Kaç gündür, Halk TV'de “Ergenekon” konulu bir program dönüyor.
Mahkemenin “beraat” kararından sonra, adamlar, haklı olarak, geriye dönük bir muhasebe yapıyorlar ve “Ergenekon” kumpasının esasında neyi hedeflediğini anlatmaya çalışıyorlar.
Programda bir tek isim öne çıkıyor:
Deniz Baykal.
Hep Deniz Baykal'ı görüyoruz.
Konuşan Deniz Baykal...
İtiraz eden Deniz Baykal...
Savaşan Deniz Baykal...
İlginçtir, bu dikkat çekici manzara, Kemal Kılıçdaroğlu genel başkanlığa getirilince değişiyor ve CHP'nin Ergenekon davasına olan ilgisi birdenbire gevşiyor.
Neden acaba?
Hazirun bunun nedeni üzerinde düşünsün, biz gelelim “beraat”la sonuçlanan Ergenekon davasına.
Mahkeme, “Ergenekon diye bir şey yoktur” diyor.
Bence de... Ergenekon diye bir şey yoktur.
Casusluk faaliyetinde bulunduğu için yurtdışına kaçan ve geceleri Amerikan bayrağını yorgan yapıp uyuyan Can Dündar'a göre ise böyle bir örgüt var...
Hatta bunun kitabını yazdı...
Kemalist arkadaşlara hatırlatalım:
Bugün Can Dündar'a toz kondurmuyorsunuz ama sizi ateşe atanların başında onun “kavramlaştırması” geliyor. FETÖ'cü savcılar, iddianamelerini oluştururken o kitaptan çok yararlandılar.
Hadi Can Dündar'ı geçtik... Sonradan bir “FETÖ aparatı” olduğu ortaya çıktı... Dolayısıyla, onun tanıklığını ciddiye alamayız.
Peki, Erol Mütercimler'e ne buyurulur?
Ultra ulusalcı ve Kemalist Mütercimler... Ki, Ergenekon-Balyoz soruşturmaları döneminde gözaltına alınmışlığı bile vardır. Hemen serbest bırakılmıştır, ayrı...
Erol Mütercimler'e göre de Ergenekon diye bir örgüt var...
Üstelik böyle bir örgütün varlığını FETÖ'nün Samanyolu TV'sinde (program yaptığı dönemde) ilan etmiştir. Bugün aynı Mütercimler'i “kahraman FETÖ karşıtı” diye ağırlıyorsunuz televizyon kanallarınızda...
Ergenekon, operasyon yapmak isteyen özel yetkili savcıların zihin çalışmasıydı, daha doğrusu “zihin çalışmasının” bir ürünüydü. Kabul...
Dolayısıyla, Balyoz diye bir darbe girişimi de yok...
Ergenekon ve Balyoz, FETÖ'cüler açısından “meşrulaştırıcı” araçlardı. Bu yapıların “salacağı” tehditleri gerekçe göstererek TSK'ya operasyon çektiler, devlet içinde FETÖ'ye alan açtılar.
Hepsine kabul...
Peki, siz de şunları kabul ediyor musunuz?
Ergenekon ve Balyoz diye bir şey yoktu ama Çetin Doğan diye bir şey vardı... BÇG'nin kurucusu ve yürütücüsü olarak nam yapmış bu şahsın ağzından “darbe” sözcüğü eksik olmazdı... Ne zaman önüne bir mikrofon konulsa (seçimle gelmiş meşru iktidarı hedef göstererek), “Tepeleneceksiniz” diye ünlerdi.
Ergenekon ve Balyoz diye bir şey yoktu ama Şener Eruygur diye bir şey vardı. Biricik mesaisi, irtica operasyonları düzenleyip, bir darbeye altlık yapmaktı.
Darbe niyetini gizlemiyordu.
Hatta kapalı devre toplantılarda darbe çağrıları yapıyordu.
Ergenekon ve Balyoz diye bir şey yoktu ama Cumhurbaşkanı adayının bir trafik kazasıyla “gidebileceğini” tahmin eden Erdoğan Teziç diye bir şey vardı.
Ergenekon ve Balyoz diye bir şey yoktu ama “e-muhtıra” diye bir şey vardı...
Cumhuriyet mitingleri vardı...
Tuncay Özkan vardı...
Bu mitinglerin resmî türkücüsü Zülfü Livaneli vardı...
Ergenekon ve Balyoz diye bir şey yoktu ama bakanlara dirsek atan, başörtülülerin bulunduğu tören kıtasını terk eden, Başbakan geldiğinde ayağa kalkmayan “laik” (!) generallerimiz vardı.
Ergenekon ve Balyoz diye bir şey yoktu ama medyada darbeye aşeren mebzul miktar “sivil” meslektaşımız vardı. Ki, biricik mesaileri, bir darbenin altyapısını oluşturmaktı.
Ergenekon ve Balyoz diye bir şey yoktu ama “Yüzde 98'le de gelseler, başörtülü öğrenciyi bu üniversiteye sokamazlar” diyen, seçimle gelmiş Başbakanı “Başbayi” diye aşağılayan terbiyesiz rektörler vardı.
Kabul ediyoruz:
Ergenekon ve Balyoz diye bir şey yok...
Peki, siz yol açtığınız ve aktörü olduğunuz bu “rezillikleri” kabul ediyor musunuz?
Kabul ediyorsanız, nedamet getirecek misiniz? Yalandan da olsa özür dileme cihetine gidecek misiniz?