DİĞER İÇERİKLER

© Copyright 2023 - Timeturk İnternet Haber

Bu sitede yer alan tüm içerikler Timeturk'e aittir. Kopyalanması kesinlikle yasaktır.

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined variable: currency

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

A PHP Error was encountered

Severity: Warning

Message: Invalid argument supplied for foreach()

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

Kerhen bir yazı

2010-06-07 22:51:00

Mavi Marmara Gemisine yapılan saldırılar ilgili bir yazı yazmak için kendimi ne kadar zorladıysam da olmadı, bir türlü yazamadım. Çünkü kelimelerimi yitirmiştim. Şimdi siz söyleyin bana hangi kelimeler anlatabilir yaşananları? Bu sebepten okuyucunun affına sığınarak eskilerden bir yazıyı gündemi bir yönüyle ilgilendirdiği için yardıma çağırıyorum.

 

 

TÜRKÇE OLİMPİYATLARI BAĞLAMINDA KÜRD MESELESİ*

 

Gülen cemaatinin organize ettiği Türkçe Olimpiyatlarının yedincisi geçtiğimiz günlerde geniş katılımlarla gerçekleştirildi. Ülkenin elit kesimleri artık devasa bir güç anlamına gelen cemaatin bu organizasyonunda görünür olabilmek adına büyük gayretler gösterdi. Buna karşın yine geçtiğimiz haftalarda Türkiye'de uzun zamanlardır süren Kürt meselesi hakkında “iyi şeyler olacak” intibası uyanmış ve çözüme dair umutlar geliştirilmişti. İlginçtir ki aynı ülkenin kurucu iki unsurundan biri kendi dil ve kültürünün geliştirilmesi adına olimpiyatlar düzenlerken ve bu organizasyon devletin en üst düzeyinden hüsnü kabul görürken diğer kurucu unsur hala oluşturulmuş olan sanal ve yıpratıcı sorunlarla boğuşmaya devam ediyordu. Kültürel ve etnisiteye dayalı bir kapitalizm yaşanıyor adeta ülkede. Devasa zengin fakir ayrımı gibi hâkim ırk ile bastırılmış ırk arasındaki kapanmaz çelişkiye şahitlik ediliyordu.

 

Türkçe olimpiyatlarının dini bir cemaat tarafından organize edilmesi farklı okumalara tabi tutulabilir elbette. Neticede dini ve milli iki ayrı kimlik bir organizasyonda buluşuyorlardı. Burada hangi kimliğin hangisine eklemlendiği veya bir eklemlenmenin olup olmadığı tartışılabilir. Ama Türkiye'deki İslamcılık anlayışlarına bakıldığında dinin milliyete eklemlenmesi ile milliyetin dine eklemlenmesinin mümkün olabildiğini müşahede edebiliriz. Dinin ve etnik kimliğin birbiriyle çatışan iki ayrı alan olmadığını, bu kimlikler arasında ciddi bir geçişkenlik olduğu fikri klasik İslamcılık anlayışıyla beslenen cemaat yapılarında zaten mevcuttur. Bu durum, kendisini anılan olimpiyatlarda ziyadesi ile belirginleştirmiştir.  Anlaşılması gereken husus olimpiyatları ortaya çıkaran iradenin bilinçaltında yatan emperyal dürtülerdir. Tamamen kültür taşıyıcılığının/ihracının yapıldığı olimpiyatlarda bir etnik kimliğin kendi kültürünü diğer etnik gruplara mensup insanlara dayatması emperyal emeller haricinde düşünülemez. Hele başka bir ülke insanına kendi milli marşını ezberletip, okutmak ve bunu bir övünç meselesi haline dönüştürmek ciddi bir psikolojik durumdur.

 

İllerimizin kültürel zenginliğinin ifadesi olan halk oyunlarını icra etmeye çalışan yabancı öğrenciler giydikleri yerel kıyafetler içerisinde adeta farklı bir kimliğe de bürünüyorlar ve birer mutantı andırıyorlardı. Zira her kültürel kalıp kendi insanı üzerinde güzel durmaktadır. Başka kültürlerin insanlarına giydirilen her yabancı kalıp iğreti duracaktır. Tarihte halkların Müslümanlaşmasında İslam o toplumların kendi kültürleri içerisinde var oluyor ve fatih devletler kendi kültürlerini yeni topluma dayatmıyordu. Hatta bazı araştırmacılara göre İslam'ın yayılmasındaki temel etkenlerden birisi de, Müslüman toplumların başka toplumlara kendini dayatmayıp, kendi kültürlerini yaşama serbestiyeti sağlamasıydı.  Hatta bazı mezhep ve tarikatlar, içerisinde yaşadıkları toplumun kültürel kodları ile teşekkül ediyorlardı. İslam fıkhında bile yerel ve geleneksel unsurlar varlıklarını hissettiriyorlardı. Günümüzde ise Müslümanların oluşturdukları organizasyonlar kendi kültürlerini başka toplumlara empoze etmenin sevincini yaşamaya çalışmaktadırlar.

Bu yaklaşım “ötekileştirme” mantığının tam karşısında yer alan “kendileştirme” anlamına gelmektedir ki, her iki yaklaşımda hakikat nazarında sapkınlıktır.

 

Osmanlı imparatorluğunun çökmesi ile birlikte imparatorluk toprakları kendi bağımsızlıklarını ilan eden devletlere dönüştü. Lakin Osmanlıcılık hiçbir zaman Türkiye'deki İslamcı cemaatlerin hayal ve ruh dünyasında varlığını kaybetmedi. Hatta bu düş günümüz itibariyle ilkel ve geri kalmış bir milliyetçiliğe evrilmiş durumdadır. Kendini insanlığa dayatma ve insanlığı kendileştirme diyebileceğimiz bu isterik ruh hali ne yazık ki çok geniş kesimler tarafından destek görmektedir. Olimpiyatlar özelinde bu tespitin doğruluğunu yapmak mümkündür.

 

Siyasetin İslamcı, sağcı ve solcu cenahları arasında ortak bir payda oluşturan Türk kültür taşıyıcılığı anlayışı bu kliklerin tüm farklılığına rağmen belirleyici ve temel rengi olmuştur. Hatta bu kabulleniş sadece siyaset dünyasıyla sınırlı kalmamış, iş adamları, bilim insanları, sanatçılar (!), medya mensupları arasında da ciddi bir uzlaşma malzemesi olmuştur. Ayrıca tüm bu yaşanılanları son zamanlardaki “21. yüzyıl Türk yüzyılı olacaktır” tezleriyle beraber okumak daha anlamlı olacaktır şüphesiz.  

 

Yukarıda ifade ettiğimiz dinin mi etnisiteye yoksa etnisitenin mi dine eklemlendiği meselesini olimpiyatlarda verilen Gaspıralı İsmail ödülleri üzerinden de okumak mümkündür. Ödüle adını veren Gaspıralı İsmail kendi zamanının entelektüel geleneklerinin de etkisiyle milliyeti dine öncelemiş, Avrupalılaşmayı ülkü olarak ittihaz eylemiş, dinin eğitimdeki yerini tartışmaya açmış ve Türk dilinin birlik fikrinin savunuculuğunu yapmıştır. Aslında Gaspıralı İsmail her ne kadar Türkçü bir zihne sahipse de İslamcı bir zihin dünyası da mevcuttur. Ama belirgin olan etnik kimliğidir. Dolayısıyla adına ödül verilen bu tarihi şahsiyet bağlamında bile Gülen cemaatinin ve Türkiye'deki İslamcı cenahın hâkim anlayışının kodları çözülebilir. 

 

Bu olimpiyatların Kürt meselesi ile ilintisine geldiğimizde aslında durum acıklı bir hal almaktadır. Zira bir dile ve ırka tanınan tüm ayrıcalıklar ile yıllarca varlığı dahi kabul edilmemiş bir dil ile ırkın yaşadıkları arasındaki uçurum tam da Kürt sorununun adı ve sebebidir.  Dili ve kültürü yaşamak insan için kendisini yaşamak anlamındadır. Ve Türkiye'de asıl unsurlardan olan Kürtler çok uzun yıllar boyunca kendilerini yaşayamadılar. Kendi kültürlerini ve dillerini yaşama imkânlarından sürekli mahrum edilen bu halk asimilasyon, zorunlu göç ve aşırı şiddet ile yüz yüze getirildi. Bu bakış açısını anlayabilmek için “ATATÜRK DÖNEMİNDE BÖLÜCÜLÜK VE BÖLÜCÜLÜĞE KARŞI TBMM'CE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ” isimli bir makale yazan Yrd. Doç. Dr. Öğ. Bnb. Suat AKGÜL’ ÜN, yazısındaki Kürt meselesine ilişkin genel paradigmayı yansıtan bir maddeye atıf yapmak yeterli olacaktır.

 

“Türk ve Kürt diye adlandırılan insanların aynı soydan geldikleri bilimsel olarak ortaya konmalıdır.” (Genelkurmay askeri tarih ve stratejik etüd başkanlığı yayını Kasım 1999 Sayfa 59-69)

 

Evet, yalnızca bu madde bile bugün yaşanılan ve birçok acıya mal olan Kürt meselesinin temelinin ne olduğu hakkında bir fikir vermektedir. Tekrar başa dönüp din ve milliyet arasındaki ilişki bağlamında Kürtlere bakmamız da gerekmektedir. Milliyet ve din birlikteliği meselesinde de Kürtler hala bir açmaz içerisindeler. Türkiye'deki Müslüman Türkler kendi dini kültürel/etnik kimlikleri arasında bir çelişki görmezlerken Müslüman Kürtler açısından durum bunun tam tersi vaziyettedir. Kürtler için ya Müslümanlık ya Kürtlük söz konusudur. Anılan iki kimliğin mezcedilmesi söz konusu değildir.

 

Bu paradigma hem Türk milliyetçileri hem de Kürt solu açısından doğrudur. Zira Türk milliyetçileri İslam'ın Kürtlük ile paralel olmasını ırkçılık olarak niteleyip, bunu Kürt meselesinin üstünün örtülmesi amacına matuf olarak kullanırlarken, Kürt solu ise dinin uluslaşma sürecinde bir engel olduğu ve ulusal kimliğin inşasında dinin belirleyici bir motif olamayacağını dile getirirler. Tabi buna solun klasik din algısını da eklemek gerekmektedir. Türk milliyetçileri ile Kürt solunu aynı düzlemde buluşturan bu olgu Müslüman Kürtlere de sirayet etmiştir. Ne yazık ki bahsedilen algı/anlayış Müslüman-Kürt çevrelerince de böyle anlaşılmaktadır. Bu durum sosyolojik bir incelemeyi gerekli kılmaktadır. Lakin yeni nesil Kürt Müslüman ve entellektüelleri artık kendi inançlarıyla milliyetleri arasında derin paralellikler kurmayı öğrenme düzeyine eriştiler. Bu paralellikler arttıkça istemlerde artacaktır kuşkusuz.  Bu istemler noktasında devletin eşitlikçi ve adilane tavır takınması, imkânlarını bu istemlerin gerçekleştirilmesi adına seferber etmesi gerekmektedir. Din ve milliyet arasında bu paralellik inşa edilirken dikkat edilmesi gereken şey Kürtlerin de kendilerini ve kültürlerini başkalarına dayatma psikolojisine ve anlayışına yakalanmamalarıdır.

 

Ülkenin akil insanları bu olimpiyatları izlerken tüm tarihi kritik etmelidirler. Zira yakın dönemimizin siyasal duruşunun tamamı bu olimpiyatlar üzerinden okunabilmektedir. Hatta Türkçe olimpiyatları üzerinden sistem ve insani duruş eleştirisi yapılabilmelidir. İsmini hatırlayamadığım bir şair şöyle diyordu “birini sevdiğini söyleyipte başkalarına sevgi emareleri göstermeyen kişi yalancıdır. Zira sevgi sirayet edicidir. Seven sevdiği üzerinden sevgisini tüm varlığa sirayet ettirir.” Bu söz bağlamında organizasyona baktığımızda katılımcıların özellikle de siyasetçilerin Türk kültürünü yaşatma adına duydukları sevinci Kürt kültürünün yaşayamamasına duydukları üzüntüye dönüştürmeleri gerekmektedir. Türkiye bunu başardığında gerçek barışı ve sosyal adaleti sağlamış olacaktır.

 

Hâsılı kelam, Türkçe Olimpiyatları bağlamında Kürt meselesini okumak ve anlamak mümkündür. Bu olimpiyatlar aynı zamanda mevcut sorunun adını ve çözümünü de kendi içinde barındırmaktadır. Türkçe Olimpiyatlarının felsefesi ile Kürt meselesi arasındaki geçişkenliği, ayniliği ve değişkenleri anlamak kardeşlik, eşitlik, duygudaşlık, adalet gibi birçok değerlerimizi de sorgulamamıza olanak sağlayacaktır.

 

Kürt meselesi, bir dil için olimpiyat düzenlerken bir dilin yasaklanmasıdır.

 

*bu yazı geçtiğimiz sene Türkçe olimpiyatlarının finalleri vesilesiyle yazılmış ve timeturk sitesinde yayınlanmıştı.

Görüş Bildir Bizimle Paylaş