DİĞER İÇERİKLER

© Copyright 2023 - Timeturk İnternet Haber

Bu sitede yer alan tüm içerikler Timeturk'e aittir. Kopyalanması kesinlikle yasaktır.

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined variable: currency

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

A PHP Error was encountered

Severity: Warning

Message: Invalid argument supplied for foreach()

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

'Heykellerini dikelim'

2008-04-06 08:13:00

Sevgili okuyucular, bu hafta pazar sohbetinde, 4 Mayıs 2003 tarihli 'Heykellerini dikelim' başlıklı yazımı aynen yayımlıyorum. Yazımdaki eşhasa bugünkü aktörleri ilâve edebilirsiniz. Aradan 5 yıl geçmiş, lâkin ne yazık ki jüristokrasi cephesinde yeni bir şey yok. Eski hamam, eski tas...

Yazım şöyle: 

 'Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı sayın Sabih Kanadoğlu, Türk adliyesini ve yargısını öksüz bırakarak 20 Mayıs günü emekliye ayrılıyor. Keşke bir hafta daha hizmetini esirgemeden bizleri üzüntüye gark ederek 27 Mayıs'ta aramızdan ayrılsaydı daha anlamlı olurdu. Çünkü, 'parti kapatma geleneği' nin, demokratik dönemdeki bu başlangıç tarihi, sayın Kanadoğlu'nun jakoben misyonu ile 'tümüyle örtüşüyordu'. Vatanseverliğinden ve 'engin' hukuk bilgisinden hiç şüphe etmediğimiz sayın Kanadoğlu, sadece bir Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı değil, aynı zamanda 'Türkiye Cumhuriyeti Başsavcısı' idi. Her ne kadar, böyle bir kurum ve yetki, Anayasa'da da, yasalarda da bulunmamaktaymış... Ne gam!.. Sayın Kanadoğlu, R. T. Erdoğan Dâvası'nda 'kahramanca' mücadele verdi; hiç çekinmeden, korkmadan, hem Adalet Bakanı'nın, hem de mahallî Cumhuriyet Savcılarının yerini aldı.

Menemen doğumlu sayın Kanadoğlu, belki de o korkunç 'Kubilay Dramı'nın etkisiyle hep Cumhuriyet'ten ve devrimlerden yana oldu. Bu kavramlara karşı olarak düşündüğü AK Parti ve lideri hakkında bazen yetkisini de aşarak işlemler yaptı. Meselâ; 3 Kasım Genel Seçimleri'ne 10 gün kala 23 Ekim 2002'de AK Parti'nin kapatılması istemiyle dâva açtı. Ancak, ne yazık ki, bu konuda selefi sayın Vural Savaş kadar şanslı olamadı ve AK Parti kapatılacağına, O'nun da 'unutulmaz' katkılarıyla tek başına iktidara geldi... Şanssızdı; çünkü, 8 Eylül 2001'de, AK Parti'li kurucu üyeler için, muhterem validesinin de başörtülü olduğunu söyleyerek, Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı başvuru da reddedilmişti.

***

Değerli sosyoloğumuz ve yazarımız Taha Akyol, yanılmıyorsam, 'Jakoben/Jakobenizm' tâbirini Türk siyasî ilimler literatürüne kazandıran kişidir. Akyol, 'Jakobenizm'i, 'Fransız Devrimi'nin radikal kanadının, 'hürriyet' adına totaliter diktatörlük kurarak binlerce kafayı kesmesi' olarak anlatıyor. Sayın Sabih Kanadoğlu'nun saygıdeğer selefi eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı sayın Vural Savaş'ı her dinlediğimde, nedense, Jakobenizm'in teorisyeni 'Saint-Just'ün, asırlar öncesinde, yani 1790'lı yılların Parisi'nde, 'Concorde Meydanı'nda kurulan giyotinde kelleler kesilirken, 'Hürriyet düşmanlarına hürriyet yok!' diye bağırdığını işitir gibi oluyorum... Hele bu büyük üstâdın, darbeciler için el kitabı olabilecek değerdeki emsalsiz eseri -ki, 'Mein Kampf'a bile parmak ısırtabilecek- 'Militan Demokrasi'yi, Stephen King'e göndererek bir korku senaryosuna dönüştürebilsek, sinema sanatına ne kadar büyük bir katkıda bulunabilirdik, kim bilir?!.. Ben, gene de Spielberg'in son filmi 'Azınlık Raporu'nun yapılmasında, pek değerli Türk Jakobenizmi'nin, 'düşünce suçu' kavramında geliştirdiği yeni varyasyonların esintilerini hissediyorum.

Parti kapatma konusunda kesinlikle en şanslı olan bu kahraman kanun adamımız, hem RP'nin, hem FP'nin kapatılmasına o 'öpülesi' imzasını atarak, Cumhuriyetimizi 'irtica'dan kollamıştır.

***

Bu 'Cumhuriyet ve devlet âşığı' büyük hukukçularımız kadar 'Halaskâran-ı Hâkimân'dan olmasa da, Türkiye'de ve dünyada eserleri ve düşünceleri ile tanınan eski Yargıtay Başkanı sayın Doç. Dr. Sami Selçuk ise diyor ki: 'Yargıçlar, karar verirken, kendi inançlarına, ideolojilerine bir üçüncü kişi gibi yabancı ve yanlar üstü olmak, kendi benlerinden bağımsız ve bireyüstü, kısacası yansız ve kişisellikten arınmışlık ilkeleriyle donanmış olmak ve nesnel mantıkla karar vermek zorundadırlar. Yargıç, kendi ideolojisini, inancını yargıya karıştırdığı anda, salt hukukçu kimliğin yerini ideolojik kimlik almış, kendi ideolojisinin, kısaca kendisinin yargıcı olmuş demektir... Yargının işi yurdu ve ulusu kurtarmak değil, hukuku kurtarmaktır...' 

 Oldu mu şimdi sayın Selçuk?.. O zaman Yüksek Seçim Kurulu Başkanımız sayın Ahmet Tufan Algan, R. T. Erdoğan'ın seçime girmesi konusunda karar verirken, hiç 'devletin çıkarlarından ve Çanakkale'de onca şehit verilmesinden' söz edebilir miydi?!.. (Bu arada, ilgisi yok ama bizim R. T. Erdoğan Rize'li şehit torunu mu, yoksa Anzak askeri mi, anlayamadık!..) 

 Ya da, Yüksek(!) Adalet Divanı, yani halkımızın deyimiyle Yassıada Mahkemesi Başkanı -Jakobenlerimizin büyük büyük dedesi- sayın Salim Başol, rahmetli Başbakan Menderes'e 'Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor...' diyebilir miydi?!..

Yahut da, DGM Savcısı sayın Nuh Mete Yüksel, bendenizi genel başkanlık makamımdan, terör timiyle kaldırıp tamamen hukuka aykırı bir şekilde gözaltına alırken, müşterek dostumuz bir hukukçuya, 'Yahu ben de yanlış olduğunu biliyorum ama Genelkurmay Adlî Müşaviri Erdal Paşa, hiç değilse 24 saat gözaltında tutun, dedi' diyebilir miydi?!..

***

Sayın Nuh Mete Yüksel'in adı ne zaman geçse, her nedense aklıma ünlü Jakoben Marat gelir. Türkiye'de son 40 yılda olanların sebeplerini iyi tahlil edebilmek için 'Fransız İhtilâli Tarihi'ni okumanızı tavsiye ederim. En hızlı devrimci Marat ile Hugo'nun 'Sefiller'indeki polis şefi Javert'i karıştırınız; üstüne de biraz hukuk sosu dökünüz; bizim kahraman, vatansever, cumhuriyetçi sayın Nuh Mete Yüksel'i elde edersiniz. Orhan Veli'nin dediği gibi; 'Neler yapmadık şu vatan için!

Kimimiz öldük; kimimiz nutuk söyledik.'

Sayın Nuh Mete Yüksel de bu vatan için neler yapmadı ki!?.. Daha kurulmamış bir sigorta şirketinin ortaklarını,

MÜSİAD üyelerini suçsuz yere gözaltında tutup sonra beraatlerini seyretmek mi istersiniz; yoksa halkın oylarıyla seçilmiş genç bir kadının, Merve Kavakçı'nın geceyarısı evini basarak 'suç âleti' başörtülerine el koymak mı istersiniz? RP milletvekilleri hakkında 'idam talebi'nde bulunmak mı istersiniz? Daha sonra 'başka' eylemleri de oldu; lâkin bu özel eylemler bizi hiç ilgilendirmez. Keşke hukuka karşı daha saygılı olsaydı da, özel hayatında istediğini yapsaydı...

***

Cumhuriyet'i bir 'koruyanlar', bir de 'kollayanlar' vardır. Bizim bu yaşayan hukuk âbideleri 'kollayan' kısmındandırlar... Nâzenin Cumhuriyetimiz, 40 yıldır korunmaktan ve kollanmaktan, merhum Çetin Emeç'in çok kullandığı deyimle 'mıncık mıncık makarna' olmuştur. 

 Cumhuriyeti kollayanları sıralarken, değerli dostum ve büyüğüm eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden'i takdir ve tâzimle yâd etmeden geçemiyeceğim. Kendisine acaba Danton (aman sakın Dalton sanılmasın) rolünü versem, alınıp gene beni mahkemeye verir mi dersiniz? Bir gün bana Tokat Müftüsü'nün yeğeni olduğunu söylemişti (Bu müftüleri Diyanet'e şikâyet edeceğim). Son derece sempatik bir yargı adamımız olan sayın Özden'e buradan bâkî selamlarımı gönderiyorum.

 ***

AK Parti'ye açık teklifimdir: Madam Tussaud'un İngiltere'deki 'Mumya Müzesi'nin benzerini Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nün bahçesine kuralım. 'Cumhuriyetimizi koruyan ve kollayan büyüklerimizin' heykellerini yapalım. Önce 'İstiklâl Mahkemesi'nin değerli üyelerinin; sonra Yüksek Adalet Divanı Başkanı sayın Salim Başol' un ve Savcısı sayın Ömer Altay Egesel'in; daha sonra da sayın Yekta Güngör Özden (Danton), sayın Vural Savaş (Robespierre), sayın Sabih Kanadoğlu (Saint-Just) ve sayın Nuh Mete Yüksel (Marat)'in heykellerini dikelim...

Müzenin kapısında '29 Ekim 1933' levhası yer alsın. Açılışta 'yaylı sazlar kuarteti' konser versin ve müzede gece-gündüz 'Onuncu Yıl Marşı' çalsın... Mum heykellerin gözyaşları mutlaka belli olsun... 

 Bu 'devrim kahramanlarına' ne yapsak azdır!...

Özellikle AK Partililerin, kuruluş yıldönümlerinde, iktidara gelmelerinde büyük pay sahibi olan bu 'kahramanların' müzelerini ziyaret etmeleri boyunlarının borcu olmalıdır.

***

Şaka bir tarafa, ben bu hukukçuların hepsinin de çok vatansever olduklarına, Cumhuriyete ve Devlete gerçekten bağlı bulunduklarına inanıyorum. Ne yazık ki, bu vatanseverlik, bu milliyetçilik, bu cumhuriyetçilik, onların aldıkları yanlış kararlarla devlete ve millete zarar vermelerine manî olamamıştır. 

 'Yahu Hasan Celâl sen aklını mı kaçırdın?.. Bu 'zevat-ı kirâm'ın hepsi de çok 'değerli' hukukçular... Seni mahkemeye verirler; aleyhine dâva açarlar; tazminat ödersin, hapse bile girebilirsin!..' diyen dostlarıma iki cevabım var:

Birincisi, ben bu yazıyı gerçekten kişileri 'tahkir ve tezyif' için değil, bugüne kadar uygulanan ve hâlen de uygulanmakta olan yargı sistemini eleştirmek için yazdım. Bu, sadece bir mizah yazısıdır.

İkincisi, yok eğer ille de yazıda 'tahkir, tezyif' var diyenlere cevabım ise; Jakobenler galerisinin değerli üyesi Yargıtay 8. Daire Başkanı büyük şair ve mütefekkir sayın Naci Ünver (Desmoulins) ve içlerinde Malatya Lisesi'nden sıra arkadaşım 'vefakârlık timsali'(!) 

 Yusuf Kenan Doğan'ın da bulunduğu dört çok değerli Daire üyesinin emekli maaşıma koydurdukları haciz dolayısıyla, kimse bir şey alamaz!.. 

 Bu dünyada dikili ağacım hiç olmadı. Lâkin imanımı, dürüstlüğümü ve cesaretimi kimsecikler elimden alamadı. Ve, aslâ alamayacaktır!..'

RADİKAL

Görüş Bildir Bizimle Paylaş