Amerikan uluslararası ilişkiler dergisi National Interest'te Gönül Tol ile Josep Votel imzasıyla kaleme alınan bir yazıda, aylar süren çıkmazın ardından Türkiye ve ABD arasında oluşturulan Güvenli Bölge mekanizmasının sorun çözmekten ziyade sorun oluşturacak bir potansiyele sahip olduğu dile getirildi.
Türkiye ve ABD'nin, Suriye'nin Türkiye ile kuzeydoğu sınırı boyunca 250 milden fazla uzanan güvenli bir bölge oluşturma çabalarını koordine etmek için ortak bir operasyon merkezi kurmaya karar verdikleri dile getirilen yazıda, bölgenin çoğunun, Türkiye'nin terör örgütü olarak ilan ettiği, ancak ABD'nin IŞİD'e karşı mücadelesinde kilit rol oynayan Kürt güçler tarafından kontrol edildiği dile getirildi.
Türkiye, son süreçte Halk Koruma Birimleri (YPG) güçlerini sınırdan geri çekmek için bölgeye iki askeri saldırı gerçekleştirdiği ve üçüncü bir saldırı düzenlemek amacıyla sınıra askerler konuşlandırdığı dile getirilen yazıda, gerçekleştirilen son anlaşma ile ABD ve Türkiye arasındaki büyük bir çekişme noktasının yumuşadığı gibi görünse de yolun sonrasında anlaşmazlıklar alevlenmesinin muhtemel olduğu belirtildi.
Suriye'deki herhangi bir anlaşmanın başarılı olması için ABD'nin Kürt kaygılarını ele almasının ve Türkiye'nin güvenlik çıkarlarına sürdürülebilir bir çözüm sağlanmasının olmazsa olmaz olduğu dile getirilen yazıda, mevcut anlaşmanın bu haliyle başarısızlığa mahkum olduğu vurgulandı.
İki ülke tarafından yapılan açıklamada, bölgeyi kimin kontrol edeceği ve Suriye topraklarının ne kadar derinleşeceği de dahil olmak üzere önemli bilgilerin yer almadığı, Türkiye Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın, ABD'nin Türkiye'nin güvenli bölge hakkındaki görüşlerine daha da yaklaştığı söylemine dikkat çekilen haberde, Türkiye'nin, uzun süredir YPG güçlerinin sınırlarını aşacak yirmi mil derinliğinde bir güvenli bölge ve bu bölgenin kendi kontrolünde bulunması konusunda ısrarcı olduğu hatırlatıldı ve belirtilen hususların gerçekten önerilen bölgenin parametreleri olması halinde, katılan tüm taraflar için daha fazla sorun oluşturacağı ileri sürüldü.
Güvenli Bölgelerin insanları çatışma bölgelerinde korumak için kurulduğu ve genellikle tarafsız, silahsızlaştırılmış ve insani amaçlara odaklanacak şekilde tasarlandığı dile getirilen yazıda, Fırat'ın doğusuna 20 kilometrelik güvenli bir bölge oluşturmanın, muhtemelen Suriye Kürt nüfusunun yüzde 90'ından daha fazlasını yerinden etmek ve çatışma ortamı için zemin oluşturmak gibi rizikoları nedeniyle ters bir etki yaratacağı uyarısında bulunuldu.
Önerilen güvenli bölgenin ABD'nin çıkarlarına zarar vereceğine dikkat çekilen yazıda, ABD'nin IŞİD'in yeniden dirilişini önlemeye, onunla mücadele edenleri Küresel Koalisyon ile birlikte korumaya çalıştığı ve İran'ın mezhepsel faaliyetlerini ilerletmek ve başkalarını doğrudan tehdit etmek için bölgeyi kullanma çabalarını engellediği hatırlatılarak, ABD destekli Kürt güçlerin, Suriye'de IŞİD'e karşı en etkili mücadele unsuru olduğu vurgulandı.
Kürtlerin varlığının, IŞİD'in yeniden dirilmesini önlemek için anahtar bir pozisyonda olduğu dile getirilen yazıda, Kürt güçlerini ortadan kaldıracak güvenli bir bölge uygulamasının muhtemelen bu çabaları aksatacağı uyarısında bulunuldu.
Türkiye'nin, Kürt güçlerinin Türkiye için bir güvenlik tehdidi teşkil ettiğini iddiasının gerçekçi olmadığı, sınır boyunca bazı olaylar yaşanmaya devam etse de, bunların münferit ve düşük etkiye sahip olduğu dile getirilen yazıda bu bölgenin Türkiye'ye saldırmak için bir platform olarak kullanıldığını gösteren hiçbir kanıtın bulunmadığına dikkat çekildi.
Kuzeydoğu Suriye halkının da yıllarca süren çatışmalardan uzaklaşma, saldırılara karşı korunma ve barış içinde yaşamaya hakkı olduğu dile getirilen yazıda, Kürt nüfusunun yerinden edilmesinin, yalnızca bu haklarını kaybetmekle sonuçlanmayacağı, aynı zamanda daha fazla çatışmayla sonuçlanacağı uyarısında bulunuldu.
Suriye ile ilgili, mültecilerin geri dönmesi dahil ele alınması gereken bir çok sorunun bulunduğu dile getirilen haberde, geçmişte Menbiç'te ve El Tanf yerleşim bölgesi dahil bir çok noktada ortak güvenlik mekanizmaları ve insani yardım çalışmalarının gerçekleştiği, bunların mükemmel olmadığı ancak diplomasiye uzun vadeli siyasi çözümler bulma şansı vererek daha istikrarlı ve güvenli bir ortam oluşturduğu dile getirildi.
Katılan tüm tarafların güvenlik ikileminin ideal çözümünün, Türkiye'nin kendi iç Kürt sorununu barış içinde çözmesi olduğuna atıfta bulunan yazı, Türkiye'deki koşulların bunun için uygun olmadığı tesbitiyle sona eriyor.