DİĞER İÇERİKLER

© Copyright 2023 - Timeturk İnternet Haber

Bu sitede yer alan tüm içerikler Timeturk'e aittir. Kopyalanması kesinlikle yasaktır.

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined variable: currency

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

A PHP Error was encountered

Severity: Warning

Message: Invalid argument supplied for foreach()

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

Meclis’teki partiler aslında ne istiyor?

2011-10-02 08:00:02
Dün Meclis’in açılışıyla Türkiye yeni bir döneme adım attı. Öyle gözüküyor ki bu dönem birçok alanda hepimiz için bir başlangıç olacak. Meclis’in BDP’nin katılımıyla açılması tabii ki barış umutlarını artırıyor. İçinde bulunduğumuz dönem, bölgesel ve küresel birçok faktörün sürece etki edeceği, yönlendireceği kaotik bir yeniden yapılanmanın tarihi olabilecek kadar önemli.

Şimdi, önümüzdeki günler için, Meclis’teki partilerin sürece nasıl cevap vereceğine bakalım. Birincisi sürecin en önemli dinamiği tabii ki iktidar partisi; burada hem Başbakan hem de parti yönetimi ve tabanı yeni bir başlangıç yapmak istiyor. Çünkü yeni Anayasa talebi, özünde bir yeni başlangıç talebidir, bir kopuştur. Bir kere şu tespiti yapmamız gerekir diye düşüyorum; 21. yüzyıl, 19. ve 20. yüzyılda ulus-devletler paradigmasını oluşturan bütün ideolojilerin ve bu ideolojilere dayalı siyasi anlayışların, siyaset yapış tarzlarının bittiği bir zaman. Bu yüzyıllık ‘bitişi’ bugün Meclis’i oluşturan siyasi partiler içinde yalnız AK Parti’nin kısmen okuduğunu söyleyebiliriz. Dün Meclis’te Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün açılış konuşmasına dikkat ettiniz mi? Gül, ekonomiden yeni Anayasaya, dış ilişkilere ve Kürt sorununa kadar aslında demokratik bir muhalefetin söylemesi gereken çok önemli hususlara işaret etti. Örneğin 1 dolarlık bir ihracat için 85 sentlik ithalat yapmanın sürdürülemez olduğunu söylerken de barış için atılacak adımlara ve yeni Anayasa sürecine vurgu yaparken de hem süreci anlattı hem de iktidar partisinin eksik bıraktığı yerleri gösterdi. Ancak bugün Meclis’teki muhalefetin bu yeterliliğe bütün bu süreçte erişemeyeceğini söyleyebiliriz.

Bunu örneklemek için iki alana bakmamız yeterli olur: Birincisi Türkiye’nin değişen dış politikası ve Ortadoğu’daki değişime müdahalesi. İkincisi ise, bürokratik-askeri oligarşinin tedrici geriletilmesi ve iktidarın sivilleşmesi aşamasına gelinmesi. Dikkat ediyorsanız bugün ‘eski’ oligarşik yapının tüm unsurları ve aparatları, son zamanlarda, askeri vesayetin geriletilmesi kadar Türkiye’nin dış politikasına da karşı çıkmaktadır. Onlara göre Kaddafi, emperyalistlerin hedefi bir mazlum, Esad’da halkını emperyalist ajanlardan ve terörden koruyan son bağımsız liderdir.

Bugün Meclis’te ‘demokratik’ bir muhalefetin yapıcısı olacağını iddia eden CHP’den İttihatçılar’ın oyduğu ağaç kovuğunda saklanıp Japon askerleri gibi soğuk savaşın bittiğini hâlâ göremeyen beyaz Türk soluna kadar çok geniş bir kesim, bu iki temel konuda, en ufak ayrıntıya kadar hemfikirdir. İşte bundan dolayı CHP ve benzerleri, bu süreci resmileştirecek ve kurumsallaştıracak yeni Anayasa’yı hiç istememektedirler. CHP, tabii ki demokratikleşme ve buna bağlı yeni Anayasa talebi karşısında açıktan duramayacaktır. Ama engellemek ve süreci uzatmak için her şeyi yapacaktır.

BDP nasıl fiili ‘ana muhalefet’ olur

Şimdi gelelim BDP’ye... BDP, eğer bu süreci okursa Meclis’in fiili olarak ana muhalefet partisi olmaya adaydır. Ancak, BDP’nin de şunu görmesi gerekir: Önümüzdeki süreç, ekonomik küreselleşmenin bittiği siyasi küreselleşmenin başladığı bir dönemdir. Ülkeler arasındaki siyasi ve ekonomik farklılıkların giderek eridiği, ulus-devletlere dayalı sermaye birikim paradigmasının bitmeye yüz tuttuğu bir yerdeyiz. Bu anlamda, temsili demokrasiyi aşacak yeni bir demokrasi -hadi demokratik özerklik diyelim- bir ulusun ve onun devletinin sınırlarının içinde olabilecek bir ‘şey’ değildir. Zaten buraya Mao’nun ,stratejik savunma, denge, saldırı gibi ulusal halk savaşı taktik evreleriyle de varılmaz.

Bu anlamda BDP’nin hem şu Arap Baharı sürecini yanlış okumaması hem de kendisini 20. yüzyılın ikinci çeyreğinde sanmaması gerekir. Mao ve arkadaşları ÇKP’yi 1921 yılında kurdu. Woody Allen’in son filmi ‘Paris’te Gece Yarısı’ fantastik güzel bir öykü. Filmin kahramanı Paris’te, bir gece yarısı, aniden 1920’lere döner. Orada Picasso’dan Hemingway’a, Dali’ye kadar 20. yüzyılın sanatını belirleyen dâhilerle karşılaşır ve aslında o dönemin şimdikilerin sandığı gibi ‘altın çağ’ olmadığını, tarihi yapan kahramanların oldukça sıradan, insani sıkıntılar içinde boğuştuklarını görür. Bir nehirde bir kere yıkanılır; bugün eğer Mao’nun ÇKP’yi kurduğu 1920’li yıllara bir gitseniz ve küresel piyasa ekonomisine orkestra şefliğine soyunmuş bir ÇKP’nin olduğu dünyada Mao’ya halk savaşının hâlâ geçerli olduğunu anlatmaya çalışsanız acaba sizi neyle kovalardı merak ediyorum.
Görüş Bildir Bizimle Paylaş