Mısır'ın diktatörü Sisi'ye sorular
Mısırlı gazeteci yazar Fehmi Huveydi, Mısır cuntasının gerçekleştirdiği hukuk dışı Cumhurbaşkanı seçimini değerlendiriyor.
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-05-30 08:16:54
Fehmi Huveydi
Körfez'in mali desteğine artan bağımlılığı gölgesinde yeni Mısır'ın hareket edebileceği siyasi eksenin sınırlarını sorguluyorum. Mısır'daki gerginlik uzun süre devam ederse, bu destek kaynaklarının akışı da garanti altında olmaz.
Mısır'da daha önce, Mareşal Abdulfettah Sisi'yi yeni makamında bekleyenler kadar, büyük sorun ve tehlikeler ile yüzleşmiş bir cumhurbaşkanının iktidara geldiğini bilmiyorum.
(1)
Bu makalenin kaderi, Mısır'daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçları açıklanmadan önce yazılmak. Herkesçe malum sonuçları değiştirebilecek tek etken olan ilahi mucizeler döneminin geride kaldığından emin olduğum için makaleyi yazabiliyorum.
Belki de 90 milyon Mısırlı arasında sonuçlardan şüphe duyan ve mucize bekleyen tek isim, Sisi'nin hem destekçisi hem de rakibi olan Sayın Hamdin Sabbahi idi. 'Belki' diyorum, çünkü bu adama karşı iyi niyet besliyorum ve sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerini hesap ederek, bu seçimlerin kendisi için karşılıksız bir tanıtım aracı olduğunu düşünüyorum.
Mareşal Sisi'nin önünde, en azından doğrudan siyaset tecrübesi bulunmamasından kaynaklanan ve acil çözüm bekleyen pek çok soru duruyor. Ben burada, makalenin sonuç bölümünde yönelttiğim, tek bir temel soruyla yetineceğim.
Sisi, son haftalarda bu sorulara bazı yanıtlar vermeye çalıştı ancak yanıtların ekseriyeti önceden hazırlanmış, revizyona tabi tutulmuş ve kırpılmıştı. Sisi'nin bir araya geldiği 'kitle' de özenle seçilmişti. Ayrıca çok iyi biliyoruz ki Sisi'nin seçim kampanyalarındaki açıklamaları da yeni açıklamalar değildi. Tüm dünyada, hatta devlet başkanına kafa tutmaya ve direnmeye hazır kurumların bulunduğu ülkelerde bile benzer konuşmalar yapılır. Hal böyleyken, sorgulayıcı veya denetleyici kurumların bulunmadığı ülkemizde, bu tür konuşmaların yapılması gayet doğal. Kaldı ki bizde 'Cumhurbaşkanı' doğuştan Firavun olmayınca, 'Firavunlaşma' takımı gerekeni yapmaya hazırdır.
(2)
Yeni Cumhurbaşkanı Sisi'nin, bakış açısıyla ilgili en önemli soruyu kendisine yöneltmeden önce, nasıl bir zeminde durduğunu belirlememiz yararlı olabilir. Mısır'ın hali hazırdaki durumunu teşhis etmekten ve iktidarı teslim alma tutanağı adını verebileceğimiz bir durum tespitinden bahsediyorum. Vaziyeti birkaç kelimeyle teşhis edecek olursam, durumun iç düzlemde siyasi ve ekonomik açıdan kritik olduğunu ifade edebilirim. Her kesimde tam bir kriz söz konusu. Mevcut halin, Mısır tarihinde ekonomik ve siyasi krizin aynı derece ve boyutta yaşandığı çok ender durumlardan biri olduğunu söyleyebilirim.
Siyasi krizin (burada içeriyi ele aldığımız ve dışarıya daha sonra değineceğimiz dikkate alınmalı) şu noktalarda baş gösteren bulgularını şöyle sıralayabiliriz: Partilerin (cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday göstermekten aciz hale gelecek kadar) körelip kısırlaşması; (özerk) karar alma organları yahut en azından siyasi baskılara karşı korunmalı bağımsız devlet kurumlarının yokluğu; iktidarın mutlak üstünlüğü ve erkler ayırımı düşüncesinin kaldırılması; yasayla ve yasa üstü görülerek eli serbest bırakılan güvenlik kurumunun hegemonyası; demokrasinin, işlevsel içeriğinin boşaltılması ve estetik yapılıp biçimi korunarak (İnsan Hakları Konseyi buna örnektir) yapısının muhafaza edilmesi; Sivil Toplum Örgütleri'nin (STK), kısıtlama ve gösteri yasağı ile marjinalleştirilmesi; toplumun keskin kutuplaşması ve tarihinde görülmemiş derecede bölünmesi.
Hiç kuşkusuz uzmanlar, bu başlıklara başka konular ekleyebilirler. Benim buraya aldığım başlıklar (şayet doğruysa) toplumu kırılganlaştırır ve direncini zayıflatır. Bunun tehlikeli yansımaları sadece içeriyle sınırlı kalmaz; Mısır'ın ağırlığı, rolü ve dışarıdaki çıkarlarını da etkiler.
Yetkililerin açıklamalarında her daim yer aldığı için ekonomik krizle ilgili ayrıntıya girmeye gerek yok. Zaten ekonomik kriz, Mareşal Sisi'nin konuşmalarında ve programıyla ilgili sızan bilgilerde önemli yer tutuyor.
Ekonomik krizin göstergeleri, Mısır'daki tüm alanlarda tezahür ediyor. Sıradan bir vatandaş, tedirgin edici boyutlara varan pahalılıkta olmasa bile işsizlik ve ailelerin çoğunu vuran işgücü piyasasındaki durgunlukta, krizin yıkıcı etkilerini rahatça gözlemleyebilir. Turistik Luksor ve Şarm El-Şeyh'i ziyaret edenler, kapatılan otel ve çarşılar ile terk edilmiş ve harabeye dönmüş gezi gemilerini gördüklerinde, durumun vahametini daha iyi anlarlar.
Planlama Enstitüsü Uzmanı Dr. İbrahim İsavi tarafından hazırlanan, Mısır ekonomisindeki kronik dengesizliklerine dair araştırmada, krizin kapsamlı teşhisi yapılıyor. İsavi'nin araştırması, 25 Ocak 2011 Devrimi sonrası ekonomideki dengesizliklerin tırmanma belirtileri gösterdiğini ve 3 Temmuz 2013 Darbesi'nin ardından yaşanan değişimde bu göstergelerin yükseldiğini ortaya koyuyor. 3 Temmuz'da olanlar, krize (etkileri tasarruf ve yatırım oranlarının gerilmesindeki dengesizlikle temsil edilen) başka bir boyut daha ilave etti. Akabinde ekonomik büyüme zayıfladı. Bunu, genel ve ödemeler bütçesindeki kronik açık ile iç ve dış borçlarda benzeri görülmemiş artışlar izledi.
Kötüleşen ekonomik krizin önem ve tehlikesi, İsavi'nin ifadesiyle, özellikle gıda ve petrol ürünleri ithalatının yanı sıra yatırımların finansmanında dışarıya bağımlılığı arttırdı.
Mısır'ın petrol ihracat-ithalat dengesi, 9/2010'da 5.1 milyar dolar fazla vermişti. Bu rakam 10/2011'de 2.9 milyar dolara düştü, 11/2012 ve 12/2013'te 500 milyon dolar sınırında açık verdi. Yani Mısır artık petrol ürünleri ithalatçısı haline geldi. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Kuveyt'in nakit ve petrol yardımlarına rağmen Mısır'ın petrol dengesindeki açık, 2014'ün ilk 3 ayında da sürdü.
Bilindiği üzere petrol ve doğalgaz yardımlarındaki düşüş; araçlara yakıt, fabrika ve elektrik jeneratörlerine solar ve mazot temininde krizlere yol açtı. Bu krizlerden dolayı ulaşımın düzeni aksadı ve maliyeti yükseldi. Üretim ve hizmet işleyişi kadar genel olarak Mısırlıların hayat kalitesini olumsuz etkileyen elektrik kesintileri yaşandı.
Bu karmaşık şartların sonucunda kredi derecelendirmesi 16 kez düşürülen Mısır, dış mali yükümlülüklerini zamanında yerine getiremeyen yüksek riskli ülkeler kapsamına girdi.
(3)
Tüm göstergeler, Mısır'ın müstakbel liderinin en önemli mevzusunun ekonomik kriz olacağına işaret ediyor. Bu sadece mantıksal bir çıkarım değil. Krizin izleri, Mareşal'in konuşmaları ve programından yansıyan verilerde gayet net görülüyor. Söz gelimi, Şuruk gazetesinin internet sitesinde 20 Mayıs 2014 tarihinde yayımlanan Sisi'nin programına dair haberde, bu tespitleri fark edebiliyoruz. Programda özgürlük ve demokrasiyle ilgili bölümler laf kalabalığıyken, ekonomiyle ilgili kısım nispeten daha netti.
Mareşal'in programında, "Özgürlük; önemli konudur, insan hayatı ile diğer canlıları birbirinden ayıran noktadır, şanlı devrimimizin ikinci hedefidir. Özgürlük olmadan saygınlık, saygınlık olmadan özgürlük olmaz." deniyor. Programda demokrasi özel bir yer tutuyor. Zira gösteri ve terör yasasını onaylayan Bakanlar Kurulu ve yasamayla ilgili Devlet Bakanlığı, daha farklı konuları ele almıştı.
Bizler programdaki konular arasında, Mareşal Sisi ve Başbakan İbrahim Mihleb'in açıklamalarında geçen iki temel konuyu vurguluyoruz: Ekonominin siyasete öncelenmesi ve yeni liberal ekonomi adı verilen serbest piyasa ekonomisi politikalarına bağlılık.
Bu süreci yakından incelediğimizde iki önemli gözlem önümüze çıkacaktır: Sürecin esasen Hüsnü Mübarek rejiminde uygulanan politikanın devamı sayılması ve bu politikanın Mısır'daki yeni şartları destekleyen Körfez ülkelerinin politikalarıyla büyük ölçüde örtüşmesi. Her iki gözlemin de gelecek cumhurbaşkanlığı döneminde önemli sonuçları olacaktır.
İlk gözlem, özellikle güvenlik devletinin ayak izlerinde elde edilen bulgular dahilinde, Mübarek rejimine aşamalı bir dönüşü öngören çıkarımı baskın kılıyor. Mübarek rejiminin unsurlarının iş ve medya çevrelerinde artan varlığı gölgesinde bakıldığında, bu dönüş bir sır değil. Keza bu nüfuz, Mareşal Sisi'ye destek kampanyasında da su yüzüne çıktı.
Mareşal Sisi'nin hiç kimseye borçlu olmadığı yönündeki sözlerine katılıyorum. Fakat bu açıklamanın sadece içeriyle sınırlı kalabileceğini düşünüyorum. Zira üç Körfez ülkesinin yeni rejime verdiği ve Sisi destekçisi ekibin 10 ay içinde 20 milyar dolara vardığını belirttiği büyük mali destek, hiç kuşkusuz iyi niyeti ifade ediyor. Lakin diğer taraftan, siyasal geri dönüşleri itibarıyla büyük bir soru işareti oluşturuyor.
Birçok etken, bizleri aşağıdaki soruyu yöneltmeye sevk ediyor. Bu etkenleri aşağıdaki gibi gruplaştırabiliriz:
1) Körfez ülkeleri, Mısır'a kardeş dahi olsalar, bu boyuttaki düzenli yardımları, Allah'ın rızasını kazanmak için değil belirli politikaların desteklenmesi için veriyorlar. Suudi Arabistan, BAE ve Kuveyt, tabiatıyla bu tutumlarından dolayı suçlanamazlar. Yeni rejimi desteklemek için harekete geçen Körfez ülkelerinin, bir önceki Muhammed Mursi rejimine yardımı kesen aynı ülkeler olmaları, bu tezimizi doğruluyor.
2) Mali açıdan bolluk içindeki Körfez ülkeleri, son yıllarda bilhassa Mısır'ın izole olduğu, Irak'ın yıkıldığı ve Suriye rejimi ile halkı arasında iç savaşın yaşandığı Arap coğrafyasında rol oynamak istediler. Mısır, Irak ve Suriye'deki gelişmelerin yarattığı boşluk, Körfez ülkelerini Arap dünyasının farklı bölgelerinde yayılmaya ve olayların akışını etkilemeye teşvik etti. Ortada bu role işaret eden birçok kanıt var.
3) Körfez ülkeleri, kendi sınırları dışında rol oynamaya çalışarak içerideki şartlarını da güvene almaya çalışıyorlar. Zira Arap Baharı rüzgarı estiğinden beri, kendi halklarını hoşnut etme çabaları bağlamında onları paraya boğarken siyasi reformla ilgili konuşmalara kapıları kapatıyorlar. Aynı zamanda Arap Baharı'nın kendi sınırları dahilindeki etkisini bitirmek için, Arap Baharı'nın dışarıdaki yankılarını ortadan kaldırmak yolunda imkanlarını seferber ediyorlar.
(4)
Burada gizleyemeyeceğim bir kaygıdan bahsediyorum. Benim neslim, Mısır'ın Körfez'in dört bir yanını etkilediği dönemi yaşadı. Ardından bu etkinin tedricen gerilediğini gördük. Bundan dolayı hali hazırda Körfez'in Mısır'daki süreci etkilemesini sorgulamamız gayet meşru bir harekettir.
Sözlerimi biraz daha açacak olursam, Körfez'in mali desteğine artan bağımlılığı gölgesinde yeni Mısır'ın hareket edebileceği siyasi eksenin sınırlarını sorguluyorum. Mısır'daki gerginlik uzun süre devam ederse, bu destek kaynaklarının akışı da garanti altında olmaz.
Verilerden ziyade kaygılardan bahsettiğimi tekrarlıyorum. Mısır'ın bu şartlar altında barışçıl gösterilere veya ifade özgürlüğüne, siyasi hayatın canlılığına izin verip vermeyeceğini, insanların katılım ve sorgulama hakkına kapıları açıp açmayacağını sorguluyorum. Ki tüm bu talep ve haklara, Mısır'ın bugünkü destekçileri olan müttefik Körfez ülkelerinde göz açtırılmıyor.
Bu soru, Körfez ülkelerine ve onların halklarının tercihlerine saygı duyan ama kendi ülkesi için farklı bir durum hayal eden; ülkesinin afiyete kavuşmasını, yardımlara bağımlı halde yoğun bakım odasında yaşamını sürdürmesi yerine kendi ayakları üzerinde ve başı dik yürümesini temenni eden bir vatandaşın endişesinin ifadesidir.
Kaynak: Al Jazeera
Haber Ara