TBMM Genel Kurulu'nda, hakkında verilen soruşturma önergesinin görüşmelerinde iddiaları cevaplandıran Bağış, bu kürsüde böylesine çirkin, mesnetsiz ve adice kurgulanmış iftiralarla yer alıyor olmaktan büyük üzüntü ve acı duyduğunu ifade etti.
Egemen Bağış, 12 yıldır Meclis çatısı altında milletin vekili sıfatını gururla taşıdığını kaydederek, "Bugün böylesine çirkin iftiraların hedefi olmak son derece yaralayıcı. 17 Aralık'tan bu yana, kendi emellerine ulaşmak için her yolu mübah gören gözü dönmüş bir örgütün sistematik itibarsızlaştırma kampanyasına maruz bırakıldık" dedi.
Üzerinde gizlilik olduğu gerekçesiyle dosyanın muhatabı olan kendileri ile dahi paylaşılmayan ama medyaya çarşaf çarşaf servis edilen sözde belgelerle kamuoyu vicdanında mahkum ettirilmeye çalışıldıklarını anlatan Bağış, şöyle devam etti:
"Şahsımıza, ailemize, partimize, itibarımıza, önceden planlandığı çok açık olan bir linç kampanyası başlatıldı. Hukukun en temel ilkeleri, masumiyet karinesi ayaklar altına alındı. Bizleri ve partimizi itibarsızlaştırmak için, organize bir algı operasyonuna, itibar cellatlığına girişildi. Hatta, 17 Aralık'tan çok önce, daha sonra paralel yapıyla ilişkili olduğu ortaya çıkan bir internet çetesinin saldırılarına 2011'den bu yana maruz kaldık.
Keza, 17 Aralık'tan bir hafta önce katıldığım bir televizyon programında dershanelerle ilgili sorulan bir soruya verdiğim cevap üzerine paralel yapının medyasından üç önde gelen ismin tehdit imalı cep telefonu mesajlarını aldık.
Tehditle, şantajla bizi susturamayanlar, 17 ve 25 Aralık darbe girişimiyle bu sefer aslı astarı olmayan çirkin iftiralarla hakkımızda siyasi darağaçları hazırlamaya kalktı. Başbakanımızın dediği gibi, Allah, düşmanın bile şereflisini nasip etsin.
Bu iddialar ve iftiraların gündeme gelmesinin akabinde ilk olarak milletimizin ve yüce Meclisin huzuruna çıkıp, bu kürsüden iddialara cevap vermiş, alnımızın ak, başımızın dik olduğunu vurgulamıştık.
Aradan geçen sürede herkes konuştu, biz sustuk. İftiralar, yargısız infazlar, itibarsızlaştırma gayretleri devam ederken, biz, en önce milletin kürsüsünde kendimizi anlatmayı tercih ettiğimiz için bugünü bekledik ve bugün buradayız. Yine, yüce Meclis çatısı altında milletin kürsüsündeyiz, artık susmayacağız, yutkunmayacağız. Bize bu hain kumpası kuranlarla ilk günden itibaren kararlılıkla devam eden mücadelemizi bugünden itibaren milletimizle de paylaşmaya, bu karanlık odakların iç yüzünü milletimize anlatmaya devam edeceğiz.
Gerçekler elbet er ya da geç ortaya çıkacak. Neyin ne olduğu, hangi çirkin tezgahların tedavüle sokulduğu, ne tür iftiralarla insanların hakkına, hukukuna tecavüz edildiği elbet anlaşılacak. Biz bunu biliyor ve asla hukuk nezdinde hesaplaşmaktan çekinmiyoruz. Hiçbir zaman dokunulmazlığımızın arkasına saklanacak tıynette olmadık."
Başörtüsüyle ilgili bir soruya cevaben "millet neyse vekili o olmalıdır" dediği için siyasetten men edilme talebiyle Anayasa Mahkemesi'nde partisine açılan kapatma davası kapsamında yargılandığının altını çizen Bağış, "Bundan asla gocunmadık. Aksine, gurur duyduk çünkü bu milletin vekillerini birbirinden ayıran; sadece vekillerini değil, insanlarını kılık kıyafetinden dolayı ayrımcılığa mahkum eden zihniyete meydan okumak bizim için utanılacak değil, gurur duyulacak bir hatıradır" dedi.
-O kayıt aleni bir montajdır"
Egemen Bağış, dün kendilerine irticacı yaftasını yapıştırmaya kalkanların, bu sefer, siyasi bir montaj ses kaydı üzerinden kendilerinin imanlarını sorgulamaya ve sorgulatmaya kalktıklarını belirterek, "Paralel yapının daha önce dinleyip havuzunda tuttuğu anlaşılan, yirmi yıllık bir arkadaşımla telefon görüşmemi arşivden çıkarıp kestiler, biçtiler, montajladılar, amaçlarına göre makyajladılar ve bu montaj üzerinden benim imanımı sorgulatmaya kalktılar. Bu milletin inancı ve değerlerini yıllarca hor gören siyasetçiler, gazeteciler, medya ve sosyal medya üzerinden imanımız hakkında hadleri olmadan ahkam kesmeye kalktılar. O gün açıkladım, bugün bir kez daha açıklıyorum: O kayıt aleni bir montajdır ve mahkemeler nezdinde buna yönelik girişimlerimiz ilk günden başlamıştır" diye konuştu.
Bağış, söz konusu yasa dışı dinlemelerin nasıl yapıldığının, bu dinleme havuzları, montaj ve dublaj merkezlerinin nasıl, hangi amaca yönelik kurulduğunun hiç tartışılmadığına dikkati çekti.
İhanet merkezlerinde üretilen montaj ve dublajlarla insanlar suçlandığını, lekelendiğini vurgulayan Bağış, "Bizim imanımızı sorgulamak kimsenin haddi değildir, sizin hiç değildir. Burada sizlere imanımın ve inancımın ölçüsünü anlatma çabası içerisinde olmayacağım, zira Allah her şeyi bilendir. Avrupa'da ve ülkemizde, inancımıza, kitabımıza, Peygamberimize dil uzatmaya kalkan İslam düşmanlarına hadlerini bildirmekten çekinmediğimize, milletimiz ve o platformlarda bizlerle olan milletvekilleri de şahittir. Yani bizi bilen bilir, bilmeyen de kendi gibi bilir" dedi.
-"İftiradan başka bir şey değildir"
Bağış, 17 ve 25 Aralık darbe girişimlerin kapsamında, paralel medyanın Avrupa Birliği Bakanlığı'nın ilgili kuruluşu olan Türkiye Ulusal Ajansı'nda usulsüz ihaleler ve personel alımı yapıldığına yönelik iddialarda bulunduğunu anımsattı.
Hakkında soruşturma açtığı bir bürokratın yazdığı bir elektronik postanın hiçbir süzgeçten geçirmeden doğruymuş gibi çarşaf çarşaf yayınlandığını ifade eden Bağış, "Buna dayanarak, Avrupa Birliği'nin, AB fonlarını, Erasmus Programı'nı askıya alacağını iddia ettiler. Avrupa Birliği Türkiye'ye müfettişler gönderdi hiçbir usulsüzlük olmadığı Avrupa Birliği tarafından da ilan edildi" dedi.
Bağış, şöyle devam etti:
"Hamdolsun, hayatım boyunca ne şahsımın ne ailemin ne partimin ne de bana güvenenlerin başını öne eğdirecek hiçbir şey yapmadım, yapmam, yapamam.
17 Aralık soruşturmasında şahsımın bir iş adamından 3 kez rüşvet aldığı iddiası külliyen yalandır, iftiradır, alçakça, şerefsizce kurgulanmış bir iftiradan başka bir şey değildir.
Evet, söz konusu iş adamı Rıza Sarraf'ı 5 yıldır tanırım. Kendisiyle, 15 yıldır tanıdığım değerli bir sanatçımız olan Sayın Ebru Gündeş'in eşi sıfatıyla ilk kez beş yıl önce Darülacezede her sene eşimle birlikte verdiğimiz bir iftar yemeğinde tanıştım. Daha sonra, çeşitli organizasyonlarda, davetlerde karşılaştık.
Şimdi, gelelim hakkımdaki iddialara. Nedir o iddia? Rıza Sarraf'tan 3 kez, toplamda 1,5 milyon dolar rüşvet almak. Dediğim gibi, bu iddia külliyen yalandır, iftiradır. Peki, bu iftiraya dayanak olarak öne sürülen üç olay nedir?
İddia 1: Rıza Sarraf'ın babasına İtalyan vizesi başvurusuna yardımcı olmak karşılığında 500 bin dolar. Güler misiniz, ağlar mısınız? Yani şahsımı, Türkiye'nin tanınmış bir sanatçısının kayınpederine, başvurusu dahi olmayan İtalya vizesi almaya yardımcı olmak karşılığında 500 bin dolar almakla itham ettiler, iftira attılar.
Siyasi hayatım boyunca her biriniz gibi ben de birçok kişinin vize almasına yardımcı oldum, çalışma arkadaşlarım veya şahsım aracılığıyla destek vermeye çalıştım. Şahsım ve Bakanlığım tarafından yüz binlerce vatandaşımızın, AB fonlarıyla eğitime gönderilen öğrencilerimizin, sporcularımızın, sanatçılarımızın, gazetecilerimizin vize başvurularında insani çerçevede yardım edilmesine vesile oldum. Evet, Rıza Sarraf'ın babası için bir vize yardım talebi aldım ama vizeye başvurmadılar bile. Alınmamış bir vize için yardımcı olduğum iddiasıyla 500 bin dolar aldığımı iddia ettiler.
Gelelim ikinci iddiaya: Adı geçen şahsın otel projesine aracılık yaptığım ve bunun için de bir 500 bin dolar daha aldığım iddia edildi. Konunun özeti şudur: Bir etkinlikte karşılaştığımızda ortak bir tanıdığımızdan otel yapma düşüncesiyle bir bina satın aldığını söyledi, ben de her ikisine de hayırlı olsun dedim, onun dışında tek bir müdahalem olmamıştır. Türkiye'de herhangi bir ilçe belediyesinin, herhangi bir büyükşehir belediyesinin, herhangi bir bakanlığın, Turizm Bakanlığı'nın ya da bir başka kuruluşun, tek bir yetkilisi, bürokratı çıkıp 'Egemen Bağış bu otelle ilgili bizi aramıştır' diyemez çünkü aramadım, sadece hayırlı olsun dedim.
Gelelim üçüncü iddiaya: Aynı şahsın, Rıza Sarraf'ın aleyhinde yapılacak bir haberi engellediğim için de 500 bin dolar aldığım iddia edildi. Rıza Sarraf beni telefonla aradı, tanıdığı bir siyasetçiye bir şikayeti bildirmek üzere. O gün Yunanistan'da resmi bir ziyaretteydim. Yanımda olan çalışma arkadaşlarım ve beraberimdeki gazeteciler de buna şahittir. Bana dedi ki: "Bir gazeteden beni arıyorlar (1 milyon dolar vermezsen senin aleyhine haber yapacağız) diyorlar. Ben bu şikayetimi kime aktarmalıyım? Bana yardım edin Sayın Bakan.' Ben dedim ki benim partimin medyadan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik Bey var, ona bu şikayetinizi aktarırım. Ve o gazetecilerin önünde Sayın Hüseyin Çelik'e, 'Böyle böyle bir iddia, böyle bir şantaj durumu var, bu konuda takdir sizindir' dedim. Öyle deli saçması iddialarla, iftiralarla karşı karşıyayız ki ama bunların hepsi ortaya çıkacak."