Erdoğan, partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, yoksulluğun coğrafyasının olmadığını ifade etti.
Başbakan Erdoğan, "Mazlumun rengi yoktur. Karşısındakinin kimliğine, etnik kökenine, inancına, mezhebine bakarak, bir şeyler vermeye çalışanın yaptığı yardım değil, tahkirdir, aşağılamaktır. Çünkü bizim inancımızda sağ elin verdiğini sol el görmeyecek. Sen bugün 'Somali'yi bırak' dersen yarın Allah vermesin ihtiyacın olduğunda sana bakacak kimseyi bulamazsın" diye konuştu.
Olayın sadece yardım değil, siyasi, insani boyutunun da olduğunu dile getiren Erdoğan, şunları söyledi:
"Nedir siyasi boyutu derseniz. Uluslararası bütün siyasi olaylar içerisinde bu insanlar değişik zamanlarda sizlerle beraber hareket ediyor. O zaman bakıyorsun o 'benim dar günümde yanımda Türkiye vardı' diyor ve siyasi karar verirken o insanlar senin yanında yer alıyor. Bütün bunlar bir yana biz vicdanımızın sesini hissederek bütün bunları yapıyoruz ve yapmaya da mecburuz. Sen bugün Bosna'nın meselesine sırtını dönersen, yarın senin meselene sahip çıkacak dost bulamazsın, kardeş bulamazsın. Türkiye Somali'ye de ulaşacak, Soma'ya da ulaşacak güçte bir ülkedir. Allah'ın izniyle kendi yaralarımızı da saracak güçteyiz. Afganistan'a, Filistin'e, Suriye'ye, Bosna Hersek'e, Sırbistan'a da Myanmar'a da yardım elini uzatacak güçteyiz."
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, kendisi de dahil, 12 sene öncesine kadar yurt dışına çıkarken sınır kapılarında, gümrük kapılarında boynunu yere eğmek zorunda kaldığını anlatan Erdoğan, o dönemde Türk vatandaşlarının, pasaportunu, bol sıfırlı parasını gizlediğini, bugün ise dünyanın neresinde olursa olsun pasaportlarıyla kimlikleriyle paralarıyla ay yıldızlı bayraklarıyla gurur duyduğunu belirtti.
Erdoğan, "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı demek, dünyanın her yerinde Filistin davasına sahip çıkan yürekli bir ülkenin vatandaşı demektir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı demek herkesin sustuğu bir dönemde, herkesin sırtını döndüğü dönemde Suriye'deki zulme karşı çıkan, 1 milyon Suriyeliyi evinde misafir eden büyük ülkenin vatandaşı demektir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı demek Mısır'daki darbeye korkmadan çekinmeden darbe diyebilen, o darbenin mağdurlarını tüm dünyada cesaretle savunabilen onurlu bir ülkenin vatandaşı demektir. Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı demek, Somali'ye, Myanmar'a, Afganistan'a elini uzatan cömert bir ülkenin vatandaşı demektir" ifadelerini kullandı.
Yurt dışına çıkan vatandaşların, yıllarca hastane koridorlarında çile çeken, okul yollarında yorulan, köyünde yolla, ilçesinde suyla uçakla hava limanlarıyla duble yolla hızlı trenle doğalgazla bu dönemde tanışan, on yıllardır ayrımcılığa tabi tutulan, reddedilen, inkar edilen vatandaşların ne demek istediğini çok iyi anladığını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Onlar bizi çok iyi anladıkları ve bizi bu makamlara taşıdıkları için işte biz buradayız. Biz, Soma'nın da Somali'nin de acısını yüreğimize sığdıracak kadar bunların sızısını hissedip, bütün imkanlarımızla harekete geçecek kadar engin yürekliyiz. Çünkü ecdattan böyle gördük. Tarihimizde bunu gördük ve bunu yapıyoruz. Ecdadımız gerçekten güzel yapmış, eğer buralardan Hint yarımadasına donanmalar gönderen bir ecdadımız varsa bununla gurur duyarız ve o izde de yürümeye devam ederiz.
Çok enteresandır, malum, geçen yıl Gezi olaylarının öncesiydi, İstanbul'un Anadolu yakasında CHP'nin malum yerel yönetimde kendisini tartışmasız kabul ettiği bir ilçemizde duvarlara 'zulüm 1453'te başladı' diye yazan, bunu yazanlara sahip çıkan, bunu yazanları destekleyen bir zihniyet bizi asla anlayamaz. Soma'nın varlığından orada kaza olduğunda haberi olan bir zihniyet bizi anlayamaz. Kömürle, madenle, madenciyle, sadece eline bir istismar vasıtası geçtiğinde ilgilenen zihniyet bizi anlayamaz. Her nerede olursa olsun, ne şekilde olursa olsun bir kaza olsa, bir elim hadise olsa, birileri ölse diye ellerini ovuşturan bir kirli zihniyet bizi anlayamaz. Onlar Soma ile kömürle madenle madenciyle 14 Mayıs 2014'te tanıştılar, biz ise zaten onlardan biriyiz bizim farkımız bu."
-"Alın terinin ne demek olduğunu bilen biziz"
"Kömürün çilesini çeken biziz, alın terinin ne demek olduğunu bilen biziz. En zor işlerde ölümle burun buruna çalışan biziz. Helal lokma peşinde koşarken tahkir edilen, ötelenen, dışlanan zaten biziz. Biz oralardan geliyoruz her an zaten oralardayız" diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Başbakanınız kömür ocaklarına inmiş bir Başbakandır, bakanım, bakanlarım, gerek Çalışma Bakanım, gerek Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanım yine o kömür ocaklarına inen, orada kömür ocaklarında çalışan kardeşlerimizle yemek yiyen bir ekibiz biz. Ama bu atıp tutanların hiçbirisinin bu ocaklara girip çıktığı yok. Bunlar sadece varsın demlensinler ve kendilerine gelen yalan yanlış bilgilerle de AK Parti iktidarını yaralamaya, yıpratmaya gayret etsinler. Yaptıklarına bakıyorsun, bir kaç milletvekili gidiyor oturma eylemi yapıyor, oturun oturun oturmaya devam edin. Sizin hayatınız zaten oturmakla geçti bizim hayatımız da çalışmakla geçti farkımız bu.
Zaten böyle devam ettiğiniz içindir ki bir yere varamıyorsunuz, varamazsınız. Ama biz daha çok çalışacağız. Nerede eksiğimiz, nerede açığımız var bunları gidermeye çalışacağız. İlgili bakanlarımın hepsine Bakanlar Kurulu toplantısından sonra hemen talimat verdim. Hemen, şu anda dünyada bu işi en ileri teknolojide hangi ülkeler kullanıyor. Amerika, Almanya, Rusya, Avustralya, hemen ekipler halinde gidilecek, oraları gezeceksiniz, inceleyeceksiniz. Onların teknolojisini gerekirse ülkemize transfer edeceğiz. Nitekim, dün Almanya Şansölyesiyle de uzun bir görüşmemiz oldu. Kendileri aramışlardı ve bu konuları görüştüğümüzde 'her türlü teknolojik desteği vermeye hazırız' dediler. Olayın ertesi günü Putin de aramıştı, Sayın Putin ile yaptığımız görüşmede 'biz bu işte bayağı iyiyiz, her türlü teknolojik desteği vermeye hazırız' dediler. Sayın Obama Cumhurbaşkanımızı aramıştı, O da desteği vermeye hazır olduklarını söylediler. Dolayısıyla hemen süratle bu adımları atacak ve bu süre içinde belki 2 belki 3 ay bu ocakları kapalı tutacağız ve çalışmaları sürdüreceğiz. Nitekim dün gelen 10 kadar temsilci heyetle de bu görüşmelerimizi yaptık. Bu görüşmelerle birlikte hala o gelen kardeşlerimiz ne diyor biliyor musunuz? Ne zaman işimize döneceğiz. Dışarıda öyle hava estiriliyor ki o hava farklı ama onlar, 'ne zaman işimize döneceğiz' diyorlar. Orda da hava bu. Bunu iyi görmemiz, iyi incelememiz lazım. Tabii ki işinize döneceksiniz ama biz de bu konuda rahat olalım, bütün hazırlıkları, bütün önlemleri alalım, ondan sonra inşallah işinize başlayacaksınız."
Duvarlara "zulüm 1453'te başladı" yazanların tarihiyle iftihar edenler değil, tarihini kötüleyenler olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Ama biz hiçbir zaman onlara kulak asmayacağız. Çünkü biz bu tarihimizle şeref duyuyoruz ve biz o bakiye üzerinde şu anda yaşıyoruz" dedi.
Bütün Türkiye'de Osmanlı'nın Selçuklu'nun eserleriyle övündüklerini belirten Erdoğan, "Şu anda bunları konuşanlara sorun 'kaç tane eserin var, ne yaptın' diye sorun hiçbir eserleri yok. Ama ecdat Selçuklu'dan tut Osmanlı bütün eserlerle ülkemizi donatmış. Bugün eğer Türkiye'ye 36 milyon turist geliyorsa, kusura bakmayın bu turistler işte o eserlere geliyor, onları geziyor, onları dolaşıyorlar. Bu arada kendi tarihlerinden de burada kalanlar var, onları da görüyorlar. Olay artık sadece bir güneş, kum, deniz değil. Güneş, kum, denizin olduğu zamanlarda Türkiye'ye gelen turist belliydi. Şimdi 13 milyondan 36 milyona turistin çıktığı, artık 40'a, 50'ye doğru yürüdüğü bir Türkiye var" diye konuştu.
-"Burada niye ayağa kalkıp bunların yüzüne tükürmüyorsunuz"
Bazı köşe yazarlarının Soma ile ilgili söylemlerini de eleştiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bizim şehit madencilerimize, AK Parti'nin mitingine katıldı diye, biz kimlerin katıldığını bilemeyiz, onlara 'müstehaktır bunlar' diyen köşe yazarları insanlıktan nasibi olabilir mi, olabilir mi soruyorum. Bunlarda ne insanlık var, ne vicdan var ama onu gazetesinin köşesinde yazdıranda da ne vicdan var, ne insanlıktan nasibini almak var. O da aynı. Aynı şekilde bir başka yazarı güya bayan o da 'ne şehittir, ne gazi' ardından 'niyazi' diyor. Şuna bak, güya kadın. Şimdi ben soruyorum hani kadın hakları dernekleri, hani insan hakları dernekleri. Bir başka şey olduğu zaman ayağa kalkıyorsunuz. Burada niye ayağa kalkıp bunların yüzüne tükürmüyorsunuz soruyorum. 301 şehidimize bu hakareti yapanlar bu ülkede aslında 77 milyonun yüzüne tükürmesi gereken insanlardır. Bu iş o kadar ucuz değil. Bu şehitlerin ruhunu muazzep ediyor bu yaklaşımlar. Ben buradan tekrar sesleniyorum, bu 301 kardeşimin tüm ailelerinin bunlara dava açması lazım. Biz bunların da takipçisi olacağız. Şu ana kadar aldığım bilgi 50 kadar dava açan var ama hepsinin açması lazım. Bu kardeşlerimize bu hakareti yapanlar arkalarında bütün varisleri bu davaları açmak suretiyle bunlara haddini bildirmesi lazım.
Bir başkası dün yazıyor, o da bir bayan 'bunlara yardım etmeyin' diyor, 'Soma'ya yardım etmeyin' diyor. 'Bunların hepsinin evleri var' diyor. Şuna bak, sen kimsin, sende zaten vicdan yok. Sen vicdanından nasibini almamışsın. Sen de işte bir yerde kurulu tezgahın var demek ki orada rahat rahat istediğin gibi üflüyorsun, üfürüyorsun veya üfleniyorsun ama kalkıp utanmadan, sıkılmadan Soma'ya yardım etmeyin diyorsun. Bunların ne ücret aldığını, nasıl bir yaşam içinde olduğunu biliyor musunuz."
Başbakan Erdoğan, İzmir Milletvekili Binali Yıldırım'ın evleri ziyaret ederken kendisine bir evin havasını anlatması üzerine, gelen taleplerin hemen yerine getirilmesi için bir çalışmanın zaten yapıldığını, 19 kişinin öldüğü o köyden de taleplerin hemen toplanmasını istediğini belirterek, "Sitede mi oturmak isterler veya müstakil evlerde mi oturmak isterler, nasıl istiyorlarsa biz onlara insanca yaşayabilecekleri, hiçbir zaman şehidimizin boşluğu dolmaz, o ayrı bir konu ama hiç olmazsa ailesi, çocukları bundan sonraki hayatlarını bu şekilde değil, çok daha farklı yaşayabilsinler diye biz elimizden geleni yapmak zorundayız. Çünkü biz onların varisiyiz artık. Onları korumak, sahip çıkmak durumundayız. Bu adımı atmak durumundayız" dedi.
(Sürecek)