'ün temsil ettiği gelenekçi grubun tepkisini çekti. Yine Kocakurt Grubu da örgütün başına gelenlerden hep Özcan'ı sorumlu tuttu.
Mustafa Özcan, yıllardır örgütün mali işlerinden sorumlu olması sebebiyle çok yüklü bir paraya hükmetti. Türkiye imamlığı ve Orta Doğu imamlığı yaptığı süre içerisinde de ekonomik gücün ve Almanya ekolünün de desteğiyle örgüt içinde büyüleyici bir özellik oluşturdu ve kendine bağlı ciddi bir ekip meydana getirdi.
Ekonomik gücün verdiği rahatlıkla birçok örgüt sorumlusuna ve mollaya ekonomik destek sağladı. Zamanla çevresinde oluşan halkayla ve Almanya'dan gelen destekle Fetullah Gülen'e açıktan karşıtlık yapmasa bile örgüt içinde potansiyel lider konumuna geldi. Bugün mahrem yapıda Barbaros Kocakurt ile hareket eden Adil Öksüz'ü bile kendi safına çekebilecek derecede ekonomik güç elde ederek bir liderlik süreci yürüttü.
5 - Güç dengesine göre hareket edecek olan grup
Aslında bunlar için organize bir grup demek pek doğru sayılmaz. Özellikle yurtdışına kaçan FETÖ mensubu gazeteci ve akademisyen gibi görüş oluşturan kişiler bu grupta yer alıyor. Çatışan gruplara karşı net bir tavır alamıyorlar. Birçoğu, tartışmaların örgüte zarar verdiğini yazıp söyleyerek orta yolu bulmaya çalışıyorlar. Örgütte birkaç kişi hariç MÖZ grubuna tavır almaktan kaçınıyor. Bu grup güç ve liderlik mücadelesinin seyrine göre hareket edeceği değerlendirilen şahıslardan oluşuyor. Son olarak, FETÖ elebaşının en yakınındaki isimlerden Osman Şimşek'in Pensilvanya'daki çiftlikten kovulmasıyla ilgili tartışmada birkaç kişi hariç kimse açık tavır alamadı. Alanlar ise Şimşek'e hak verirken, MÖZ grubuna karşı tutum almaktan kaçındı. Çünkü para kimdeyse güç onda. O kişi de Mustafa Özcan.
Osman Şimşek, önemli bir konuyu açıklayarak Alabama'da bir okulda öğretmenliğe başladı. FETÖ elebaşının çevresindekiler tarafından yönlendirildiğini ve buna darbe girişiminin de dahil olduğunu açıkladı. Böylece darbe girişiminin içinde FETÖ yapılanmasının bulunduğunu itiraf etmiş oldu. Bu durum, FETÖ içinde "Türkiye'ye iade edilme ile sonuçlanacak bir açıklama" olarak yorumlandı. Pensilvanya'da çiftlikte daha önce zehirlenen, örgüt elebaşı Gülen'in veliahdı olarak görülen Mehmet Ali Şengül'ün 2021 yılında Almanya'da şüpheli biçimde ölümü, Gülen'in de iade edilebileceği endişesiyle ve kendisinin de öldürülebileceği korkusuyla tam bir panik yaşamasına sebep oldu. O yüzden resmi girişimlere başladı ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) dışında bir ülkede kalan ömrünü tamamlama kararı aldığı bilgisi mevcut. Yakında bu tartışmaların sonuçlarını ve gelişmelerin detaylarını göreceğiz.
- HAKAN FİDAN'IN MESAJINA DİKKAT
ABD'de ve Avrupa ülkelerinde rahatça at koşturan FETÖ'cülerin Türkiye'ye iade edilip edilmeyeceği ya da Türkiye'nin yeni dönem dış politikasının FETÖ'cülerin iadesi konusunu nasıl etkileyeceği merak konusu. FETÖ'nün arkasındaki emperyalist ülkelerin gücünü gören bazı kesimler ya örgütle mücadeleyi önemsemiyor ya korkuyor ya da işbirliği yapıyor. Burada FETÖ'nün operasyonlarına, darbe girişimine ve suikastına hedef olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsi tutumu son derece belirleyici. Bu noktada kritik bir diğer isim de Dışişleri Bakanı Hakan Fidan. Onun için de FETÖ ile mücadele şahsi bir mesele. Fidan 2012'den itibaren doğrudan FETÖ'nün hedefi oldu. 7 Şubat 2012'de ve 2014 MİT tırlarının durdurulması kumpasında kendisini tutuklamaya çalıştılar. 15 Temmuz gecesi ise MİT binasına saldırarak Fidan'ı öldürmeye çalıştılar.
- BLİNKEN'E "DELİL BENİM" DESE
Hakan Fidan, FETÖ ile mücadelede özellikle 15 Temmuz'dan çok önce örgütün kripto haberleşme sistemi Bylock'u deşifre ederek FETÖ'ye ağır bir darbe vurdu. Gözümün önünde şöyle bir tablo var: Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'den FETÖ elebaşı ve örgüt üyelerinin iadesini istiyor. Blinken delil sorduğunda Hakan Fidan'ın, "Delil benim, benden daha iyi delil var mı?" diye cevapladığını düşünün. Blinken'in nutku tutulacaktır. Elbette, Türk milletinin iktidara verdiği desteğin arkasında PKK ve FETÖ terör örgütlerine karşı mücadele kararlılığı var.
- DÜNYA FETÖ'YE DAR EDİLECEK
Bu çerçeve yeni dönemde FETÖ ile mücadele için çok önemli ve son viraj olacak. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, göreve başlarken ilk açıklamasında, "FETÖ'ye dünyayı dar etmeye devam edeceğiz." sözü ve son olarak Büyükelçiler toplantısındaki, "Adı ister FETÖ, ister PKK/YPG ister DEAŞ olsun tüm ilgili kurumlarımızla birlikte terör örgütlerine ve arkasındaki güçlere ülkemizde ve bölgemizde göz açtırmayacağız, alan da bırakmayacağız, nefes aldırmayacağız." sözüne dikkat çekmek isterim. Öyle bir dönem yaşayacağız ki arkasındaki güçler terör örgütlerine verdikleri desteği kesmek, Türkiye ile işbirliği yapmak zorunda kalacak. Bunu en iyi görenler de terör örgütleri ile arkasındaki güçler.
[Nedim Şener, Gazetecidir.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.