Dolar

32,5881

Euro

34,8083

Altın

2.419,42

Bist

9.645,02

Türkiye’nin tavırlarını İran’ın atacağı adımların belirleyecek...

Erdoğan’ın şubat ayının ortalarında üç Arap ülkesini kapsayan Körfez ziyareti esnasında Tahran yönetimini Suriye ve Irak’ı bölmekle ve Fars milliyetçiliği yapmakla suçlamasının ardından yeni bir döneme girmiş görünüyor...

8 Yıl Önce Güncellendi

2017-03-09 07:42:41

Türkiye’nin tavırlarını İran’ın atacağı adımların belirleyecek...

Dr. Hakkı Uygur. İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Başkan Yardımcısı AA içinkaleme aldı:

Cumhurbaşkanın açıklamalarının hemen ardından Münih Güvenlik Konferansı'nda konuşan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun da İran'ı bölgede mezhepçi politikalar izlemekle suçlaması, Türkiye'nin İran'a karşı geleneksel ihtiyatlı söylemini terk etmeye başlaması olarak değerlendirildi.

Bu açıklamaları karşılıklı olarak iki ülke dışişleri sözcülerinin atışmaları izledi. İran, Türkiye'nin Tahran Büyükelçisini Dışişleri Bakanlığına çağırırken, Türk sözcünün açıklamaları da dikkat çekiciydi: Tahran yönetiminin insani nedenlerle kendisine sığınmış üçüncü ülke (Afganistan) vatandaşlarını dahi, ilgilerinin bulunmadığı savaş cephelerine sürdüğünü belirten sözcü, İran'ın daha sorumlu davranmasının zamanın geldiğini belirtti. Açıklamada BM ve İİT kararlarına atıfta bulunulması da Tahran'ın bölgesel politikalarından duyulan rahatsızlığın yalnızca Türkiye ile sınırlı olmadığını gösterme amacını taşıyordu.

İran'ın karşı açıklamalarının devamı Dışişleri Bakanı Cevad Zarif'ten geldi ve Zarif duygusal tonlar içeren konuşmasında Türkiye'yi nankörlükle suçlayarak 15 Temmuz darbe girişiminde İran'ın darbe karşıtı net tutumunu hatırlattı.

ANKARA'DAKİ DİPLOMASİ TRAFİĞİ

Aslında iki ülke arasındaki gerilimli ilişkiler Halep kuşatması sırasında zirve noktasına ulaşmışsa da sonrasında kabul edilebilir seviyeye inmiş, özellikle Astana Süreci ile Rusya, İran ve Türkiye arasında Suriye hususunda belirli bir uzlaşma sağlanmış görünüyordu. Türk ordusunun El Bab operasyonu sırasında sahada karşılaştığı kimi olumsuz durumlar en üst düzey temaslar sayesinde kısa sürede aşılabiliyordu. Dolayısıyla Türk yetkililerin açıklamaları birçok gözlemci için şaşırtıcı kabul edildi.

Ankara-Tahran arasında yaşanan son gerilimde uluslararası bazı gelişmelerin de etkili olduğunu gösteren kimi belirtiler mevcut. Cumhurbaşkanın Körfez ziyaretinin hemen öncesinde ve akabinde Türkiye'nin CIA Başkanı Pompeo, ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford gibi önemli ABD'li yetkililerin yanı sıra İran karşıtı tavırlarıyla bilinen Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil El Cübeyr'i ağırlaması dikkatlerden kaçmadı. Özellikle ABD'de yeni seçilen Başkan Trump'ın İran karşıtı söylemleri ve tutumu göz önüne alındığında İran'a karşı ABD tarafından da aktif olarak desteklenen bölgesel bir işbirliği zeminin oluşmaya başladığı değerlendirilebilir.

TÜRKİYE, ZOR GÜNELRİNDE İRAN'IN YANINDAYDI

Aslında ABD ve İsrail'in uzun zamandır İran'ı bölgede tecrit itmek istedikleri biliniyor. Bu hususta Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin İran karşıtı tavırları da sır değil. Ancak Türkiye 79 devriminden beri iktidarda hangi partinin olduğuna bakmaksızın İran ile ilişkilerini mümkün olan en iyi seviyede tutmaya gayret etmiş, Özal ve Rafsancani döneminde temelleri atılan bu iyi ilişkiler AK Parti iktidarı döneminde özellikle ekonomik açıdan zirve noktasına yaklaşmıştı.

Türkiye'nin bu tavrı zaman zaman ABD ve kimi bölge ülkeleri tarafından eleştirilmiş ancak Türkiye İran ile ikili ilişkilerine üçüncü ülkelerin müdahale etmesine izin vermemişti. Bununla birlikte özellikle Tahran'ın nükleer faaliyetleri esnasında Türkiye'nin gerek arabuluculuk çalışmaları gerekse de bu faaliyetlerden kaynaklanan yaptırımlar esnasında ABD'nin 'ambargoları etkisizleştirmek' olarak yorumladığı finansal işbirliği, Ankara için dış politikanın yanı sıra iç politikada da ciddi sıkıntılara yol açmıştı.

İRAN'IN YAYILMACI POLİTİKALARI

Türkiye'nin bugün geldiği noktada İran'a yönelik politika değişimi sinyalini vermesi muhtemelen kendi iç dinamiklerindeki değişimden çok İran'ın bölgede yol açtığı kaos ve çatışma ortamının artık kabul edilemez seviyeye gelmesinden kaynaklanıyor. Yine muhtemelen bu nedenden ötürü ABD ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin İran'ın nüfuzunu önlemeye yönelik girişimlerine belli seviyede de olsa destek verilmesi kararlaştırılmış durumda. Nitekim Erdoğan'ın Bahreyn'de karşılanış seviyesi ve Manama'da verdiği mesajlar, yine İran'ın açıkça üzerinde hak iddia etmekten çekinmediği bu küçük ada ülkesiyle güvenlik anlaşmasının imzalanması, buna karşılık İran medyasının Bahreynli muhalifler üzerinden Türkiye'yi ağır şekilde eleştirmesi Türkiye'nin Körfez'deki ağırlığını artıracağının göstergeleri olarak kabul edilebilir.

Öte yandan söz konusu geziye Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın da eşlik etmesi, Akar'ın ayrıca Cumhurbaşkanın programında yer almayan BAE'ne de ziyarette bulunması Körfez'deki Arap ülkeleriyle Türkiye arasındaki askeri, güvenlik ve savunma sanayi alanındaki işbirliğinin daha da gelişeceğinin işaretleri olarak değerlendirilmeli.

Bölgede ABD'nin de yoğun teşvikiyle kendisine karşı bir blok oluştuğunu fark eden Tahran yönetimi de benzer bir geziyle etrafındaki çemberi kırmaya yönelik girişimlerde bulundu. Bu doğrultuda Erdoğan'la aynı günlerde Umman ve Kuveyt'e ziyaret düzenleyen Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani bölgesel işbirliği mesajları verse de oluşmaya başlayan yeni dönemde bu ülkelerin İran'a ne ölçüde anlayışlı davranacakları kuşkulu. Nitekim Donald Trump'ın Irak Başbakanı İbadi'yi arayarak Bağdat'ı da bu oluşum içine davet etmesi ve Irak tarafından bu talebe olumsuz bir cevap verilmemesi Tahran'ın önümüzdeki dönemde ciddi bir bölgesel baskıyla karşı karşıya kalabileceği ihtimalini güçlendiriyor.

NÜKLEER ANLAŞMA İRAN'IN ELİNİ GÜÇLENDİRDİ

İran'ın bölgesel olarak dışlanması bu ülkenin ABD Başkanı Trump tarafından hedef gösterildiği düşünüldüğünde özellikle önemli. Zira İran ABD ile ciddi gerginlik yaşadığı dönemlerde bölgesel ilişkilerini iyi tutmaya çalışmaktadır ki bunun tersi de doğrudur. Nitekim İran Obama'nın da görmezden gelmesiyle birlikte Suriye, Yemen, Irak ve hatta Bahreyn'e müdahalelerini artırmış ve komşularından gelen tüm uyarıları kulak ardı etmiştir. Bu dönemde İranlı yetkiler 'dört Arap başkentinin kendileri tarafından yönetildiğini' söyleyecek kadar ileri gidebilmiştir.

Özellikle nükleer anlaşmanın imzalanmasından sonra bölgedeki geleneksel ticari ortaklarına “artık eskisi kadar size mecbur değiliz, bizimle ticaret yapak istiyorsanız daha fazla taviz vermek zorundasınız” diyen yetkililerin Trump'ın seçilmesinden sonra iyi komşuluk ilişkileri vurgusunda bulunmasının ne kadar ikna edici olacağı ise belirsiz.

ERDOĞAN-RUHANİ GÖRÜŞMESİ

Tüm bu ifade edilenlerden Türkiye ile İran arasındaki ilişkilerin türbülansa girdiği anlaşılsa da son kertede Türkiye'nin tavırlarını İran'ın atacağı adımların belirleyeceği söylenebilir. Nitekim Türkiye, İran'dan gelen düşük tonlu açıklamaların ardından ECO toplantısı için İslamabad'da bulunan Mevlüt Çavuşoğlu aracılığıyla İran ile Suriye konusundaki uzlaşının sürdüğünü ve başta Cevad Zarif olmak üzere İranlı yetkililerin darbe gecesi gösterdiği dayanışmanın hiçbir zaman unutulmayacağını vurguladı. Aynı şekilde zirve esnasında iki ülke cumhurbaşkanları arasındaki bir saatlik görüşme de ilişkilerin çok fazla bozulmayacağı yönündeki görüşleri doğrular nitelikte.

Esasında Türkiye bölgede en etkin olduğu zamanlarda dahi İran'ın içinde yer almadığı bir güvenlik ve istikrar havzası oluşturmanın mümkün olmadığını açıkça ilan etmiş ve çeşitli baskılara rağmen Tahran'ı oyun içinde tutmaya gayret etmiştir. Dolayısıyla Nijerya'dan Pakistan'a kadar geniş bir coğrafyada farklı bahanelerle ülkelerin içişlerine karışarak istikrarlarını bozan ve bu şekilde dış güçlerin müdahalesine kapı aralayan politikalarında değişikliğe gitmesi durumunda Türkiye ile İran arasındaki ilişkiler çok kısa süre içinde tekrar eski seviyesine yükselebilir. Zira bölgenin iki güçlü ülkesinin ciddi bir çatışma içine girmesinin hangi bölgesel ve bölge dışı güçleri sevindireceği açıkça ortadadır.

 

Haber Ara