DİĞER İÇERİKLER

© Copyright 2023 - Timeturk İnternet Haber

Bu sitede yer alan tüm içerikler Timeturk'e aittir. Kopyalanması kesinlikle yasaktır.

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined variable: currency

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

A PHP Error was encountered

Severity: Warning

Message: Invalid argument supplied for foreach()

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

Müslümanlar ve Suriye rejimi

2011-08-16 17:03:05
Suriye’nin Kahraman Orduları
Suriye’de tanklar şehir ve kasabalara hakim yerlere yerleştirilmiş, düşman mahallelerinin bulunduğu yerlere top atışı yapıyor. Tankların hemen yanında kahraman Suriye ordusunun neferleri otomatik silahlar ve havan toplarıyla aynı yöne ateş ediyor. Bu manzarayı görünce, Gazze’yi bombardımana tabi tutan İsrail ordusunun hakim tepelerde şehri rast gele top atışına tutan tanklar geldi aklıma. Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Suriye görüşmesinden sonra Suriye ordusunun kahraman gazileri (!) tankların ve zırhlı araçların üzerinden zafer işareti yaparak şehirlerden ( sözde ) uzaklaştılar. İsrail ordusu da Gazze ve Lübnan’dan çekilirken aynı şekilde zafer işaretleri yapıyordu. Golan tepelerine zırhlı araçlar çıkamadığı için orayı İsrail’e hediye eden kahraman askerler ve komutanları düz ovada daha rahat bir manevra alanı yapacaklarını düşünerek düşman şehirlerine girmişlerdir. Top ve havan topundan sadece evler nasiplenmiyor, camiler ve özellikle minareleri de nasipleniyor. Buraya bu kadar zırhlı getirmişken minarelere nişan almamak eksik olurdu. Sırplar’ın Bosna ve Kosava’da yaptıkları gibi kahramanca (!) Müslümanlara karşı çarpıştılar. Hem şu anda zavallı Miloseviç gibi başkomutanlarının zindanda ölmesi de düşünülemez. Çünkü, dayıları çok güçlü. Geçenlerde öyle söylemişlerdi.

Kırk yıldır bu iç düşmanı bir türlü bitirememişlerdi. Düşmanın adı İhvan-ı Müslimin. Diğer bir deyişle Müslümanların kardeşi. Yani bizim kardeşlerimiz. Kahraman Suriye ordusu ve istihbaratı düşmana, yani Müslümanlar’ın kardeşlerine son darbeyi vurmakla meşgul. Hüsnü Mübarek ve adamları da aynı düşmanı Avrupalılar’a şikayet etmişti. “ Aman. “ demişti. “ Ben gidersem onlar gelir.” Zeynelabidin Bin Ali Tunus’ta onları şikayet etmişti. Halkını ve Avrupalıları uyarmıştı. Kaddafi de onları şikayet etmişti. “ Aşırı dinciler gelecek. “ demişti. Yemen’de Salih aşırı dincilerin geleceğini Batılılara şikayette bulunmuştu. Cezayir’de generaller ve Fransa, aşırı dinciler gelecek diye kahraman (!) orduyu halkın üzerine sürmüşlerdi. Hatta Türkiye’de 1990’ların başında aşırı dinciler gelecek diyen politikacıların ve sözde aydınların ( tetikçiler ) bazı kışkırtmalar yapmaları nedeniyle 28 Şubat’ı yaşadık. En son İranlılar veya İran muhibbanları da aşırı gruplar, selefiler, tekfirciler demeye başladı. Hepsinin ortak derdi maslahatları…

Evet, Suriye’deki son durum kısaca böyle.

Halk ayaklanmaları:Yeni bir Ortadoğu için...

Son haftalara kadar Türkiye, Suriye olaylarının bitmesi için bir orta yol bulmaya çalışırken, İran ve Hizbullah’tan Suriye’nin kanlı rejimini destekleyen açıklama üstüne açıklama geliyor. Oysa İran’ın en başından yapması gereken, bu kanlı rejimi desteklememekti. Suriye halkını kötü göstermek yerine, Suriye rejimini uyararak halkla uzlaşmasını sağlamada yardımcı olmak daha akıllıca olurdu. İran yönetimi ve hemen her ülkede bulunan sözcüleri Suriye halkının ayaklanmasını hemen Batı ve ABD’nin işi olarak göstermek için çırpınıp durdular. Oysa Osmanlı İslam İmparatorluğu yıkıldığından beri bu coğrafyada kurulan ülkeler, zaten Avrupalıların onayı ve himayesinde kuruldu. Suriye rejimi de dahil. Şayet bu coğrafyada bazı ülkelerde yakın zamana kadar askeri ayaklanmalar olmuşsa, ya Batılıların öncülüğünde veya onların sonradan verdikleri icazetle olmuştu. Batılıların İslam coğrafyasında en çok korktukları husus, Ortadoğu’da yeniden kurulacak Osmanlı İmparatorluğu benzeri bir devlettir. Böyle bir devletin kurulmaması için, Osmanlı sonrası kurulan devletler arasında halkların gidiş gelişini asgari düzeye indirmekten tutun, ülkeler arasına nifak sokarak, rejimlerini ırkçı, baasçı, sosyalist, laik gibi renklere boyadıklarını görüyoruz. Halklar arasında öğrettikleri yalan bir tarihle de köklü düşmanlıklar oluşturdular. Bu rejimlerin eliyle halkı baskı altına almış, fakirleştirmiş ve kişiliksizleştirmek için büyük gayret sarf ettiklerini gördük. Ortadoğu’daki son ayaklanmalar, Batılıların bu siyasetinin yavaş yavaş çöktüğünü ispatladı. Halk, bu kişiliksizleştirmeye karşı kimliğini yeniden bularak, yüz yıllık yarı müstemleke duruma karşı yüz yıllık bir çıkış yaptı. Batılılar bundan sonra halk ayaklanmalarını sulandırdıkça sulandıracaklardır.

Onlarca yıldır rejimlerinden kaçanlar, gidecek yerleri olmadığı için Avrupa’ya kaçmak zorunda kalmışlardı. Bu insanların şimdi ülkeleri üzerinde siyaset üretmeleri ve ayaklanmaya katılmaları beklenen, sağlıklı bir gidişattır. İran devriminin baş aktörü Ayetullah Humeyni’nin Fransa’dan geldiğini unutmayalım. Ayetullah Humeyni, sürgün yıllarında bir müddet Bursa’da kaldıktan sonra Fransa’ya gitmişti. Zamanın Fransız yöneticileri Humeyni’yi o zaman ABD’ye karşı korudular. Avrupalıların kendi aralarındaki çıkar çatışması nedeniyle bazı ülkelerin muhaliflerini kendi politikaları doğrultusunda bir araç olarak kullanmak için kendi ülkelerinde tutmaları veya sonradan sahiplenmeleri tabiidir. Önemli olan Müslüman aydın, düşünür ve liderlerin onların eksenine girmemesi. Avrupalıların ekseninden kurtulmak da son zamanlara kadar kolay bir iş değildi. Şu anda bu halk ayaklanmaları, Avrupalıların ezberini bozan; kendi piyonlarının gidişi, beklemedikleri ve öngörmedikleri bir anda ve çok hızlı bir şekilde gerçekleşti.

Bu düşünceden hareketle gerek Suriye, gerekse İran ve ona bağlı güçler, en başından beri İhvan’ı karalayan bir yol izlediler. Oysa İhvan’ı karalayacak elle tutulur hiçbir delilleri yok. Kaldı ki, Suriye’de ayaklanan halk sadece ihvan değil. İhvan, ayaklanan halkın bir kısmı. Suriye’de her kesimden ve her mezhepten halk sokakta. Gerçekle ilgisi olmayan zanlarını ulemaya kadar uzattılar. Suçlamanın ana nedeni ABD ile işbirliğine gidildiği ile ilgiliydi. Bunu kanıtlayacak zandan başka bir şey ileri sürmediler.

Suriye rejimini desteklemek uzun vadede kimseye bir şey kazandırmayacaktır

Geçenlerde İran haber ajansları Başbakan’ı Suriye olayları nedeniyle ağır bir dille eleştirmişti. Biz, Türkiye’nin komşularıyla geliştirdiği iyi ilişkilerin artarak devam etmesini canı gönülden istiyoruz. Ne Türkiye, ne İran , ne de başka bir Arap ülkesinin karşı karşıya gelmesini istemeyiz. Bunu ne isteyelim ne de temenni edelim. Ancak, Suriye’nin “ Biz terörist gruplarla savaşıyoruz.” yalanını bize anlatmaya çalışanlar da iyi biliyorlar ki, Suriye’nin içini ve içerde olan olayları biz de iyi biliyoruz. Terörist grup dedikleri halkın kendisi olduğunu herkes biliyor. Suriye yönetimini bu katliamlardan uzak tutmak hepimizin boynunun borcudur. Suriye devleti terörist öldürüyor diyenler, kendi siyasi çıkarları uğruna Müslüman bir halkın yavaş yavaş öldürülmesine yardımcı olduğunu bilmelidir. Her önünüze gelene batı işbirlikçileri demeye başlarsanız birileri de size aynı suçlamayı yapacaktır.

Türkiye son zamana kadar ( ve hala öyle ) hep İran’ın yanında yer aldı. Yalnız devlet olarak değil, halk olarak da yer aldı ve korudu. Türkiye’nin bu yaklaşımını çok doğru buluyorum. Ortadoğu’nun hiçbir ülkesine Batılı güçler girmemelidir. “Irak Kutsal Savaşı ve Almanlar” adlı yazı dizimde bu konuya geniş yer vermiştim. Ülkelerin yöneticilerine kalıcı insanlar olarak bakmıyoruz. Önemli olan halklarıdır bizim için. Halkların kardeşliği her şeyin üstündedir.

İranlı yetkililerin, Suriye olayları patlak verince, Türkiye’yi nasıl bir çırpıda sildiğini hayretle müşahede ettik.
Suriye’deki bu olayların başlamamasını canı gönülden isterdik. Suriye’deki olaylar başladığı zaman, İran’da Ayetullah Hatemi gibi aklı başında biri olsaydı, acaba bugün geldiğimiz noktaya gelir miydik? Şayet Hatemi gibi biri olsaydı Türkiye’deki gazetecileri doğrudan veya aracıları vasıtasıyla hedef alırlar mıydı? İran’da, siyasi çıkarları uğruna Müslümanlar’ın öldürülmesine seyirci kalmayacak aklı başında çok insan var elbette. Hala Suriye rejimini destekleyen ve ayaklanmanın arkasında başka güçler göstererek rejimin, katliamlarının haklılığını ispat etmede zorlananlar, İslam’a ve Müslümanlara yaptıkları kötülükleri ileride anlayacaklardır. Milyonlarca Suriyeliyi eşkıya gibi gösteren sabıkalı bir rejimi haklı gösterenler, rejimin sicilini çok iyi bildikleri halde rejimin yalanlarına hala yalan katıyorlarsa, bunların İslam adına nerede durduklarını artık merak etmiyoruz. Suriye rejiminin direniş gruplarına yardım ettiği, kolladığını ileri sürenler, acaba geçmişte Filistinli direniş gruplarına karşı işlediği cinayetleri neden hatırlamazlar? Filistin’deki birçok direniş gurubunu ve kamplarının yerle bir edilmesinde Suriye rejiminin başrolde oynadığını nedense kimse hatırlamak istemez? Suriye rejimi onlarca yıldır halkının önünde durmasaydı, bugün İsrail’in bölgedeki gücü bu noktaya ulaşır mıydı? Kendi topraklarını ve halkını savunmaktan aciz, bütün gücünü iç tehdit dediği halkına yönlendirmiş bir rejimin hala İsrail’le düşman bir rejim olarak gösterilmesi kimleri inandıracak?

Türkiye’nin PKK mücadelesini öne sürerek eleştiren Suriyeli yetkililer ve onların yandaşları PKK’yı zamanında Batılı güçlerle birlikte büyüttüklerini unutturmaya çalışıyorlar. Kendi ülkelerindeki Kürt kardeşlerimizin tamamı baskı altında yaşarken 350 bin Kürt kardeşimizin kimlikleri bile yok. Onların her türlü vatandaşlıktan mahrum olduklarını hiç dile getirmiyorlar. Türkiye, Kürt sorununu çözecektir. Ne Suriye ne de başka ülkeler bu kartı kullanacaktır. Türk, Kürk, Arap ve İranlı kardeşlerimizle bu bölge gelecekte savaşın değil barışın egemen olduğu bir saha olması bizim en büyük arzumuzdur.

Bazı “aracı” lar “ Bülent Arınç’ın İran - Suriye ittifakına karşı sözlerinin çok tehlikeli olduğunu söylüyor. İranlı yetkililer ve bir kısım İran medyası, Türkiye ve Türk medyası hakkındaki sözleri ve söylemleri çok daha kötü ve kabul edilemez. Sayın Arınç şayet açıklama yapmışsa, İranlıların açıklamalarından sonra yapmıştı.

Komşularımızla iyi ve kötü günde de komşu ve kardeş olmak

Biz Ortadoğu’da yanı başımızda olanların iyi günümüzde de kötü günümüzde de yanımızda olmalarını arzu ederiz. Ortadoğu’da kan nerede olursa olsun mutlaka durdurulmalıdır. Her zaman söylediğim gibi, akbabaları buraya çekmememiz gerekir. Ortadoğu’da istisnasız bütün ülkeler halklarının maslahatlarını önceleyen köklü reformlar yapmak zorunda kalacaklardır. Buna Türkiye de İran da dahil. Bu reformları geciktiren yöneticiler itibar kaybederek ülkelerinin karışıklık içinde kalmasının dışında, gidecek yerleri bile olmayacak. Bizler, yöneticilerin yaptıkları hataları, açık bir şekilde dile getirerek, Ortadoğu’da birbirimize şüpheyle, kin ve nefretle bakmaktansa, kardeşçe ve güvenle bakmayı öğrenmeliyiz. Bu nedenle şüphe uyandıran hareket ve faaliyetlerden kaçınmak gerekir. Unutmayalım ki, şu anda bile Suriye’de masum Müslümanlar hala öldürülüyor. Ortadoğu’da milyonlarca insan mülteci olarak Batılı ülkeleri tercih ediyor. Batıyı kötülerken ve eleştirirken kendimizi de bir öz eleştiriden geçirmemiz gerekir. Demek ki, hala halkımız kendi ülkesinde huzur bulamıyor. Bunları gidermek için çalışalım.
Yazımı bitirmişken en son aldığımız haberlerden biri, Suriye Donanması’nın Lazkiye’yi ve Lazkiye’de bulunan Filistin Mülteci Kampı’nı bombaladığıydı. Bombalamaya karadan tanklar da katılıyor. Şehrin şu anda yağmalandığı haberleri geliyor.
Diğer bir haber ise Suriye’de kendilerini “ Alevi “ olarak tanımlayanların rejimin ve yandaşlarının yaptıkları katliamdan beri oldukları ile ilgili açıklama. Bu açıklamayı olduğu gibi veriyorum.

“ Bu bildiriye imza atan bizler farklı siyasi akımlardan olup - tabi olunan mezhep esasına göre sınıflandırmayı kabul etmesek de- Alevi Toplumunun evlatlarıyız.

Bizler Suriye ulusal hareketinin evlatlarıyız. Tek mensubiyetimizin halk, vatan ve üzerinde yaşadığımız topraklaradır. Bizler kendimizi Suriye Halkı’ndan bir parça sayıyoruz. Onun lehine olan lehimize, aleyhine olan aleyhimizedir. Herhangi bir ayrım veya dışlamayı reddediyoruz.

Bizler hâkim rejimin öldürme, baskı, şehirleri basma, mahremiyeti ihlal, vatandaşları tutuklama, evleri sakinlerinin başlarına yıkma gibi işlediği eylemleri kınıyoruz. “

Aynı şekilde rejimin Suriye devrimine kalkan halkın evlatlarına yönelik ‘Selefiler, casuslar, pislikler, bakteriler’ gibi yalan suçlamalarını da kınıyoruz.

Vatandaşlara karşı şiddet kullanımını haklı göstermek için sahte hikâyeler ve öyküler uydurulmasını kınıyoruz. İlk günden bugüne Esad rejiminin işlediği katliamlar ve kışkırtmalara rağmen Suriye halkı barışçıl gösterilerden asla taviz vermedi ( Timeturk, 15.08.2011 ).”

Üçüncü önemli husus ise Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 15.08.2011’de Esad rejimine "Biz bugün, Suriye yönetimine buradan bir kez daha seslenmek istiyoruz: Sivil halka yönelik olan ve büyük şehirlerde ve şehirlerin içinde yoğunlaşan bu operasyonlar derhal durdurulmalıdır. Askeri mevcudiyet şehirlerden çekilmeli ve hayat bu anlamda normale dönmelidir. Eğer operasyonlar durmazsa, bundan sonra bu süreç üzerinde atılacak adımlar konusunda konuşulacak bir şey de kalmaz" dedi.
Suriye rejiminin Türk Dışişleri Bakanı ile görüştükten hemen sonra şehirlere yeniden girmesi ve halka karşı savaş gemilerini kullanması, kendine göre planlı ve net bir politikasının olduğunu ve bu politikadan ayrılmadığını gösteriyor.

Nusayri’lerin ortak bildiride Esad rejiminden ve yandaşlarından beri olduklarını açıklamaları, halkın selefi, tekfirci veya mikrop olmadığını, bu hareketin bir halk hareketi olduğunu ilan etmeleri, son anda da olsa önemli bir açıklamadır. Esad rejiminin ve İranlıların saldırıyı haklı göstermek için ileri sürdükleri en önemli argümanlarını onlar bile yalanladı.

Son olarak Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun operasyonların durmaması halinde, konuşulacak bir şeyin olmayacağını söylemesi, her şeyin artık eskisi gibi olmayacağını, Türkiye’ni ciddi bir adım atacağını anlıyoruz.
Beşşar Esad Şam’da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile 09.08.2011’de uzun bir görüşme yapmıştı. Görüşmede silahların en kısa zamanda susacağı izlenimi vermişti. Silahlar susmuyorsa, rejim kimlere güveniyor? Avrupalıların Türkiye gibi Suriye ile ciddi ticari ilişkileri var. Suriye’yi bir çırpıda silebilirler mi? Suriye’de baasçı ve işbirlikçi rejim giderse, yerine gelecek yeni yönetim İslami olursa, buna Avrupalılar razı olur mu? İran’a ilave olarak Rusya ve Çin rejimin gitmesine ne kadar razı olacak?
Bizim bildiğimiz asker askerle savaşır. Bu haydutlar, umarız en kısa zamanda askerce cevap alırlar.

Görüş Bildir Bizimle Paylaş