Dolar

32,5226

Euro

34,9004

Altın

2.430,41

Bist

9.645,02

Üniversite “nota” mı “banknota” mı bakmalı?

“Bir ilkokul mezunu da lise mezunu da Ereğli’de demir-çelik fabrikası olduğunu, Konya’nın tahıl ambarı olduğunu, İzmir’in Ege bölgesinde yer aldığını, Barış Manço’nun Başbakan yardımcısı değil müzik adamı olduğunu bilirdi” diyen yazar Mehmet Yavuz üniversitelerin not yerine banknota kaydığını dile getirdiği yazısında ilginç saptamalarda bulundu

3 Yıl Önce Güncellendi

2021-02-07 19:11:22

Üniversite “nota” mı “banknota” mı bakmalı?

İşte o yazı: 

Önemli olan 1000 tane üniversite açmak değil. Asıl önemli olan açtığınız bu üniversitelerde kaliteli bir eğitim verilebiliyor olup olmaması.

Önceden belli üniversitelere girebilmek için ciddi bir zeka seviyesinde olmanız gerekiyordu. Bir Cerrahpaşa, bir Marmara, bir İstanbul, bir Ankara Üniversitesi, bir Boğaziçi, bir Teknik Üniversite, Bir Bilkent, Bir ODTÜ öğrencisi olmak demek sağlam bir bilgiye, aklı başında bir donanıma sahip olmak demekti.

 Yüzde 100 bursluluk gelince

Bugün bu eğitim kurumları elbette aynı şekilde eğitimlerini sürdürüyor.

Ne zaman tıp, hukuk, edebiyat, basın yayın dendiğinde akla ilk gelen üniversitelerin yerine; yüzde 50, yüzde 75, yüzde 100 burslu okullar geldi; o zaman eğitimde aşınma süreci başladı.

Özel üniversite kapsamında parasını tak diye bastırdığınızda istediğiniz eğitimi alabildiğinizde bu aşınma daha da arttı. Eğitimin kalitesi fikirle değil parayla satın alınmaya başlandığı sürece de bu aşınma daha da artacak.

Elbette üniversitelerin sayısı da öğrencisi de artırılmalı ama bu niceliksel olduğu kadar nitelik olarak da artırılabildiği ölçüde önem kazanır.

Bugün mahalle aralarında bile görmeye alışık olmadığınız mimari yapılara sahip üniversitelerin bolluğu dikkatinizi çekmiştir. İşhanı benzeri inşa edilen üniversitelerden mezun öğrencilerin durumu ise ortada.

Binalar dikilip, içine öğrenci doldurularak değil, o öğrencileri donatacak akademik personele sahip olarak hizmet vermektir öncelik.

Maksadımız asla yeni eğitim sistemini yerin dibine sokmak değil ama bugün bir lise mezunu birisi Türkiye'nin başkentinin Ankara olduğunu bilmiyorsa, bir üniversite mezunu davulun üflemeli bir çalgı olmadığının farkında değilse ya da hala İsmet İnönü'nün yaşadığını sanıyorsa bir yerlerde önemli bir hata olduğu gerçek.

 Barış Manço başbakan yardımcısı değil… 

Eski eğitim öğretim sistemini beğenir ya da beğenmezsiniz.

Ama bir ilkokul mezunu da lise mezunu da Ereğli'de demir-çelik fabrikası olduğunu, Konya'nın tahıl ambarı olduğunu, İzmir'in Ege bölgesinde yer aldığını, Barış Manço'nun Başbakan yardımcısı değil müzik adamı olduğunu bilirdi.

Eğitim sisteminin gün geçtikçe daha donanımlı olması beklenir ama bugün bakıyoruz ki bu tablo hiç de öyle değil.

“Doldur Boşalt” mantığıyla okullara öğrenciler alınınca; “Not esası yerine Banknot” esası ön plana alındıkça ortaya garabet bir tablo çıkması da kaçınılmaz.

Eskiden liselerin de üniversitelerin de bir ağırlığı vardı.

 Bir Anadolu lisesine girmek, bir fen lisesi okuyabilmek, bir yatılı okulu kazanarak eğitim alabilmek  sizin zekanızın göstergesi idi. Ve mezun olduğunuzda neye sahip olacağınız da belli idi.

  Cerrahpaşa, Hacettepe deyince Tıp, Ankara-İstanbul deyince hukuk ve siyasal anlaşılırdı.

Şimdi hangi lisenin hangi alanda, hangi üniversitenin hangi branşta nitelikli olduğundan ziyade ne kadar çok bölüm bulundurduğu önemli.

Hayatınızda adını dahi duymadığınız bölümlerde eğitim veriliyor.

Bilimsel alanda her dalda eğitim verilmesi gerekli ama o bölümlerin kapsam ve donanımının da düşünülüp gerek istihdam gerekse gelecek provizyonu açısından varlığı da sorgulanabilmeli.

Asıl maksat mezun etmek ise iş kolay.

Asıl iş nasıl mezun edildiği.

Ülke olarak eğitimde uluslararası alanda basamak yükseltmek istiyorsak eğitim anlayışımızı ve bu eğitimi alacak öğrencilerin “aklı başında” donanımı için daha fazla kafa yormalıyız

Her tarafa okul dikmek değil, okulların içini fikirle doldurabilmektir ilk öncelik.

İster kamu, ister özel, ister vakıf….Öğrenciler bilgiye vakıf olsun yeter…

Haber Ara