Güvenlik gerekçesiyle Şırnak'tan Ankara'ya nakledilen davanın Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesindeki ikinci duruşmasına sanıklar, maktullerin yakınları ve tarafların avukatları katıldı.
Duruşmada önce, öldürüldüğü kaydedilen 6 kişiden İbrahim Akıl'ın eşi Fatma Akıl, Kürtçe tercüman aracılığıyla beyanda bulundu.
Olay tarihinde köye gelen askerlerin herkesi topladığını, evleri ateşe verdiğini ve 6 erkeği götürdüklerini anlatan Akıl, bu kişilerin o günden sonra görülmediğini ifade etti ve sanıklardan şikayetçi olduğunu bildirdi.
Mete Sayar'ın avukatı Serap Başkan'ın, "Eviniz yakıldığı için mi eşiniz öldürüldüğü için mi şikayetçisiniz?" sorusuna, "Hem eşim öldürüldüğü hem de evim yakıldığı için" karşılığını veren Akıl, Başkan'ın, "Bayramlarda mezarına gidiyor mu? Bu soru aynen sorulsun" sorusu üzerine ise "Bize mezarı göstersinler, ziyarete gideriz" dedi.
İbrahim Akıl'ın ölüm tarihinin resmi kayıtlarda 4 Eylül 1992, suçlamaya konu tarihin ise Mayıs 1993 olduğunun hatırlatılması üzerine Fatma Akıl, eşinin kardeşinin, sonraki yıllarda mal paylaşımıyla ilgili işlerini halletmek için beyanda bulunduğunu, bu sırada yanlış tarih bildirdiğini kendilerinin de yeni öğrendiğini ifade etti.
Müşteki Nazlıye Şimşek de askerlerin eşi Hikmet Şimşek ile kayınpederi Hamdi Şimşek'i götürdüklerini ifade etti. Askerlerin evini ateşe verdiğini öne süren Şimşek, şunları kaydetti:
"(Çocuklarımı yakmasınlar, evi yaksınlar) dedim, çocukları aldım. Bir hafta sonra kaynanam Silopi'ye savcılığa gitti. Bana, 'Sen biraz Türkçe biliyorsun, gelecek hafta da sen git' dedi. Silopi'ye gittim, savcıya, 'Öldürdüyseniz verin bize, mezarı olsun, cezamız neyse çekelim' dedim. Bana baktı, baktı, 'Kızım git, cuma günü gel' dedi. Cuma gittim, 'Kızım, ne yapayım?' dedi. Sonra ağlayarak evime gittim. Bir yıl sonra kaynanam öldü. Bize açıklasınlar. Ne yapayım? Bir mezarı olsa... Köyde herkesi toplamışlardı, herkes biliyor, Allah da biliyor. 20 senedir, 20 saatim acısız geçmedi. Doğrusu neyse ortaya çıksın."
Şimşek, sonraki yıllarda dört çocuğuyla birlikte Brüksel'e yerleştiğini belirtti.
Duruşmada tanık olarak dinlenen Remzi Büdüş ise olay tarihinde Görümlü Karakolu'nda askerlik yaptığını dile getirerek, "O sıralarda Kayseri ve Çorlu taburları görev yapıyordu. Gece çatışma çıkmış, sabaha doğru bizim askerlerden 6'sı tepede şehit olmuştu. Yaklaşık 8 kişi, onları indirmeye gittik. Sedyeyle tepeden indiriyor, kalan cenazeleri almak için geri gidiyorduk. Saat 08.00-09.00 gibi tabura döndük" diye konuştu.
Tabura geldiğinde, "köyden getirilen 6-7 kişinin cenazesini gördüğünü" aktaran Büdüş, "Öldürülürlerken görmedim, görmek de istemiyordum. Sivil kamyon geldi, (cesetleri) ona koydular. Nereye götürdüklerini bilmiyorum. Silopi tarafına doğru götürdüler" dedi.
Bedüş, daha sonra etrafındaki kişilerin bu olaydan bahsedip etmediklerine ilişkin soruyu yanıtlarken, "Bir, bir buçuk ay sonra, Kesiktepe'nin arka tarafında 3 kişinin daha alınıp öldürüldüğü söylendi" ifadesini kullandı.
Sanıkların tutuklanmalarını talep eden müşteki avukatlarından Tahir Elçi, "İbrahim Akıl'ın kardeşi, olaydan 3 yıl sonra muhtara gidip, kardeşinin öldüğüne dair beyanda bulunuyor ve ölüm belgesi alıyor. O sırada tarih yanlış yazılıyor" dedi.
Sanıklardan Murat Ali Yıldız'ın avukatı, dosyaya gelen belgelere göre müvekkilinin olay tarihinde Şırnak'ta görevli olmadığının anlaşıldığını ifade etti.
Sanıklardan Serdar Tekin'in avukatı Doğukan Yağmur Bahşi ise "müvekkilinin, iddia edilen olay sırasında hastanede olduğunu" kaydetti.
Mahkeme heyeti, Fatima Akıl ve Nazlıye Şimşek'in müdahilliklerine karar verdi. Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın müdahillik talebini reddeden heyet, tanık Yusuf Özdemir'in beyanının, bulunduğu yerden sesli ve görüntülü sistemle alınmasını kararlaştırdı. Sanıkların tutuklanması talebini reddeden mahkeme heyeti, duruşmayı erteledi.
Duruşmayı İnsan Hakları İzleme Örgütü ve İnsan Hakları Ortak Platformu gözlemcileri de takip etti.
-İddianame
Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, 13 Haziran 1993'te Görümlü köyü yakınlarında bulunan güvenlik güçlerine terör örgütü mensuplarınca bulunulan saldırı sonucunda 6 askerin şehit olduğu, 13'ünün yaralandığı belirtilmişti.
Olaydan bir gün sonra Mete Sayar'ın talimatı üzerine askerlerin, Görümlü köyü ile bağlı yerleşim yerlerinden 12 kişiyi alarak, Görümlü Jandarma Karakolu'nda geçici olarak konuşlanan Tekirdağ Ulaş'tan gelen 3. Zırhlı Tugay 2. Tabur Komutanlığına götürdükleri aktarılan iddianamede, bu kişilerden 6'sının serbest bırakıldığı, diğerlerinden ise bir daha haber alınamadığı kaydedilmişti.
İddianamede, "maktullerin cesetlerine ulaşılamamışsa da askerler tarafından tabura götürüldüklerine ve burada öldürüldüklerine dair çok sayıda tanık beyanının bulunması ve aradan 20 yıl geçmesine rağmen maktullerden haber alınamaması nedeniyle öldürüldüklerine dair dava açılmasını gerektirecek delillerin bulunduğu" ifadesine yer verilmişti.