Dolar

32,5852

Euro

34,8056

Altın

2.513,11

Bist

9.693,46

ANALİZ: Reisi'nin devrime bağlılığı ve yeni İran

İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) başkan vekili Dr. Hakkı Uygur, İran Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarını değerlendirdi. Dr. Uygur’un ‘Reisi ve yeni İran’ başlıklı analizinden bir bölüm

3 Yıl Önce Güncellendi

2021-06-22 13:15:19

ANALİZ: Reisi'nin devrime bağlılığı ve yeni İran

İbrahim Reisi nispeten genç yaşı, Devrim'in ideallerine bağlı olması, aile ve hemşerilik bağları açısından da, yaşı ilerleyen Ali Hameney'in yerine Devrim Liderliği makamı için de uygun bir isim olarak görülüyor. Yine de politik bir figür olmaması, kamuoyu önüne fazla çıkmaması ya da hitabetinin çok güçlü olmaması ve kendisinin bir anlamda idari ve siyasi tecrübe elde edebilmesi için bu makama seçilmesi özel bir önem taşıyor. Bu bağlamda Vahid Hakkaniyan'ın da ima ettiği gibi, sorun çıkarması muhtemel aday adayları ince bir mühendislikle elenmiş, kalan zayıf adayların karşısına da dört kalkan aday çıkarılarak tartışmalarda bir kazanın yaşanmasının önüne geçilmiş oldu.

Seçim sonuçları

Nitekim seçimler beklendiği gibi geçti: Ülke çapında yüzde 48,8; başkent Tahran'da ise yüzde 26 seviyesinde katılımın sağlandığı seçimlerde geçerli oyların yüzde 60'ından fazlasını alan İbrahim Reisi, yaklaşık 18 milyon oy ile İran'ın yeni cumhurbaşkanı seçildi. Geçersiz oy sayısı da yaklaşık dört milyon ile ikinci sırada yer aldı. Reformcu kesimlerin son bir ümit ile üzerine yatırım yapmaya çalıştığı ve sosyal medya üzerinden parlatmaya çalıştıkları Merkez Bankası Başkanı Abdulnasır Himmeti ise yalnızca 2,5 milyon oy alabildi ve her seçimin değişmez adayı Muhsin Rızai'nin ardında yer aldı. Yine de reformcuların “gündem oluşturabilme kapasiteleri” bazı gözlemcileri bile şaşırttı. Örneğin 2009 yılındaki seçimlerden sonra ev hapsine alınan ve yakın zamanda dışarısı ile kısıtlı irtibat kurulmasına izin verilen eski Meclis Başkanı Mehdi Kerrubi bile son anda katılım çağrısı yaparak Himmeti'nin desteklenmesini istedi. Mir Hüseyin Musevi ise farklı bir tutum izledi ve seçimlerin boykot edilmesi çağrısında bulunarak, ülke içindeki siyasi dengeleri ve kamuoyu tepkisini daha iyi okuyabildiğini göstermiş oldu.

Yine de seçimlere katılım oranı, İran sisteminin sürekli vurguladığı “demokratik olmasa da halkçı bir yönetim” olduğu iddiasını derinden yaraladı. Örneğin muhalifler Hameney'in birkaç yıl önceki bir hutbesindeki ifadelerini paylaşarak ağır ithamlarda bulunuyorlar. Bu konuşmada Hameney bazı ülkelerde seçimlere katılımın bütün teşvik ve propagandalara rağmen yüzde 30 ila 40'larda kaldığını ve bunun bir yönetim için utanç vesilesi olduğunu, böyle yönetimlerin meşruiyetlerinin olmadığını iddia ediyor. Dolayısıyla AKK'nin ağır vetoları, ülkenin içinde bulunduğu zor sosyo-ekonomik koşullarla birleşince Tahran, Tebriz ve Şiraz gibi şehir merkezlerinde katılım oranının neden yüzde 20'lere kadar düştüğünü açıklıyor. İran yönetimi şu ana kadar başarıyla yürüttüğü ikili sistemde meydana gelen bu uçurumu hızlı bir şekilde kapatmak zorunda olduğunu biliyor ve bunda en önemli görev hiç şüphesiz uğruna büyük fedakârlıklar yapılan İbrahim Reisi'ye düşecek. Aksi durumda ve siyasi sistemin içine kapanmayı sürdürmesi halinde reformcu kesimler arasında ümitsizlik ve sistem içi siyasetten uzaklaşma giderek artacak ve yurt dışı merkezli muhaliflerin yapısında bazı değişiklikler meydana gelebilecektir.

“Direniş ekonomisi”

Yukarıda tersim edilen görüntü altında Reisi öncelikle kapsayıcı bir liderlik profili çizmeye çalışacaktır. Yalnızca kendisine oy veren yüzde 28'lik kitlenin değil bütün ülkenin cumhurbaşkanı olduğunu gösterecek adımlar atacaktır. Bu amaçla reformcu figürler olmasa da son dönemde küstürülen ılımlı sağ figürlere sembolik de olsa alan açması mümkün olabilir. Yine de başta gençler olmak üzere Neo-Muhafazakâr figürlerin taleplerini ertelemesi durumunda hemen olmasa da orta vadede ciddi eleştirilerle karşılaşabilir. Yine Reisi'nin en önemli meydan okuma alanlarından birisini ekonomi oluşturacaktır. Gerek kendisi gerekse de etrafındaki isimlerin sık kullandıkları “direniş ekonomisi” kavramının içini nasıl dolduracakları, üretim ya da inşaat sektörü teşviklerinin halkın beklentilerini karşılayıp karşılayamayacağını zaman gösterecek. Reisi'nin kısa süre içinde gözle görülür bir iyileşme sağlayamaması hâlinde yalnızca zayıflayan toplumsal meşruiyetin iyice kırılgan hâle gelmesine yol açmayacak, Hameney sonrası planlarını da ciddi olarak etkileyebilecektir. Dolayısıyla önümüzdeki bir ya da iki yılın Reisi için bir hayli kritik geçeceğini söylemek mümkün.

Dış politika ve Reisi

İbrahim Reisi'nin tüm kariyeri yargı alanında olduğundan dış politikada ne gibi görüşlere sahip olduğu ayrıntılı olarak bilinmiyor. Seçim tartışmalarında vurguladığı üzere büyük güçler yerine komşularla ilişkilere öncelik vereceğini söylese de bunun nasıl olacağını bilmiyoruz. Yeni dönemde de İran'ın Afganistan, Irak, hatta Türkiye ile olan ilişkileri büyük ölçüde Reisi'nin ABD karşısında izleyeceği politikalara bağlı olacaktır.

Yine çiçeği burnunda Cumhurbaşkanı'nın KOEP'in ihya edilmesine karşı çıkması beklenmiyor. Zira Viyana'da yürütülen görüşmeler Dışişleri Bakanı Cevad Zarif'in Antalya Diplomasi Forumu'ndaki açıklamalarından da anlaşılacağı üzere son aşamaya yaklaşmış durumda ve İran'daki ana dış politika hatlarının seçilmiş cumhurbaşkanı tarafından belirlenmediği herkesin bildiği bir husus. Yine de 1988 yılında vuku bulan toplu idamlardaki rolü nedeniyle Uluslararası Af Örgütünün hedefinde yer alan, benzer şekilde ABD'nin de yaptırım listesinde bulunan Reisi ile tecessüm eden yeni İran, reformcu kesimlerin hayalini kurduğu gibi başta ABD olmak üzere Batı dünyası ile sorunlarını aşmış, küresel sisteme entegre olmuş bir İran olmayacaktır. Reisi sınırlı ve dar bir anlaşmanın sağladığı görece rahatlığı, ekonomideki somut kazanımlara ve ülke siyasetindeki pozisyonunu güçlendirmeye tahvil etmeye çalışacaktır. Son olarak, Reisi'nin Türkiye'ye yönelik bakışında reformcular arasında yaygın olduğu üzere herhangi bir olumsuzluk görünmüyor. Türkiye'nin İran'ın dış ticaretinde oynadığı kolaylaştırıcı rol, turizm ilişkileri ya da transit işbirlikleri muhtemel KOEP-2 ve Kovid-19 sonrası dünyada daha da gelişecektir.​​​​

AA

Haber Ara