Dolar

32,3712

Euro

35,0141

Altın

2.325,64

Bist

9.093,72

Türk Lirası konusunda: Bazı bilinmeyen hususlar

Mısırlı tarihçi Muhammed İlhami, Türk Lirasındaki dalgalanmayı TIMETURK okurları için kaleme aldı. İlhami, yazısında, 'Yani Liranın değer kaybı Türk üretim gücünün zayıfladığı anlamı taşımıyor. Doların yükselmesinin Amerikan üretiminin arttığı anlamına gelmediği gibi. Aslında bu güç savaşı ve ekonomi de bunun bir parçası.' ifadelerini kullandı.

6 Yıl Önce Güncellendi

2018-08-15 14:03:02

Türk Lirası konusunda: Bazı bilinmeyen hususlar

 MUHAMMED İLHAMİ | TIMETURK

  1. Öncelikle, ekonomi konusunu, tüm çabama rağmen bütünüyle kavramam ve anlamamın kolay olmadığını hissettiğimi itiraf etmeliyim. Kaldı ki ben yirmi seneyi aşkın bir süredir bu konuda okumalar yapıyorum. Yine bu konuda yoğun ve uzun mesleki eğitim aldım ve mükemmel derece ile mezun oldum. Sonrasında da halen İslam Ekonomisi alanında yüksek lisans yapıyorum ve ilk eğitim yılını birinci olarak tamamladım. İleride söyleyeceklerimi bu giriş ışığında değerlendirmeniz için bu bilgileri vermek zorundaydım.
  2. Şurası aşikardır ki; ekonomi siyasetle doğrudan bağlantılıdır. Ekonomi siyasetin malzemelerinden birisidir. Tarih boyunca da siyasi güçler, ekonomik güçle kontrolü sağlıyordu. Ekonomik güç de siyasi güçler için hizmet ettiğini biliyordu. Ta ki Avrupa'daki Rönesans'la birlikte bu durum değişmeye başlayana kadar.
  3. Ciddi bir özetle İslam krallıklarının zayıflamasıyla beraber Avrupa gücünün gelişimi gemi yapım biliminin ve haritacılığın gelişimi ile yeni bir durum oluşturdu. Özetle: Mallarla dolu bir gemiyi askerlerle birlikte oradan yeni mallar alarak bol kazanç sağlayarak salimen geri dönebilme ihtimalleri bulunan uzun yolculuklara göndermek mümkün hale geldi. Gemi yapımı ve harita ilminin gelişimi ile birlikte bu tehlikesi az, bol kazançlar, mali ve ticari akılları baştan çıkardı. Maceralara daldılar ve yüksek kazançlar sağladılar.
  4. Yüksek kazancın en önemli sebepleri:

- Aracılar olmaksızın ticari malları üretici ülkeden doğrudan aldılar.

- Gemiler, zayıf ülkeler bulduklarında oraları işgal ediyor, mallarını karşılıksız olarak gasp ediyorlardı.  Chris Brown'ın anlatımıyla: “Gemiler güçlü bulduğunda ticaret için dolaşıyorlardı, zayıf bulduklarında ise korsanlık için”

- Amerika'da olduğu gibi, çoğu ülke önemli kaynaklara sahip olduklarını ya da kendilerinde başkaları için önemli kaynaklar bulunduğunu bilmiyordu.

  1. Bu kazançlar devam eden gelişimle birlikte sermaye sahibi ticari bir tabakanın oluşmasına yol açtı. Bu tabaka eski sistemin aktörleri arasında kendine siyasi bir yer aramaya başladı: Monarşi, Kilise ve Feodalizm (Derebeylik). Tarihi maddiyatçı yorumlayanlar ekolüne göre Avrupa Tarihinin tamamı bu (burjuvazi) tabakasının yükselmesi ve eski sistemle çatışmasının (çok sayıda devrim) sonucudur.
  2. Bu sözlerin bizim için önemli kısmı son iki yüz senede ülkelerimizin yaşadıklarıdır. O da ülkelerimizin ve ümmetimizin “Küresel ekonomiye” katılımıdır. Avrupa tarihi, sömürgeci imparatorlukların savaş gücünü doğuda Endonezya'dan batıda iki kıtaya( İki Amerika) kadar uzak ülkeleri işgal etmesi sonucunda gelişmiştir. Buradaki tüm kaynakları büyümek için sömürmüş ve bu büyüme artışı onu işgale daha yetkin ve daha güçlü bir hale getirip daha fazla ülkeyi ekler bir sisteme sokmuştur.

Tarihi milliyetçi yorumlayanlar ekolüne tabi olanlara göre Avrupa'nın tüm barışçıl tarihi,

Eğer Avrupa başka kavimleri keşfetmemiş ve kendi aralarındaki çatışmayı o ülkelere taşımayı kararlaştırmamış olsaydı gerçekleşemezdi. Bu diğer kavimler de Avrupa'nın onları keşfetmesiyle kendilerinin yeni bir kimlik ve kişilikle “kavim” olabileceklerini keşfettiler.

  1. Genellikle bu diğer ülkeler bizim ülkelerimizdi. Çünkü bizim ümmetimiz Endonezya'dan Endülüs'e kadar Asya'nın derinlikleri, Afrika ve Avrupa'daydı. Çoğunluğun görüşüne göre, Avrupa işgalinin imha, köleleştirme ve yok etmeden (Endülüs, İki Amerika ve Afrika'nın köleleştirme çağı gibi), hegemonya, ele geçirme, ülkelerimizi yönetecek sistemler kurma şekline dönüşmesi ekonomik gerekçelerden kaynaklanmaktadır.

            Uygarlıklara düşmanlık – Avrupalı mantığında- imha, köleleştirme ve yok etmeyi gerektirmekte ise de araya ekonomik gerekçeler girdiğinde Avrupa aklının, diğer halkları köle, hizmetçi ve tarımsal ve sanayi gelişimin devamı için mutlaka olması gerekli tabaka olarak düşünmesine yol açtı. Bu noktadan hareketle onlar için en iyisi ülkelerimizi işgal etmek, bizleri onlar için kaynakları çıkaran, bu malları onlar için satan, fabrika ve tarlalarında çalışan kulları ve hizmetçileri haline dönüştürmekti.

            En sonunda ticari gelişimlerini sürdürmeleri için onlardan ürünlerini satın alırız böylece onların ülkelerindeki sistemlerinin devamlılığını korumak için onlar için Pazar konusunda oluruz. Eğer onlar sizi köleleştirse ya da yok etse (Ki askeri güç dengesi olarak bunu yapabilirler) o zaman kendilerine kulluk yapacak kimseyi bulamazlar. Pazar bulamazlar, bir adım ötesinde de kendi aralarında savaşlar çıkıverir. Bu yüzden bizim ve başka milletlerin var olması onlar için daha iyidir.. Kul olarak, hizmetçi olarak, gelişim merhalelerini sürdürecek Pazar olarak kalman.

  1. Doğrudan sömürü yoluyla (Fransızların, İngilizlerin ve diğerlerinin yaptığı gibi) ya da Türkiye, Suudi Arabistan, Ürdün ve sömürge sonrası diğer ülkelerde olduğu gibi dolaylı sömürü yoluyla olsun ülkelerimizde sömürgecilerin inşa ettiği bu hükümetler. İşte bu hükümetler, ülkelerimizin ekonomik bağımsızlığını kırdılar, bizi dünya ekonomik sistemine soktu.. Ülkelerimiz bu sistemin hizmetçileri oldu.
  2. Mısır'ın durumuyla ilgili çok özet bir örnek vereceğim.. Eskiden Çiftçiler Mısır pazarında satabilecekleri ürünleri üretirlerdi. Bakliyat, meyve ve yeşillikler ve diğerlerini ekerlerdi. Doğal olarak, Mısır pazarından artan ürünleri de ihraç etmek için üretirlerdi.

            Muhammed Ali Paşa'nın gelip Mısır'da “Modern devlet” inşa etmek istemesi ya da daha açık bir ifadeyle: Tek eken, Tek üreten, Tek satan (Bu Muhammed Abduh'un anlatımıdır ki, yanıltıcı, hayali, engelleyici ve gizemli Modern devlet tanımından milyon kez daha açıklayıcı ve doğru bir tanımdır).. Ülkenin pamuk ekmesini kararlaştırdı. Niçin? Çünkü bu dünya pazarına satılarak büyük kazançlar sağlayacaktı.

            Bu anda Mısır ekonomisi küresel ekonomi ile ilişkili hale geldi. Ülkenin ihtiyacı olduğu için değil, küresel ekonomi istiyor ve ihtiyaç duyuyor diye pamuk ekildi. Bu geniş alanlarda ekimi yapılan bakliyatlar, sebze ve yağ gibi diğer ürünlerin üretimini olumsuz etkiledi. Ama küresel pazar bu tür durumları, bakliyat, sebzeler ve yağın diğer ülkelerden ithal edilmesi mümkündür diye karşılıyordu.

            Bu noktada dönüşüm yaşandı, kendine yeten ve artanı da ihraç eden bir ümmetten küresel ticaretin üyesi devlete.. Denizler ötesindeki bir yerde oluşan her hangi bir krizin onu da etkilemesi artık mümkündü ve bu da çok şiddetli krizlere sebep oldu.

Bu duruma Avrupa'nın zorbalığını ve canavarlığını eklediğin zaman ortaya çıkan durum Mısırlı çiftçinin gerçekte küresel gücün kulları ve hizmetçileri olması neticesini doğurdu. Artık sadece yerel despotların değil (Krallar gibi) küresel tiranların da (Küresel sistemin iş ve para baronları) hırs ve açgözlülüklerini doyurmak zorundaydılar.

  1. Burada artık yerel ekonomi sadece yerel yöneticilerin hizmetkarı değildir. Yerel yönetici de, yerel ekonomi de daha büyük resmin, büyük sistemin yani küresel sistemin parçasıdır. Bu yüzden çok doğal olarak İslam ülkelerinde çok geniş imtiyazlara sahip yabancı tüccarlar görebilirsin. Onlar, Osmanlı Halifesi bile olsa yerel yöneticilere karşı koyabilecek ve onun zıddına hareket edecek kudrete sahiptirler. Askeri yönetiminin altında olması gerekmeyen bölgelerde küresel ekonominin temsilcileri ve yetkilileri oluştu.. Bu nedenle modern tarihimizde sömürgeci olmasa da sömürünün olduğu bir olgu halinde tekrarlana geldi.(Juan Cole'nin ifadeleriyle)
  2. Küresel Faiz Sistemi.. Ana olarak faize dayalıdır., yalın bir ifadeyle faiz, kendi kendine büyüyen ve çoğalan paradır...Bu da faizi en büyük günahlardan sayan İslami sistemin zıddıdır. İslami sistemde para, anlatım, temsil ve üretimin simgesidir. Çünkü o sadece bir değişim aracıdır. Bir ülkede ne kadar üretim varsa o kadar para bulunur.

Oysa küresel faiz sisteminde paranın kendisi maldır. Kendi kendine büyüyebilir., ticareti yapılabilir. Sonradan 15 dirhem almak için 10 dirhem kredi veren burada bizzat parayla sanki büyüyen ve çoğalan bir şeymiş gibi ticaret yapmaktadır. . Oysa o zaman diliminde üretim o ülkede artmamaktadır.

Bu sistem doğal olarak enflasyon ve sürekli fiyat artışlarını doğurmaktadır. Rakamsal gelişim sürmekte ama üretim bunla paralel büyümeyebilmektedir. Bu sistem doğası gereği fakirlere karşı mal sahiplerinin çıkarlarını, risk almayı bilmeyen ve zeki olmayanlara karşı, risk alan ve zeki olanların çıkarlarını korumaktadır.

Bana İslam ekonomisini özetleme fırsatı verilse bence o iki tarafından eşit riske sahip olmadığı her işlemin karşısındadır. Yani işlem algısında bir tarafın zararına olacak şekilde diğer tarafın kazancının garanti edilmesine izin vermez. Oysa bu durum günümüz faize dayalı ekonomik sisteminin esasıdır.

  1. Paranın üretimden ve zenginliklerden ayrı tutulması ve ticaretinin yapılabiliyor olması... Siyasi ve askeri durumun Amerika'nın yönettiği sermayenin sonuç olarak bir aleti olması... Bu Amerika'nın küresel ekonomik sistemin hamisi olmasını doğurdu. O silahla hükmettiği gibi ekonomiyle de hükmediyor. Ekonomik unsuru, kaynaklarını geliştirmek silahlarını çoğaltmak ve bunları da yeni kaynakları çekmek için kullanıyor... Bir devridaim, Amerika'da ne kadar büyürse diğer ülkelerdeki ezilmişler o kadar daha fazla çiğneniyor.

Bazıları küresel sistemin her ülkede “Merkez Bankası Başkanı” isimli temsilcilerinin bulunmasına şaşırabilir... Merkez Bankası ki o ülkedeki tüm bankaların üstündeki bankadır. Merkez Bankası Başkanı bağımsız bir kişiliktir ve ülke başkanı onu azledemez görevinden alamaz... Daha da ötesi Merkez Bankası Başkanı, devlet başkanının ya da hükümetin ekonomi politikasının aksine de çalışabilir.

Genel olarak devletlerdeki ekonomi ve siyasetin insicamı sebebiyle dünyada bu durum pek açığa çıkmaz. Ama bu hegemonyadan kurtulmak isteyen ülkelerde bu durum kendini gösterir... Türkiye'nin durumunu takip edenler, hiç şüphe yok ki yıllardır Erdoğan ile Merkez Bankası Başkanı'nın arasındaki açık uyuşmazlıktan haberdardır.

  1. Siyaset dünyasında gördüğün arkasında ölüler, yaralılar, sakatlar ve parçalanmışlar bırakan kanlı savaşların aynısı ekonomi dünyasında da gerçekleşmektedir... Ama uydu kanalları bunları yakalamamakta ve takip etmemektedir. Bunun en önemli sebebi de küresel sistemdir (Batı Uygarlığı) Ekonomik sistemi küresel bir gerçeklik haline getirdi. Sanki bu eşyanın tabiatından... Güneşin doğması ve batması kadar doğal bir şey… Kınanamaz, karşı çıkılamaz ve başkaldırılamaz…

            Şirketlerin kurulması, büyümesi, gelişmesi, pazar şartlarına göre çalışması, kazançlarını büyütmek için çaba harcaması, kayıpları azaltmak, işçi çıkartıp makinaları arttırmak doğal bir durum… Kar zarar mantığı insanlıktan, merhametten ve insanın çıkarından ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın,  sanki normal gibi durmaktadır… İnsanlar arasında serveti diğerlerinin milyonlarca katı olanların bulunmasında sorun yoktur… Dünyadaki %10'luk bir kesim, dünya zenginliğinin %90'ına sahip olabilir…

            Bu durum normal ve tartışılmaz görünüyor. Bu nedenle uydu kanalları kar zarar çarkının altında ezilen milyonlarca insanı görmezden geliyor… Eğer onlar zeki olsalardı kar zarar merdiveninde yükselirlerdi. Dünyanın kanununda aptal, salak, tembel ve pasiflere merhamet etmez. Tersine bu tembellik ve pasifliklerinin cezasıdır (Böyle diyorlar… Ki bu durum eşyanın tabiatından ve kainatın gerçeklerinden olsun)

  1. Yukarıda sayılanların doğurduğu etkilerden birisi de, ABD Başkanı'nın çıkıp, “Doları kapaksız basacağız ama değeri neyse o şekilde kalacak. Çünkü ABD güçlü bir ülkedir…“ demesidir. Bu “Nixon Şoku” olarak bilinir. Tüm dünya kendi zenginliklerini çalan ve ileride de zenginliklerini, kaynaklarını, çalışmalarını matbaadan çıkan yeşil kağıtlara karşılık çalacak olan bu şoka boyun eğmiştir.

            Böylece Dolar siyaset gücü, silah ve sanayi iye aranan talep edilen dayanak olan bir şeye evrilmiştir. Üretimin çökmemesine ve gerilememesine rağmen bir para birimi basitçe çökebilir. Çünkü küresel sistem bu menkul kıymetleri devasa bir pazarda sadece bir üretim ifadesi olarak değil, kendince değeri varmışçasına değerlendirir.

  1. Amerika, kontrol edebildiği ve kendisine dönüp onu güçlendirdiği için tüm dünyaya kapitalist sistemi dayatıyor. Bu amaçla diğer ülkelerin ekonomik politikalarını kontrol eden uluslararası kurumlar oluşturdu. Böylece tam sömürü ve tam kontrol hapsinde kalacaklar. (Burada John Perkins'in Ekonomik Suikastlar kitabına atıfta bulunabiliriz. O kendi kişisel deneyimleri ile bu konunun belli taraflarını anlatıyor) İmzalamayan ülkelerin ambargoya uğrayacakları pek çok uluslararası anlaşma da cabası.

            Buradan hareketle, gelişmekte olan ülkelerde iktidarı almak isteyenlerin Amerikalılara, Amerikan kapitalizmini kabul edip uygulayacaklarına dair kesin garantiler vermesi zorunludur. Aralarında İslamcıların da bulunduğu herkes bu şekilde yaptı. Tabi Erdoğan da.

  1. Erdoğan, buna imkan veren küresel şartlar içerisinde manevra yolunu seçti. (Bu konu geçmişte ayrıntılı olarak yazılmıştı) 16 yıldır en önemli güç merkezleri ile çatışması sürüyor: Askeriye ve Emniyet. Şu ana kadar başarılı olduğu görülüyor. 2016 Temmuz'un da yaşanan başarısız darbe girişimi bu durumu taçlandırdı.

            Bu ekonomik başarılar bizzat küresel ekonomik sistem kapsamında gerçekleşmiş başarılardır. Bu sistem devam ettiği sürece rakamlar üzerinde ekonomi başarılıdır. En önemli özelliği de: Parayı çeken güçlü bir yatırım ortamı sağlaması, Sanayiyi kalkındırması, dış ticareti artırması (doğal olarak iç istihdamı fırsatları oluşturan) , girdileri yükseltmesi, öz kaynaklara yatırım yapması, yeni fırsatlar araştırması gibi…

            Ancak İslami kimlik sahibi bir milli lider (Ki kendisi aslen iktisatçı, İktisat Fakültesi mezunu) bilinir ki sonuçta başarıdan en çok faydalanacak olanın küresel sistem ve onun büyük balıkları(balina) olduğu bilinmektedir. Bu sistemin karşıtlarının ilk olarak faizleri düşürmekle başlaması zorunludur. Ta ki zenginlik ve para dağıtımında adalet sağlanabilsin.

            Bu durum Türkiye'nin batıyla ilişkili tabası olan, hipnozcu ekonomik tabakasından büyük balıkları endişelendiren hassas bir nokta. Bu durumda kendileri zarar görecek olsa bile mutlaka ekonomik savaşlar başlar.

            Aynen Mısır'daki işadamlarının Mursi'nin devrilmesi karşılığında ekonomik büyük zararlara hazır olmaları gibi.. Çünkü Mursi – kapitalist ekonomik sistem açısından temiz olsa ve onu tehdit etmeyi düşünmemiş olsa bile, onun sadece yolsuzluk menfezlerini kapatmış olması bile onlara ölümcül bir darbeydi- sistemin kendisini tehdit ediyordu. Aynen böyle de, çoğunluk sistemin kalması adına kendilerinin çok kayıplar vermesini önemsemez, çünkü sistemin devamı onlara kaybettikleri mallarının katlarca geri dönmesi anlamı taşır. Ezilenlerin kanları pahasına bile olsa… Doğal olarak onlar açısından insanların parasını yemek, adil bir sistemin inşasından daha iyidir.

  1. En küçük ekonomi öğrencisinin bilebileceği bu durumun Erdoğan da farkındaydı. O yüzden çatışma, akıllıca ve adım adım sistemi en az kayıpla değiştirmeye çalışan bir çatışma stratejisiydi. Türkiye ekonomik olarak güçlü ancak bu güç bir yandan yabancılara bağımlı, özellikle de iki konuda:

Birincisi: Arz talep borsasına tabi nakit para

İkincisi: Batı düşüncesine sahip Türk yatırımcılar ve batılıların kendileri.

Birinci konuda paranın değer kaybetmesi için borsada spekülasyon yapılıyor. Bu ekonomik sistem içerisinde paranın bizatihi kendisinin ticari mal olduğunu lütfen unutmayın… Piyasası durgun ve talep düşük olduğunda, para değer kaybeder. Bu süreç üretimi artı ya da eksi etkilemez ancak para biriminin değerini zayıflatır. (Bazen devletin kendisi, mallarını daha ucuza pazarlamak ve turizm gelirlerinden yararlanmak için para biriminin değerinin düşürülmesinden yararlanabilir)

İkinci konuda, sermaye kaçırılır, servetler yabancı para birimine çevrilir. Böylece yabancı para birimine talep artar ve yerli para birimine talep azalır. Lütfen talebin arttığı bu yabancı para biriminin aslında tüm dünyanın da bildiği gibi sadece basılı bir kâğıttan ibaret olan ve hiçbir değeri olmayan dolar olduğunu hatırlayın… Fakat onun esas gücü silah ve onu bir servet ve değer deposu olarak kullanan ve onunla başkalarının kaynaklarını ve emeklerini satın alan siyasetin gücünden kaynaklanıyor.

Yani Liranın değer kaybı Türk üretim gücünün zayıfladığı anlamı taşımıyor. Doların yükselmesinin Amerikan üretiminin arttığı anlamına gelmediği gibi. Aslında bu güç savaşı ve ekonomi de bunun bir parçası.

  1. Günümüz ekonomistleri tarafından sunulan çözümler, genel olarak bu faiz ekonomisi sisteminin çevresi kaynaklı çözümlerdir. En iyi anlamda bunlar yatıştırıcı çözümlerdir ve çoğunlukla ülkeyi yeniden aynı ekonomik sisteme döndüren çözümlerdir.

Bir süre önceki bir yazımda “medeniyet üçgeni” diye isimlendirdiğim bir olgudan bahsetmiştim: Para, Bilim, Silah… Milletlerin güçlü kalması, her bir unsurun diğerlerine hizmet etmesine bağlıdır. Eğer bir tanesi bozulursa, ulus dağılmaya ve işgal altına girmeye başlamıştır.

Burada kastedilen, Türkiye'deki mevcut ekonomik krizin çözümünün ekonomik bir çözüme dayanamayacağıdır. Gerçekte, Türkiye, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ülkenin bağımsızlığını koruması ölçüsünde bu krizden ve arkasındakilerden kurtulabilecektir. Yine Türkiye, Türk bilim adamlarının savunma ve saldırı silahları icat edebildiği, öz kaynaklara yatırımı iyileştirdiği ve geliştirdiği ölçüde bu krizden kurtulabilecektir.

Küresel ekonomik sistemi zayıflatma çabası sonuçta çatışma doğuracaktır. Zayıf olan taraf (Türkiye) bunu ertelemek isterken, güçlü olan taraf (Amerika) acele edip bu çatışma ile bu çabayı bastırmayı deneyecektir.

  1. Savaşlarda, milli kimliği ve dini ve ulusal ruhu harekete geçirmek gerekir. Erdoğan'ın şu anda yaptığı şey budur. Çünkü bu küresel ekonomik sistemin zayıf noktası, pazarlara ve tüketicilere sürekli ihtiyaç duymasıdır. Bağımsızlık, boykot, züht ve lüks tüketim yerine zaruri ihtiyaçlarla yetinmeyi bilme ve yerel ürünlere yönelme gibi basit şeylerle başlar.

            Bu durum birçoklarına olumsuz yansıyacaktır. Bu çoğunluk bir şekilde Batı ürünleriyle bağlantılıdırlar. Onlar anlık çıkarlarını bağımsızlıklarına, dini milli ve medeni duygularına feda etmedikçe bağımsızlık savaşının bir parçası olamazlar.

            İnsanlar gelecek gerçek savaşa hazırlandıkları, kendilerini fedaya hazır oldukları, bilimsel ve kişisel çaba harcadıkları ölçüde zafere ulaşacaklardır.

            En önemlisi, ülkenin kendi kendine yeterliliği konusunda gerçekleştirdiği kazanımlar ve küresel ekonomik sistemden çıktığı ölçüde… Bu durum ciddi bir propaganda, ve insanları ikna, medeni duygularını harekete geçirme, ve onur ve gurur kavramlarının anlamını kavratma konusunda çaba harcanmadan gerçekleşmez.

  1. Bunun sadece Türkiye'nin savaşı olmadığını söylemeye gerek yok. Fakat bu tüm İslam aleminin savaşı… Yine bu insanları iki bölüme ayıran bir savaş: Ümmetle birlikte ya da ümmete karşı… Arap baharı devrimlerinden bu yana manzara net, Ümmetle birlikte olan taraf net ve ümmete karşı olan taraf da net.
VİDEO HABER

Sahibinden 16 milyon TL'ye satılık ‘tarihi kilise’

Haber Ara