Feyzioğlu, Danıştayın 146. kuruluş yıl dönümü töreninde yaptığı konuşmada, adaletin tecelli ettiği mahkemelerin, herkesin son sığınağı, umut kapısı olduğunu, bu kapıların kapanmasının ya da geç açılmasının hukuk güvenliğini derinden sarsacağını söyledi.
Yargı bağımsızlığına işaret eden Feyzioğlu, "Siyasetin girdiği mahkemeden adalet kaçar. Adaletsiz demokrasi olmaz. Demokrasilerde partiler, iktidara, yargı tarafından denetlenmeyi peşinen kabul ederek başlarlar" ifadesini kullandı.
Yargı kararlarının zamanında çıkması kadar bunlara uyulmasının da önemli olduğunu ifade eden Feyzioğlu, "İdari yargı kararlarına uyulmasında gecikme gösterilmesi veya bazen hiç uyulmaması, yurttaşları idari yargının güvencesinden fiilen yoksun bırakmaktadır. Hukuk devletinde, idare, mahkeme kararlarına, bu kararların içeriğinden memnuniyet duymasa da uymak zorundadır" diye konuştu.
Twitter ve Youtube'a yönelik erişim engelleme kararlarına değinen Feyzioğlu, "Bunlar son dönemde yaşadığımız ve geçmişin yasakçı zihniyetini çağrıştıran, tam kurtulduğumuzu düşündüğümüz yasakçı Türkiye acaba geri mi geliyor diye hepimizi endişeye sevk eden idari ve yargısal engellemelerdir" diye konuştu.
Bunların Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğunu savunan Feyzioğlu, "Üstelik erişimi topyekün engellemek mümkün değil. Yani atılan taş, zedelenen itibara vallahi değmedi" görüşünü savundu.
Yürütmeyi durdurma kararları ile Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının yerinde olduğunu ileri süren Feyzioğlu, şöyle konuştu:
"Anayasa Mahkemesinin son dönem kararlarının hepimizin yüz akı olduğunu sarf etmek istiyorum çünkü bu kararlar AİHM'in yerleşik ictihatlarına ayaklarını basıyor. Dolayısıyla evrenseli yakalıyor. Her evrenselin içinde bizim millimizin de olduğunu söyleyemek istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti, Türk milleti, Türk kültürü evrenselin oluşmasına dünyada her kültür, her devlet, her toplum kadar belki pek çoğundan da daha fazla katkıda bulunmuştur. Dolayısıyla o evrensele uyması Anayasa Mahkemesinin aynı zamanda milliye de saygı duyması anlamına gelir."
Taksim Meydanı'nın 1 Mayıs'ta gösterilere kapatılmasını da eleştiren Feyzioğlu, bu durumun provakatörlere uygun iklimi hazırladığını, polisin şiddete başvurarak barışçıl gösteri hakkını kullanmak isteyenleri birbirinden ayırmadığını, orantısız güç kullandığını iddia etti.
-"Üzerimde bir selam borcu var"
"Sayın Cumhurbaşkanım, zatı alinize, Sayın Başbakan'a ve buradaki muhterem heyete iletmek üzere, üzerimde bir selam borcu var. Van'da konteyner kentte yaşamaya devam eden kiracıların selamı" diyen Feyzioğlu, buraya gittiğini ve sorunları dinlediğini söyledi.
Feyzioğlu, "Bir kısmıyla kendi anadilinde konuşamamanın acısını da yaşadım. Keşke birkaç cümle Kürtçe bilseydim de onlara kendi dillerinde hitap edebilseydim dedim. Türkiye sosyal hukuk devleti. Sosyal devlet, yurttaşın barınma ihtiyacını gidermek zorunda. Deprem, kiracı, mal sahibi ayrımı yapmadan binaları başlarına yıktı. Çoluk çocuk maalesef depremde öldü. Deprem konutları ise öncelikli olarak mal sahiplerine verildi. Kalanlar arasında kura çekimi yapıldı ve sadece bir kısım kiracıya deprem konutu düştü. Konu tarafımızdan incelenmiştir. Bir basit yönetmelik değişikliğiyle o an kiracı olup başlarına yuvaları yıkılan her yurttaşımıza konut tahsis etmek mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti'nin bunu yapacak kudreti ve bunu yapmak için birbiriyle yarışacak yöneticileri vardır" diye konuştu.
-Yerel seçimler
30 Mart yerel seçimlerine değinen Feyzioğlu, toplumda kutuplaşmaların arttığı bir süreç yaşandığını öne sürerek, gerekli dersler alınarak yola devam edilmesi gerektiğini ifade etti.
Sandıklara nezaret etme yetkisini kullanmayan siyasi partilerin görevlerini aksattığını savunan Feyzioğlu, bu durumda delilsiz itirazlara dayanarak sandığı şaibeli ilan etmenin, sandığı itibarsızlaştırmak anlamına geldiğini söyledi.
Seçim öncesinde yayınlanan illegal ses kayıtlarına da değinen Feyzioğlu, "Bu seçimlerden kazancımız, özel hayata ilişkin gizli kayıtların sonuç doğuran şantaj malzemesi yapılmasının, bundan böyle muteber bir yöntem olmaktan çıkmasıdır. İtibarsızlaştırma malzemeleri, onları çekenleri veya üretenleri itibarsızlaştırmıştır" dedi.
Feyzioğlu, "Bunları söylerken elbette herkesin bundan önce benzer şantajlar başkalarına yapıldığında nasıl tavır sergilediklerini hatırlayarak yapıcı dersler çıkarmaları gerektiğini ifade etmek istiyorum" diye konuştu.
-"Bu yasa dışı dinleme bildiğimiz casusluk faaliyetidir"
İçeriği suç teşkil eden kayıtların montaj veya üretilmiş olup olmadıklarının açılacak soruşturmalarda her türlü şüpheyi giderecek şekilde, tarafsızlığı bilinen uluslararası kuruluşlarca değerlendirilmesi gerektiğini dile getiren Feyzioğlu, Suriye'ye ilişkin kaydın da yasa dışı olduğunu söyledi.
"Toplantıdaki hususlar yurtta barış, dünyada barış ilkesine dayanması gereken dış politikamızın maceracı bir dış politikaya dönüştürülüp dönüştürülmediği konusunda endişelere yol açmıştır" diyen Feyzioğlu, "Bunlar bir yana dinlemenin devletin vicdanı tarafından yapıldığını kabul etmek mümkün değildir. Ne zamandan beri devletin vicdanı casuslardan oluşmaktadır? Bu yasa dışı dinleme bildiğimiz casusluk faaliyetidir. Üstelik hangi kayıtları yaptıkları bilinmemektedir. Bu konuşmaları kaydedenler o güne kadar daha başka hangi konuşmaları kaydetmişler, seçimlere faydası olmayacağı düşüncesiyle kamuoyuyla paylaşmak yerine kim bilir kimlere servis etmişlerdir" değerlendirmesinde bulundu.
Toplumda, yolsuzluk iddialarına ilişkin soruşturmaların siyasi iktidar tarafından engellendiği algısı bulunduğunu ileri süren Feyzioğlu, bunun adalet duygusunu zedeleyeceğini ifade etti. Feyzioğlu, MİT ve HSYK'ya ilişkin kanuni düzenlemeleri eleştirdi.
Özel yetkili mahkemelerin yarattığı mağduriyetlerin hala giderilmediğini savunan Feyzioğlu, gizli tanıklık kurumunun kaldırılması, ses bantları ve dijital verilerin tek başına delil olmasının yasaklanması, Türkiye'nin AİHM veya Anayasa Mahkemesince tazminata mahkum edilmesi durumunda tazminatın sorumlu hakime rücu edilmesi önerilerinde bulundu.