İstanbul Cumhuriyet savcılarından Ekrem Aydıner'in hazırladığı takipsizlik kararında, ceza yargılamasına konu edilen örgütlerin, devamlılık arz eden ve suç işleme amacına yönelen ortak iradeye dayalı, devamlı bir oluşum olması gerektiği kaydedildi.
"Örgüt" tanımı ve suçlarına ilişkin Yargıtay'ın kararlarından örnek verilen kararda, "Son yıllarda ne yazık ki bir suç soruşturmasının başlangıcında örgütün varlığını iddia ederek soruşturmaya başlamak, delil toplamanın bir yolu gibi kullanılmaktadır" tespiti yapıldı.
Hemen her suç soruşturmasında suçun işlenmesi için örgüt kurulduğunun iddia edilip, mahkemelerden iletişimin tespiti ve dinlenilmesi kararları alındığı belirtilen kararda, "Ancak daha sonra örgütün varlığı kanıtlanamasa bile hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen ve bu nedenle tesadüfi delil gibi kabul edilmesi gereken deliller cezaya gerekçe olarak kabul edilmektedir" ifadesi kullanıldı.
- "Peşinen kabul edilen örgüt varlığı"
Bu soruşturmanın başlangıcında da bir örgütün varlığı peşinen kabul edilerek, iletişimin tespit edilmesi kararı verilmesinin sağlandığı kaydedilen kararda, bu konuda ilk başvurulan sulh ceza mahkemesinin, "delillerin örgütün varlığına ilişkin makul şüphe oluşturmadığı" gerekçesiyle talebi reddettiği ve bu karara yapılan itirazın da benzer gerekçelerle kabul edilmediği hatırlatıldı.
Yeni delil elde edilmeden bu kez İstanbul 33. Sulh Ceza Mahkemesi'ne yapılan talebin kabul edildiği belirtilen kararda, "Bu kararın hakim tarafından verilmesi, kanun koyucunun aradığı hukuki ve fiili şartların gerçekleştiğine dair kesin karine sayılamaz" değerlendirmesinde bulunuldu.
- "Deliller hukuka uygun olsa bile.."
Takipsizlik kararında, "Bu tespiti yapmamıza ve esasen bu soruşturmada iletişimin tespiti yoluyla delil elde edilmesi yoluna başvurulmasının hukuka uygun olmadığını belirtmemize rağmen, bütün bu eleştiri ve tespitler bir yana bırakılarak, delillerin tümünün hukuka uygun yollarla toplandığının kabulüyle eylemlerin ve delillerin tek tek irdelenmesi suretiyle bir değerlendirme yapılmıştır" denildi.
İddia edilen suçlamalara ilişkin değerlendirmelere yer verilen kararda, Bakırköy'deki tarihi Baruthane'nin bulunduğu araziyle ilgili iddialara ilişkin şunlar kaydedildi:
"İddiaların tümünün, iletişimin tespiti sırasında kaydedilen konuşmalardan çıkartılan yorumlara dayandırıldığı, oysa ki konuşmalarda para alışverişinin, rüşvet anlaşmasının, menfatin neyin karşılığında temin edileceğine dair hiç bir konuşmanın geçmediği, proje sahiplerinin lehe imar durumu çıkartmak için başvuruda bulunup gayret göstermelerinin doğal olduğu, bunun suç olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı ve menfaat teminine ilişkin delil elde edilemediği anlaşılmıştır."
- "Fezlekede görüşme kronolojisi karıştı"
Soruşturma dosyasındaki diğer iddialara ilişkin delillerin yetersiz olduğuna dikkati çekilen kararda, Bakırköy'deki bir arsada usülsüz plan değişikliği yapıldığı iddialarına ilişkin şu ifadeler kullanıldı:
"Şüphelilerden Abdullah Oğuz Bayraktar'ın eski Çevre ve Şehircilik Bakanı'nın oğlu olmasına rağmen, iş sahipleriyle yakın ilişkiler içerisinde olmasının eleştirilebileceği, ancak bu durumun başlı başına suç teşkil eden bir nitelik arz etmediği, telefon görüşmelerinde menfaat ilişkilerine delalet ettiğine dair izah gayreti sırasında, fezlekede görüşme kronolojisinin karıştığı, hatta Emlak Konut Genel Müdürü şüpheli Murat Kurum'un Kartal'da yer alan Emlak Konut'a ait bir araziye ilişkin ihale sonucunu, bakanlığa bildirdiği, telefon görüşmesinin dahi Bakırköy'deki söz konusu arsanın imar durumuyla ilgili görüşme gibi algılanarak, bu konuda delil gibi sunulduğu, tümüyle yapılan değerlendirmelerde söz konusu arsanın imar durumunun değiştirilmesine dair kararların menfaat temini yoluyla sağlandığına, rüşvet anlaşmasına, rüşvetin teminine dair hiç bir delil elde edilememiştir.'
- Ağaoğlu'na ilişkin iddia
Kararda, şüphelilerden Ali Ağaoğlu'nun, "özellikle 'Maslak 1453' diye bilinen projede, imar planına ve emsal değerlere aldırış etmeden bina inşa ettiği" iddialarına yönelik olarak, bu projede imar planına aykırı işlemlerin nelerden ibaret olduğunun açıklanmadığı ve imara aykırı yapılanma sağlandığının delilleriyle belirtilemediği aktarıldı.
Şüphelilerden Abdullah Oğuz Bayraktar'ın, Ali Ağaoğlu ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bürokratları şüphelilerle "senli-benli" konuşmasının doğal olmadığından yola çıkılarak, aralarında bir menfaat ilişkisi olduğunun izaha çalışıldığı, iletişimin tespitinde ise yasa dışı bir işlem yapıldığı kaydedilen kararda, bu tür uygulamalara göz yumulduğu sonucunu çıkaracak konuşmalara rastlanmadığı belirtildi.
Kararda, "THY Genel Müdürü'nün özel kalem müdürü Mehmet Karataş'ın bu projeden uygun koşullarla ev almak istemesi ve ona uygun indirim yapılmak istenmesine dair konuşmaların bile, 'imar probleminin çözümünde suç örgütüne yardımda bulunan kişiye söz konusu projeden piyasa fiyatının çok altında daire aldırmaya çalışmak' olarak değerlendirilip sunulduğu anlaşılmıştır" ifadesi kullanıldı.
- Abdullah Oğuz Bayraktar
Şüphelilerden Abdullah Oğuz Bayraktar'ın, "Bahçelievler'deki bir arazinin satışından komisyon alacağına" dair iddialarla ilgili, bu arazinin satışı ile satışından komisyon alınmasının ne şekilde suç teşkil ettiğinin anlaşılmadığı aktarılan kararda, bu araziyle ilgili halen bakanlıktan alınmış olan imar durumu değişikliğine ilişkin bir karar bulunmadığı ve bulunsa dahi, bu kararın alınmasına ilişkin herhangi bir kamu görevlisine menfaat temin edildiğinin delillerle belgelendirilemedeği ifade edildi.
Kararda, Beşiktaş'taki Zorlu Center Projesi'nde "imar planına aykırı işlem yapıldığı" ve bu işlem için şüpheliler Hüseyin Avni Sipahi ile Abdullah Oğuz Bayraktar'ın yönetimindeki suç örgütünün devreye girdiği iddialarına ilişkin, projenin tüm safahatının Başbakanlık ve ilgili kurumlar tarafından kontrol edildiği, söz konusu projenin imara aykırılığı veya verilen imar izinlerinin iptali istemiyle açılan idari davaların Zorlu Yapı Yatırım AŞ lehine sonuçlandığı, suç örgütü olarak adlandırılan kişilerin rüşvet anlaşması yaptığı, menfaat temin ettiği ve görevlerini kötüye kullandıkları yönünde hiç bir delil elde edilemediği, elde edilen kayıt içeriklerinde bu yönde herhangi bir sonuca ulaşılamadığına dikkat çekildi.
- Mehmet Ali Aydınlar
Şüphelilerden Mehmet Ali Aydınlar'ın sahibi olduğu Maslak'taki Acıbadem Hastanesi'ne ek bina yapmayı planladığı ve izin alamaması sonucu şüphelilerden Hüseyin Avni Sipahi ile irtiba geçtiği belirtilen kararda, şüphelilerin hangi eylemlerinin suç teşkil ettiğinin anlaşılamadığı ve söz konusu inşaat izninin de alınamadığı, iletişimin dinlenilmesi konusu ile şüphelilerin rüşvet alma verme ve menfaat temin ettiklerine dair hiç bir delil elde edilemediği kaydedildi.
Kararda, "Şüpheliler Emlak Konut GYO Genel Müdürü Murat Kurum, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı danışmanı Sadık Soylu ve TOKİ İstanbul Daire Başkanı Ali Seydi Karaoğlu'nun, TOKİ veya Emlak Konut ile herhangi bir şekilde ticari veya resmi işlemleri olan şirketlerinin enerji ve yemek işlerini, şüpheli Abdullah Oğuz Bayraktar'ın gayrı resmi ortağı olduğu şirketlere vermeleri için telkin ve yönlendirmede bulundukları" iddilarına ilişkin, bu yöntemle, zorla herhangi bir şirkete iş yaptırıldığına dair delil bulunamadığı aktarıldı.
Takipsizlik kararında, şüphelilerin, "suç işlemek için örgüt kurdukları, bu örgüte üye oldukları ve örgüte yardım ettikleri" suçlarına dair hiç bir delil bulunamadığı ve bu nedenle tüm şüphelilerle ilgili kovuşturmaya yer olmadığı yönünde karar verildiği vurgulandı.
(son)