DİĞER İÇERİKLER

© Copyright 2023 - Timeturk İnternet Haber

Bu sitede yer alan tüm içerikler Timeturk'e aittir. Kopyalanması kesinlikle yasaktır.

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined variable: currency

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

A PHP Error was encountered

Severity: Warning

Message: Invalid argument supplied for foreach()

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

Doğu mu, Batı mı?

2009-11-08 09:26:00

Sevgili okuyucularım, bu pazar sizlerle dış politikamızın istikameti üzerine yapılan yorumlar konusunda sohbet etmek istiyorum.
Osmanlı Doğulu mu, Batılı mı?
Efendim, evvelâ şu sorumu cevaplandırır mısınız? Osmanlı Doğulu mu yoksa Batılı mıydı? ‘Doğuluydu’ diye mırıldandığınızı işitir gibi oluyorum. Halbuki, Türkler Orta Asya’dan göç ettikten sonra yönlerini hep Batı’ya çevirmişlerdir. Osmanlı Devleti de daha İstanbul’u, Trabzon’u ve Anadolu’nun önemli bir kısmını hudutları içerisine almadan Rumeliyi, Balkanları fethetmiştir. Osmanlı’nın Avrupa’daki toprağı, Cumhuriyet Türkiyesi’nin toprağından fazla olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu da 19. asırda, İngiltere, Rusya, Fransa, Avusturya gibi Batılı düvel-i muazzamadan (büyük devletler) birini teşkil etmiştir.
Peki o halde Osmanlı Batılı mıdır? Kültür zenginliği ve mânâ âlemi bakımından Batılı da değildir. Osmanlı, bir ‘cihan devleti’dir. Coğrafî tariflerin dışında ve üstünde kalan cihanşümûl bir medeniyettir. Bu medeniyet, İslâm’ın zirveye ulaştığı bambaşka bir âlemdir ve aslâ coğrafya ölçülerine sığdırılamaz.

Batılılaşma ve Türkiye
Efendim, Osmanlı’nın inkırazından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti de, Osmanlı gibi yüzünü Batı’ya döndü. Zira, kolonyalizmle palazlanan Batı ‘akıl çağı’nı yaşıyor; bilim ve teknikte hızla ilerliyor ve piyasa ekonomisiyle zenginleşiyordu. ‘Doğu’ ise boynu bükük kalmıştı. Cumhuriyetin tercihi ve modernleşme yönü yanlış değildi ama devrimci tepkiler bizi kendi medeniyet kaynağımızdan uzaklaştırıyordu.
Bir taraftan, körükörüne Batı hayranlığı, âdeta bir aşağılık kompleksi gibi yabancılaşmaya başlamış aydınımızı esir alırken; diğer taraftan merhum Üstâd Necip Fâzıl’ın ‘Büyük Doğu’su kendi medeniyetimize sahip çıkılması gereğini bize hatırlatıyordu. Yeni nesiller, ‘Frenk mukallitliği’ ile tepkisel muhafazakârlık arasında sıkışıp kalıyor, iki ucun dışında ılımlı tercihler ortaya konulmaya çalışılıyordu. 

Dış politikada saplantılar
Efendim, tek parti döneminin dış politikası son derece pasif ve tutucu olmuştur. Atatürk’ün Nutuk’ta tarifine rağmen Şeflik Dönemi’nde Mîsâk-ı Millî ters yorumlanmış ve ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ vecizesi pasivizme gerekçe yapılmaya çalışılmıştır. Böylece, Atatürk’ün bazı çıkışları haricinde, tek parti döneminin dış politikası, Batılı olma iddiasındaki bir Balkan ve Ortadoğu ülkesinin çerçevesini geçememiştir.
Batılı olmak, Doğu’dan kopuş şeklinde anlaşılmış; bu kapalı dönemde Türkiye, İslâm ve Türk dünyasından uzakta kalmıştır. 1950’den sonraki demokratik dönemde Batı ile ilişkiler sağlamlaştırılırken, Türkiye öncekine göre daha aktif bir dış politika uygulamaya çalışmıştır.
Bu arada, merhum Özal’ın bütün dünyayı kapsayıcı ve aktif dış politikasını da
unutmamak gerekir. 

Dış politikada ‘altın devir’
Efendim, AK Parti İktidarı’nın 7 yıllık icraatı birçok bakımdan tenkit edilebilir. Benim de özellikle 1 Mart Tezkeresi dolayısıyla iktidarı sert şekilde eleştirdiğim hatırlanacaktır.
Lâkin, bu 7 yıllık dönemde, Türkiye’nin, dış politika bakımından tarihinin en aktif ve parlak devrini yaşadığı, insaf sahibi herkesin kabul etmek zorunda olduğu bir hakikattir.
Sadece şu son bir aylık dönemde, 1938-1950 arasındaki Şeflik yönetiminde yaşananın toplamından ve Demirel’in ortalama bir yıllık iktidarından misliyle fazla dış politika icraatı gerçekleştirilmiştir.
Türk dış politikasının bu ‘altın devri’nde, Türkiye ilk olarak büyüklüğünün farkına varmış; ‘merkezî’, hattâ ‘küresel’ bir güç olduğunun şuuruyla dünyanın en önemli ve itibarlı devletlerinden biri hâline gelmiştir.
Bu dış politikaya imza atan Başbakan Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Gül’ü ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nu candan tebrik ediyorum. 

Ne Batı, ne Doğu, merkez Türkiye
Efendim, Başbakan ve Dışişleri Bakanı’nın son günlerde Suriye, Irak, Pakistan ve İran’ı ziyaretleri; bu arada İsrail ile olan gerginliğin devam etmesi, bizim bazı ABD/AB kurgulu yabancılaşmış aydınları ve bazı Batılı yorumcuları, ‘Türkiye Doğu’ya kayıyor’ diye endişeye düşürdü.
Halbuki, Türkiye’nin, başta ABD olmak üzere AB ve Batı câmiası ile ilişkileri de gittikçe
artan bir yoğunlukla devam ediyor.
Türkiye, hiçbir yöne kaymıyor. Zira, Türkiye artık kendisi ‘merkez’ bir ülke... Hiçbir blokun, gücün ve devletin yönlendirmesine ve himayesine ihtiyacı yok.


Görüş Bildir Bizimle Paylaş