DİĞER İÇERİKLER

© Copyright 2023 - Timeturk İnternet Haber

Bu sitede yer alan tüm içerikler Timeturk'e aittir. Kopyalanması kesinlikle yasaktır.

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined variable: currency

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

A PHP Error was encountered

Severity: Warning

Message: Invalid argument supplied for foreach()

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

HER KÜRT ASKER DOĞAR

2010-07-23 17:26:00

Tarihten tevarüs edilen, devletin kendine biçtiği ve tebaasına da yansıtmak istediği bir model olarak “her Türk asker doğar” retoriğinin Türk halkını getirdiği yer ortadadır.

Militarist bir devletin militarist bir akla ve reflekse sahip halkı.

Bu halk hayatı ve olayları askeri bir mantık sığlığı içerisinde algılar ve bu algı doğrultusunda tepki oluşturur.
Böyle olmasa idi “imani bir haz, ibadi bir görev bilinci” içinde sergilenen linç görüntülerine şahitlik etmezdi gözlerimiz.

Seksen küsür yıldır devlet eliyle işlenen onca toplu ölümler, sürgünler ve asimilasyonlar nasıl meşru bir çerçeve içinde algılanabildi?

Devlet en başta halkının zihnini tahrif ettiği için suçludur. Halkını mankurtlaştırdığı, düşünemez, muhakeme edemez hale getirdiği için kusurludur.

Türkiye cumhuriyeti bir imaj devletidir ve halkta bu imaja göre manipüle edilmiş, sahte gerçeklikler ve sorumluluklar kazandırılmış sığ kalabalıklardır.

Cumhuriyet projesi halkın, devletin modeline dair katkıda bulunduğu bir süreç değildir. Aksine devletin kendisini halka rağmen halka dayatmasının adıdır cumhuriyet. Burada halk belirleyen değil belirlenendir.

Bu belirleyen-belirlenen ilişkisinde devlet gerçekten büyük bir başarı elde etmiş ve kendi halkının zihnini distopik yapıtlarda olduğu gibi çelebilmiştir. Bugün Türkiye’nin devlet ve halk münasebetleri ile George Orwell’ın “1984” isimli romanında parti-halk ilişkileri birbirlerine çok benzemektedir.

Toplum ile gerçeklik arasına devlet tarafından farklı yollara mesafe konulabilir. Her devlet bir değerler hiyerarşisi oluşturur ve toplumunu bu değerler doğrultusunda inşa eder. Türkiye Cumhuriyetinin hangi değerler üzerine inşa edildiği ise bugün geldiğimiz vasatta kendisini açıkça göstermektedir.

Baskıcı ve hakikati örten bir devlet ile aynı baskıcı reflekslere sahip bir halk gerçeği var önümüzde. Çünkü “her Türk asker doğar”.

Askeri mantığın tüm sosyal kurumlara ve tüm toplumsal dokuya egemen olduğu bir düzlemde militarist çözüm önerilerinden başka reçete sunmak mümkün müdür?
Bunun için her seferinde “topyekûn mücadele, terörle mücadelede kararlılık” gibi resmi açıklamalar ile ölen çocukları için “vatan sağ olsun, bir çocuğum daha var onu da yollarım” türünden sözde sivil tepkiler verilir.
Toplum şiddetin diline mahkûm edilmiş ve şiddetten başka bir şey düşünemez olmuştur. Ölüme susamış bir hale gelindi adeta. Hayat ölüm üzerinden okunmaya başlanmıştır. Biraz daha ölüm, daha çok ölüm…

Evet, “her Türk asker doğar” . Bu sloganın var ettiği psikolojik durum sayesinde koskoca bir toplum asla bozulmayan derin bir sessizliğe büründürüldü.
Öylesine efsunlu bir slogan, toplumu hipnotize eden öylesine güçlü bir aldatıcı ki bu slogan toplumsal barışın gerçekleşmesi önünde en büyük engeli temsil ediyor adeta.
Türk halkı ilk önce kendisini aldatan, kendisine ancak ölebildiği kadar değer veren ve gerçeği kendisinden büyük bir ustalıkla gizleyen bu devlet geleneğinden hesap sormalı ve “her Tür asker doğar” klişesini reddetmelidir.
Son zamanlarda yükselen şiddet dalgası gittikçe Kürtleri de “askeri mantık” çerçevesinde düşünmeye sevk ediyor.
Türk toplumunun uzun yıllardır maruz ve mecbur bırakıldığı militarist ahlak ve akıl yapısına Kürtler de teslim edilmek isteniyor.

Yakında “her Kürt gerilla doğar” lafları tedavülde dolaşırsa kimse şaşırmasın…

Kürtler cumhuriyet tarihi içerisinde şiddete son kerte ve nefsi müdafaa aracı olarak yaklaşmış ve silahı bir hak arama mücadelesi olarak sadece son çare de meşru görmüştür.
Gelinen nokta da ise sadece PKK’nin gerçekliğine hizmet eden,  Kürtlerin geneli için hiçbir anlam ifade etmeyen bir şiddet anaforuna hapsolunduk.

Devlet kendi tebaasını ideolojik formasyonlar ve retoriklerle nasıl dizayn ettiyse PKK’de aynı şekilde Kürt halkını şiddetin dilini kullanarak kurgulamak istiyor.
Bu durum, yani zihinsel kodları militarist söylemlerle oluşturulmuş bir Kürt halk gerçeği en fazla bugünkü Türk halk gerçeği ile müsavi olacaktır.

Peki, o zaman sormak gerekmez mi her şey böylesine şiddete susamış bir toplum yaratmak için miydi?

Kim ne derse desin şiddet kendi dilini, literatürünü kuruyor. Bu bağlam da seksen küsür yıldır şiddetin nesnesi haline getirilen Kürt halkının önünde oldukça büyük bir tehlike bulunmaktadır: şiddetin öznesi olmak…
Ne kadar benzeşen halklarız. Kim demiş aramız da hiç geçişkenlik yok diye? İşte militarist çözüm önerilerine Kürtler de Türkler kadar çanak tutmaya başlıyor.
Tüm akil insanlar hem devletin hem de PKK’nin şiddet dilini reddetmelidir. Bu bir değerlendirme değildir. Hele hele devlet ile PKK mukayesesi hiç değildir. Bu şiddet hipnozundan kurtulmamız gerektiğinin ifade edilişidir.
Şiddetin aklı, merhameti, duyguları örten bir özelliği vardır. Hepimizin şiddetin bu uyuşturan etkisinden kurtulup aklın ve inancın rehberliğinde bir yola koyulmaya ihtiyacı var.

Yapılması gereken şey tüm Türklerin ve tüm Kürtlerin kendi mahallelerinin şiddet uygulayıcılarına karşı “yeter artık/édi bese” demeleridir.

Kürt meselesi şiddetin gölgesi altında tartışıldıkça çözülmesi mümkün olmayan bir meseledir. Bu sebeple sorunu çözmenin en basit ve en insani yolu şiddeti koşulsuz olarak reddetmek ve şiddet politikalarına karşı durmaktır.
Türk ve Kürt halkı içerisinde şiddetin diline teslim olmayan gerek devletin gerekse PKK’nin yaklaşımlarından bağımsız durabilen oldukça büyük bir kalabalığın olduğu su götürmez bir gerçektir. Bu dinamiğin harekete geçmesi, geçirilmesi gerekmektedir. Kürt meselesinden en kalıcı çözüm bu barışçı kesimlerin daha çok inisiyatif almalarıyla gerçekleşecektir.

 


   

Görüş Bildir Bizimle Paylaş