AA muhabirinin Spor Genel Müdürlüğü Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığı'ndan aldığı bilgiye göre, Hollandaca kökenli olup kabuk anlamına gelen "dop" kelimesinden gelen doping, Afrikalı Zulu savaşçılarının, kahramanlığı artırmak amacıyla kullandıkları üzüm kabuğundan yapılmış alkollü bir içeceğin adından türedi.
Antik Yunanlı sporcular da güçlenmek için "iksir" olarak tabir edilen uyarıcıların yanı sıra özel diyetler uyguladı.
Tarih boyunca kafein, kokain, alkol ve kimyasal karışımlar, doping etkisi yaratmak için kullanılırken ABD'li atlet Thomas Hicks, 1904 Boston Maratonu'nda uyguladığı ilginç doping yöntemiyle ölümden döndü. Aynı yıl Saint Louis Olimpiyatları'nda maratonda altın madalya kazanan atlet, Boston Maratonu'na çiğ yumurta, zehirli madde içeren striknin enjeksiyonları ve brendi ile yaptığı karışımı içerek çıktı. Doz aşımında ölüme yol açan striknin etkisi yarış sonunda ortaya çıktı ve Hicks, yarış sonunda yere yığıldı. Striknin daha sonra yasaklı madde listesine girdi.
Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği (IAAF), 1928 yılında doping maddeleri ve uyarıcı kullanımını yasaklayan ilk uluslararası spor federasyonu oldu. IAAF'ın ardından diğer birçok federasyon da dopingi yasakladı, ancak sporcuları test etme şansı olmadığından kısıtlamalar etkisiz kaldı.
- Sentetik hormonlarla durum kötüleşti
1930-1950 yılları arası doping yapan sporcu sayısının artması ve sentetik hormonların icat edilmesi ile durum daha da kötüleşti.
1960 Roma Olimpiyat Oyunları'nda Danimarkalı bisikletçi Knud Enemark Jensen'in ölümünün ardından yapılan otopside sentetik bir uyarıcı olan amfetamin ortaya çıktı. Bu olayın ardından yetkili kurumlar, doping ve uyuşturucu testlerinde çalışmaların hızlandırılması için harekete geçti.
1966 yılında Uluslararası Bisiklet Federasyonu (UCI) ve Uluslararası Futbol Federasyonu (FIFA) dünya şampiyonalarında kendi doping testlerini tanıttılar.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), kendi içinde oluşturduğu komisyonla ilk kez doping ve yasaklı maddelerin listesini yayınladı.
1967 Fransa Bisiklet Turu'nda, İngiliz bisikletçi Tom Simpson'ın yarış esnasında ölümüyle doping, bir kez daha manşetlere taşındı. Olayın ardından yapılan açıklamada amfetamin ve alkol karışımı aldığı saptanan sporcunun, zorlu bir tırmanışı içeren Ventoux etabında vücut ısısının artışıyla yaşadığı mide probleminin ardından yaşamını kaybettiği kaydedildi.
İlaç testleri ilk kez 1968 yılında Grenoble Kış ve Meksika Yaz Olimpiyat Oyunları'nda tanıtıldı. 1976 yılında erkeklik hormonu olarak bilinen "anabolik steroidler" IOC'nin yasaklı maddeler listesine eklendi. Bu kararın ardından yapılan testler sonucunda, güç gerektiren halter, çekiç, gülle atma gibi sporlarda doping nedeniyle diskalifiye edilen sporcu sayısında belirgin bir artış oldu.
- Ben Johnson şoke etti
1980'li yılların Jamaika asıllı Kanadalı ünlü atleti Ben Johnson'ın dopingli çıkması, tüm dünyayı şoke etti. 100 metrede olimpiyat üçüncüsü ve dünya rekortmeni atlet, 1988 Seul Olimpiyat Oyunları'nda bir anabolik steroid olan stanozolol kullandığı tespit edilince, hem rekorlarını hem de şampiyonluklarını kaybetti.
Uyarıcılar ve steroidlere karşı mücadelenin sıkı tutulmasıyla sporcular, "kan dopingi"ne yöneldi. Kanda oksijen taşıyan hemoglobin düzeyini artırmak amacıyla uygulanan yöntem, 1986 yılında IOC tarafından yasaklandı.
Fransa, 1963 yılında dopingle mücadele mevzuatı çıkaran ilk ülke oldu.
Hemoglobin seviyesini artırmanın bir diğer yolu olan eritropoetin desteği (EPO), 1990 yılında IOC'nin yasak maddeler listesine dahil edildi.
- Bisikletçilere baskın
1998 Fransa Bisiklet Turu sırasında yapılan polis baskınında, çok sayıda yasaklı madde ele geçirildi. Bu skandal, turun prestij kaybı yaşamasına neden olurken dopingle mücadele kamu üst makamlarının rolünün yeniden değerlendirilmesine yol açtı.
1999 yılının şubat ayında IOC'nin Lozan'da gerçekleştirdiği 1. Sporda Doping Dünya Konferansı'nda alınan kararlar doğrultusunda, 10 Kasım 1999'da Dünya Dopingle Mücadele Ajansı (WADA) kuruldu.
2000 Sidney Olimpiyat Oyunları'nda ilk kez sporculara WADA onaylı bir EPO testi uygulandı. IOC, 2004 yılında tüm doping faaliyetlerini WADA'ya devretti.
Başlangıçta tamamen IOC tarafından finanse edilen WADA, daha sonra dünya çapındaki hükümetlerden de destek alarak, bilimsel araştırmalar, eğitim, mücadele yöntemlerinin geliştirilmesi, ülkelerde ve branşlarda doping kurallarına uyumun takip edilmesi gibi konularda, gittikçe artan bir ivmeyle mücadelesini sürdürdü.