Dolar

32,3184

Euro

35,1145

Altın

2.295,76

Bist

9.050,61

Veliahd prens

6 Yıl Önce Güncellendi

2018-11-24 09:00:13

Veliahd prens

Veliahd Prens M. Bin Selman, Kaşıkçı cinayeti sonrası ilk yurt dışı seyahatini Birleşik Arap Emirlikleri'ne yaptı. Sürpriz bir ziyaret yok. Şıracının dostu bozacı! Tencere yuvarlanacak ve kapağını bulacak. Veliahd Prensin 30 Kasım - 1 Aralık tarihlerinde de Arjantin'de yapılacak G-20Zirvesi'ne katılması bekleniyor. Tabi, G20'de Prensi tatsız bir sürpriz bekliyor olabilir ve bu sebeple Prens son anda bu seyahatten vazgeçebilir.. Kral Selman'ın 23 Ocak 2015'te tahta oturduğunda kralın oğlu Muhammed bin Selman Savunma Bakanlığı görevine getirildi. Aslında o güne kadar 1. Veliahd İçişleri Bakanı olarak görev yapan Muhammed bin Nayef'ti.

Selman, Suudi Arabistan'da İsrail ve ABD ile yakınlaşmayı savunuyordu. Türkiye'nin “One minute” ve “Mavi Marmara” ile BOP sürecinden ayrılması ile Dahlan Lobisi Suudi Arabistan ve BAE üzerinden Mısır'dan destek ile bölgede yeni bir inisiyatif başlattılar. Selman aynı zamanda bu lobinin prensi idi!? Selmanbölgede ABD ve İsrail'in desteklediği lobinin önemli bir ismi idi. Hatırlarsanız Trump 8 Kasım 2016'da başkan seçildi. Ocak ayında yemin etti ve göreve başlamasının hemen ardından Mart 2017'de Suudi Arabistan Savunma Bakanı olarak Muhammed bin Selman Beyaz Saray'da Trump'la görüştü. Bu görüşme Trump'ın damadı ve özel danışmanı Kushner'in aracılığı ile gerçekleşti. Mayıs 2017'de de Trump Riyad'ı ziyaret etti. Orada kılıçlı, dünya küresi etrafında verilen bir poz var. ABD Suudilerle birlikte bölgeyi yeniden dizayn edecekler. Yeni dünya düzeninde ABD'nin partneri artık Türkiye değil, Suudiler olacak!? 1 ay sonra da Suudiler Türkiye ile yakınlaşan Katar'a karşı düşmanca bir tavır içine girdiler. Selman, Suudi Arabistan 1. veliahtı ve İçişleri Bakanı Muhammed bin Nayef'e darbe yaparak 1. Veliahd oldu. Kushner ve Dahlan yine devredeydi. BAE, Mısır, İsrail ile yakın ve sıcak temaslar kuruldu. Yemen bağlantılı olarak İran'a karşı tehditler gündeme geldi. Bu karşılıklı meydan okumaların hemen ardından ABD'yle yaklaşık 500 milyar dolarlık silah alımı anlaşması yapıldı. Katar krizinin ardından Kasım ayında Lübnan Başbakanı Saad Hariri, Riyad'a davet edildi ve geldikten hemen sonra gözaltına alındı, başbakanlıktan istifa etmeye zorlandı. Biliyorsunuz Fransa'nın müdahalesi ile kurtarıldı. Selman bu adımı ile bölgede muhaliflere karşı operasyonlara fiilen başlamış oluyordu. Hariri'nin ardından o gece, CIA'nın muhalif prenslerle ilgili “sakıncalılar” listesi Jareed Kushner vasıtası ile, operasyondan kısa süre önce Riyad'a gelmiş ve Selman'a iletilmişti. Listede adı bulunanlar o gece gözaltına alındı.. Listenin hazırlanmasında Dahlan ve BAE'de üslenen Blackwater'in önemli rolü olduğu da söyleniyor. ABD, 11 Eylül ikiz kuleleri ile ilgili olarak Suudileri suçlu bularak Suudilerin ABDbankalarında bulunan paralarına el koyuyordu bu arada. Şimdi öğreniyoruz ki, ABD bu paralarla Suriye'de “Arap NATO”su adı verilen bir Arap savunma gücü oluşturacaktı. Bugün PYD /SDG'ye gönderilen binlerce TIR silah aslında bu oluşturulacak orduya devredilecek, SDG / PYD güçleri de bu “Arap Gücü”ne bağlanacaktı. ABD bu güç üzerinden Türkiye, Rusya, İran'ın bölgeden çekilmesini isteyecek. Bu birliğe İngiltere ve Fransa'yı gözlemci olarak alacak ve aynı zamanda bu askeri güç İsrail'in varlık ve güvenliğini garanti altına aldıktan sonra bölgenin yeniden dizayn edilmesi ve İran'a karşı da kullanılacaktı. İngiltere ve Fransa bunlara karşı çıktılar. Fransa, Hariri'nin kurtarılması için devreye girdi. İngiltere, ABD'nin bölgede tek güç olarak kendi imtiyazlarını sınırlandıran ve kendini 2. plana iten bu senaryoya karşı çıktı. Trump'ın bu süreçte İsrail'in çıkarları doğrultusunda hareket etmesi bu yüzdendi. Hatta bir sonraki adım Kudüs'ün işgali, Mescid-i Aksa'nın ibadete kapatılması ve Süleyman Mabedi'nin yeniden inşasına başlanması idi. Eş zamanlı olarak da, Müslümanların Kudüs'le ilgilenmesini önlemek için İran ile Suudi Arabistanarasında bir füze savaşı ile Müslümanları Mekke ve Medine'de vuracaktı. Bu yönde bir adım olarak “Yüzyılın Anlaşması” adı verilen Filistinlilerin Filistin topraklarını terk etmesi ve yeniden çizilecek haritada İsrail'e verilecek yeni topraklarda iskanını öngören proje Selman'ın projesi idi. Sudeysi gibi içimizdeki ajanlar tarafından da bu proje dini anlamda takdis ediliyor, muhalif âlimler bir şekilde susturuluyordu. 6 Aralık 2017'de Trump, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak ilan etmesi bu senaryonun bir parçası idi. Bilindiği gibi 14 Mayıs 2018'de ABD büyükelçiliğini Kudüs'e taşıdı. Suud kralı bu kararı onaylamasa da Selman sessizce izledi. Trump, ARAMCO petrol şirketi hisselerini ABD'de halka arzını istiyordu. Bu plan aslında Çin'i enerji açısından köşeye sıkıştırmaya yönelik bir hamle idi. Kral buna da karşı çıktı. ABD ile Selman'ın arası açıldı. Veliahdın hareket alanı sınırlandı. Aile içinden tepkiler gelmeye başladı. Özellikle muhalefetin susturulmasına yönelik operasyona içeriden ve dışarıdan tepkiler artarak devam etti. Kaşıkçı olayı ise işin tuzu-biberi oldu ve süreç kilitlendi. Bugün Kaşıkçı cinayetinin bir numaralı sorumlusu olarak veliahd prensi gösteriyorlar. Evdeki hesaplar çarşıya uymadı ve bundan sonra ne olacağı konusunda da kimsenin net bir öngörüsü yok. ABD, AB ve İngiltere'den de destek görmüyor. ABD Suriye'de bir Arap NATO'su kurma (!?) hayali kurarken, Avrupalılar ABD dışında ve hatta ABD'ye karşı yeni bir askeri anlaşma ve ordu kurmayı tartışıyor. İsrail ise şimdilik, bu durumda hayallerini ertelemek zorunda kaldı.
Aslında McKinsey, bir yandan Türkiye'de kamu kurum ve kuruluşları yanında, El Baraka, Kızılay, Yeşilay gibi “muteber” kuruluşlara kadar sızmaya çalışırken ki, öte yandan Türkiye'de CIA tarafından desteklenen FETÖ, Liberal, Sol, HDP çizgisindeki “tabii müttefikler”in, daha doğrusu “GEZİ BİLEŞENLERİ”nin, üniversite, STK ve medya ilişkileri için sosyal siyaset planlaması ve danışmanlığı yapıyordu. Öte yandan, eş zamanlı olarak bunlar Suudi Arabistan'ın 2030 senaryosunu hazırlıyor, Mısır ve BAE'de çalışıyorlardı. Sahi durum buysa biz niye Osman Kavala'yı içeride tutuyoruz ki. Bakın Suudi Arabistan'daki Türkiye'ye karşı/rağmen politikaların arkasında da aynı örgüt var! Bunların Türkiye'deki işbirlikçileri de bizim “muteber” adamlarımız ha! Madem Bronson'lara dokunulmuyor, bu senaryoların arkasındaki örgüt ve onun içimizdeki temsilcileri, hâlâ birçok kurumda faaliyet gösteriyorken Kavala ile birlikte çalışanların bir kısmı hâlâ sistemin içinde muhkem mevkilerde görev yaparken, tek başına “Kavala” niye! Sanki biraz “Dostlar alışverişte görsün” ya da birini “Günah keçisi” olarak kullanma gayreti mi? Belki bir gün de şu Blackwater'i de yazmak gerek. Bütün Arap ülkelerinde VIP'in koruması bu örgütte ve bunların Ortadoğu merkez üssü BAE'de. Bu örgütlerin hem İsrail'de hem de ABD'deki merkez üslerinde, çok sayıda FETÖ'cü, PYD'li “uzman” çalışıyor. Onlar buradan kaçsalar da, oradan bizi yönetmeye çalışıyorlar. Aman dikkat! Sadece bunlar yok, Amerikan ilaç lobisi, tohum lobisi ve daha buna benzer birçok lobinin içimizdeki adamları neredeler ve ne yapıyorlar biliyor muyuz?! Bu şeytanın işbirlikçileri bizden gözüküyorlar, aramızda ve “muteber” mevkilerdeler. Ailemiz, gençlerimiz, okullarımız, derneklerimizle ilgileniyorlar. Neyse bu günlük de bu kadar. Şöyle bir hafızamızı tazeleyelim istedim. Selam ve dua ile.

Haber Ara