Çelik, Bahçeşehir Üniversitesi'nin (BAÜ) Beşiktaş Yerleşkesi'nde düzenlenen "10. Siyaset Okulu'nun 15. hafta programı" kapsamında, Türkiye'de geçmişten bugüne uygulanan seçim sistemi ve sonuçları konusunda konferans verdi.
Konferansta, BAÜ'nün "dünya üniversitesi" olma yolunda bir kurum olduğunu belirten Çelik, üniversite yönetimini, akademisyenleri ve Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel'i tebrik etti.
Üniversite için yalnızca tabelanın yeterli olmadığını kaydeden Çelik, Anadolu'nun herhangi bir yerindeki üniversitenin üzerine "Harvard 2" yazılmasının orayı Harvard yapmayacağını söyledi.
Sadece tabela, resim, isim, binanın üniversiteyi üniversite yapmayacağını vurgulayan Çelik, üniversiteyi araştırma geliştirme faaliyetleri, tartışmaların düzeyli, yayınların dünya çapında olmasının üniversite yapacağını anlattı.
Üniversitelerin bir taraftan eğitim yaparken, bir taraftan profesyonel meslek erbabı yetiştirirken diğer taraftan da çok ciddi bir araştırma faaliyetine sahne olmasının önemine değinen Çelik, "Üniversitede beklenen de budur. Çok sayıda vakıf üniversitesi açıldı. Vakıf üniversiteleri arasında çok ciddi çabalar içinde olanlar da var maalesef yerinde sayanlar da var" dedi.
- "Siyasette yanlış örneklerden yola çıkarak uzak durmayın"
Türkiye'de kitle iletişim araçlarının ve internet kullanımının yaygınlaşmasıyla artık "kasaba siyaseti dönemi"nin kapandığını ve siyasetin bundan sonra bilgi ve fikir zemininde yapılmak zorunda olduğunu kaydeden Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Zaman zaman gençlerde siyasete karşı isteksizlik gördüğümü ifade etmek isterim. 'Siyasetle uğraşmayı istiyor musun?', 'Gelecekte siyaset düşünüyor musun?' diye sorduğumda 'Aman aman Allah korusun, kötü yola düşerim' der gibi cevap veriyorlar. Bir insan, bir Müslüman'ın halini tavrını beğenmeyip Müslümanlıktan vazgeçmez. Rahmetli Necip Fazıl'ın güzel bir sözü vardı, Müslüman olup da abuk subuk işler yapanlarla ilgili olarak, 'Doğru yolun sapık kulları' derdi. Yol doğru ama sapık kullar olabilir. Siyasetteki yanlış örneklerden yola çıkarak 'Aman Allah korusun, benim ne işim var' demeyin. Bunu satanist olmak, kötü yola düşmek gibi değerlendirenler olabilir ama bu böyle değildir.
(Benjamin) Franklin'in bir sözü var: 'İyi yetişmiş, namuslu insanlar eğer siyaseti kirli bir alan olarak görüp siyasetin dışında kalmayı tercih ederlerse sonsuza dek ikinci sınıf insanlar tarafından yönetilmekten kurtulamazlar. Bir alanda, bir sektörde bir yanlışlık görüyorsak, o yanlış örneklerden yola çıkarak böyle bir duygu içinde olmamalıyız. Yanlış iş adamları da var, üç kağıtçılık yapan iş adamları da var, gazetecilik mesleğini kötüye kullanan gazeteciler de var, öğretim üyeliği mesleğinde çok kötü örnek olmuş öğretim üyeleri de var, yargı mesleğinde de var. Her işte var. Dolayısıyla yanlış örneklerden yola çıkarak siyaset alanını kirli görmek, siyaset alanını 'Aman aman benden uzak olsun' gibi bir tavırla değerlendirmek kesinlikle doğru değildir."
- Çelik'ten siyasete gireceklere öneriler
Hüseyin Çelik, siyasete girmeyi isteyen gençlere önerilerde bulundu. Çelik, artık siyasetin fikir ve bilgi zemininde yapılmak zorunda olduğunu, bu nedenle siyasete gireceklerin bilgi birikimine sahip olması, meramını iyi anlatabilmesi, bilgi birikim ve düşüncelerini ifade edecek cesarete sahip olması gerektiğini vurguladı.
Siyasette, yukarıya doğru çıktıkça "tehlikenin arttığını" aktaran Çelik, "Rahat olmak istersen sıradan vatandaş olmak daha tercih edilmesi gereken bir şeydir ama yüksek dağlara daha fazla kar yağar, yüksek dağların yeli daha sert eser, büyük başın belası daha büyük olur; bunun da farkında olacağız" dedi.
- Türkiye'deki seçim sistemleri ve bunların sonuçları
Türkiye'de son dönemde seçim sistemlerinin tartışma konusu olduğunu ifade eden Çelik, geçmişten bugüne dünyadaki ve Türkiye'deki seçim sistemlerini aktardı.
Çelik, Türkiye'nin Avrupa'daki en yüksek seçim barajına sahip olduğunu, Avrupa Birliği ile müzakere eden Türkiye'nin bunu indirmesi gerektiğini, ancak yönetimde de istikrarın gözardı edilmemesi gerektiğini ifade ederek, "Anayasamız diyor ki seçimler iki şeyi temin etmek zorundadır, 'Temsilde adalet, yönetimde istikrar.' İkisini bir araya nasıl getirebiliriz? Bunun üzerinde düşünmemiz gerekiyor" diye konuştu.
Koalisyon hükümetleri dönemlerinde Türkiye'nin geriye gittiğini, 3-5 ay süren hükümetlerin olduğunu kaydeden Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Koalisyon hükümetleri döneminde 1970 ile 80 arası Türkiye tepe taklak aşağıya doğru gitti. Bir tek çoğunluk hükümeti yoktur. 70-80 arası Türkiye'nin kayıp yıllarıdır ve koalisyonla idare edilen yıllarıdır. 50 ile 60 arasında güçlü bir Demokrat Parti Hükümeti var ve Türkiye çıkıştadır. 1965-71 arasında Adalet Partisi iktidarı var, Türkiye çıkıştadır, 1983-91 yılları arasında Anavatan Partisi iktidarı var, Türkiye çıkıştadır. 91-2002 Türkiye'nin felç olduğu yıllardır. Dolayısıyla bu yönetimde istikrar meselesini yabana atmamız gerekiyor. Temsilde de adaleti sağlayacağız. İsrail'de baraj yüzde 3'tür. İsrail'de ömrü 1,5 sene olan hükümete çok az rastlanır. Siyasi partiler de yüzde 5, 6, 7 oy alırlar dolayısıyla Filistin vesaire meseleler bir türlü çözülmez. Türkiye'nin bugün geldiği yer itibarıyla Avrupa'daki en yüksek baraja sahip olmamıza rağmen bunu nasıl aşacağız? Muhalefet diyor ki 'Barajı indirelim, sıfırlayalım.' Gözünüzü kapatın; TBMM'de 12 ayrı siyasi parti var ve 12 ayrı grup var. Oradan kanun çıkmaz. 1-2 maddelik bir kanunu, siz 10-12 grubu bulunan TBMM'den 1 haftada çıkaramazsınız. 2 madde... Dolayısıyla bunun bir çözümünün olması gerekiyor."
- "Türkiye'yi 70'li, 90'lı yılların keşmekeşliğine sürükleyemeyiz"
AK Parti'nin seçim sistemine yönelik öneriler getirdiğini aktaran Çelik, şöyle devam etti:
"Muhalefete dedik ki, size iki öneride bulunuyoruz. 'Barajı sıfırlayalım, baraj kalmasın, dar bölgeyi getirelim. Var mısınız?' 'Yokuz.' Geçtik bunu, daraltılmış bölgeyi getirelim. Bu sefer dediler ki 'Siz daraltılmış bölgeyle barajı yüzde 20'ye çıkarıyorsunuz.' Öyle değil aslında. Diyelim ki Adıyaman'ın 5 milletvekili var. Hesabı şöyle diyorlar. 5 milletvekili olduğuna göre daraltılmış bölgede o zaman yüzde 20 oy almayan siyasi parti milletvekili çıkaramaz diye bakıyorlar. Öyle değil. Biz diyoruz ki, daraltılmış bölge olsun ülke çapında yüzde 5 oy alan her siyasi parti bu işi halledebilsin. Peki Adıyaman'da bir bölge barajı koyuyor muyuz? Hayır. Fiili oluşan baraj nedir? En yüksek oy alan partinin oyunun beşe bölümüdür. Diyelim ki AK Parti Adıyaman'da yüzde 40 oy aldı. Bunu 5'e böleceksiniz. Adıyaman'da baraj yüzde 8'dir. Buna var mısınız? Buna da yokuz. Eski kaoslu dönemlere geri dönelim. Başkanlık sistemine de yokuz. Kusura bakmayın o zaman biz Türkiye'yi 70'li yılların, biz Türkiye'yi 90'lı yılların o keşmekeşine, o dağınıklığına sürükleyemeyiz."
- "Aşk kusur göstermez, kin ve nefret sevap göstermez"
Siyasette istikrarın ekonomik istikrarı da sağladığını ifade eden Çelik, "AK Parti, yüzde 40'ın altına düşseydi herkeste soru işareti başlardı. Şu anda o yabancı yatırımlar gelmeye devam ediyor. İstikrar devam ediyor" dedi.
Birilerinin karamsarlık pompalamaya devam ettiğini dile getiren Çelik, şöyle devam etti:
"Hatta bazıları şöyle diyorlar: 'Ekonomi iyi iyi diyorsunuz ama ben niye görmüyorum.' Sen görmek istemiyorsun. Aşk kusur göstermez. Bir adam iyi AK Partili ise AK Partililerin günahlarını da sevap olarak görür. Bir adam iyi CHP'liyse ve AK Parti'den nefret ediyorsa AK Parti ağzıyla kuş tutsa 'Bu hayvan haklarına aykırıdır' der. Aşk kusur göstermez, kin ve nefret sevap göstermez. Göremezsiniz. Onun için objektif baktığınızda öyle değil. 'Devlet zenginleşti diyorsunuz ama vatandaşa yansıyan bir şey yok ki' diyenler oluyor. Nasıl yok ya? 2002'de Türkiye'de 8 milyon taşıt vardı. 1,5, 2 ay önce Türkiye İstatistik Kurumu açıkladı, şu anda 18 milyon 100 bin taşıt var. 10 milyon 100 bini yeni satın alınmış, eski 8 milyonluk aracın da yüzde 70'i yenilenmiş."
- "Ayıptan kurtulurken Türkiye'yi istikrarsızlığa itmememiz lazım"
Türkiye'yi en yüksek seçim barajına sahip olmak gibi bir "ayıptan" kurtarmaları ancak Türkiye'yi istikrarsızlığa itmemeleri gerektiğini belirten Çelik, "Bizim burada önerdiğimiz iki formül var. Muhalefetten de bu iki formülü de kabul etmiyor. Kabul ederlerse beraber yapacağız. Kabul etmezlerse bu Anayasa değişikliği değil, AK Parti'nin Meclis'te çoğunluğu var. Bunlardan uygun olanı hangisiyse dar bölge mi daraltılmış bölge mi uzun boylu tartışacağız ve bunlardan birini 2015 seçimlerine yetiştirmek için gayret göstereceğiz" ifadelerini kullandı.
- Başkanlık sistemi
Konuşmasının ardından öğrenciler, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'e sorularını yöneltti. Çelik, başkanlık sistemine yönelik soruyu şöyle cevapladı:
"Bizde başkanlık sistemine şaşı bakılmasının sebebi, hatta cumhurbaşkanlığının halk tarafından seçilmesinin temel sebebi, devlet aşkın bir güçtür, devlet doğruların, bütün doğruların sahibidir ve vatandaşı adam etmekle mükelleftir zihniyetidir. Bizdeki hakim anlayış şudur; devletin milleti vardır, milletin devleti değil. Bizim düşüncemize göre ise milletin devleti vardır, devlet millet içindir, devlet milletin, halkın refah ve mutluluğunu en üst düzeye çıkarmak üzere oluşturulmuş olan bir siyasal organizasyondur. Dolayısıyla ferdin hakları, milletin hakları, halkın ne dediği önemlidir. Bizde Cumhurbaşkanlığı makamı; birinci cumhurbaşkanımız aynı zamanda devletin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, arkasından İnönü... İkisi de askerdir. 1950 seçimlerinden sonra bunun bir istisnası olmuş Celal Bayar gelmiş. O da ipten canını milimetreyle zar zor kurtarmış, yaştan kurtardığı için asılmadı, Menderes ile beraber. Ondan sonra Genelkurmay başkanlarımız emekli olmuş, cumhurbaşkanı olmuşlar. Bu çark böyle işlemiş."
- "Birbirimizi niye kandırıyoruz"
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceğini ve bunun gerçekte yarı başkanlık anlamına geleceğini kaydeden Çelik, şöyle devam etti:
"Parlamenter sistem, iyi çalıştırıldığı zaman, iyi çalışır, mahsuru yoktur. O da bir sistemdir. Bana da sorarsınız, başkanlık sistemi kısa vadede orta vadede daha iyi mi? Evet daha iyi. Cumhurbaşkanlığı seçeceğiz gitsin tarafsız olsun, devletin başıdır. Kabul... Sayın Abdullah Gül, AK Parti'nin kurucularından, AK Parti'nin başbakanı, AK Parti'nin uzun yıllar dışişleri bakanı... Seçildi, Köşk'e gitti. Tarafsız olsun.... Devlet başkanları, yani cumhurbaşkanları gerektirdiği bazı hassasiyetler var. Cumhurbaşkanlığı makamının gerektirdiği bazı duyarlılıklar var, bunlar kabul. Ancak kimse Abdullah Gül'ün CHP'ye oy verdiğini hayal filan etmiyor değil mi? Veya Recep Tayyip Erdoğan seçildi, cumhurbaşkanı oldu. 'Partili cumhurbaşkanı' deyince ayağa kalkılıyor herkes. Birbirimizi niye kandırıyoruz? Bu vakıf üniversitelerine benziyor. Türkiye'de kanunen özel üniversite kurmak anayasal olarak yasak olduğu için üniversitelerin hepsi vakıf üniversitesi olmuş. Kulağımızı böyle tutuyoruz."
Başkanlık sistemi için Anayasa değişikliği gerektiğini ifade eden Çelik, "Bizim bugün sayımız Anayasa değişikliği yapmaya yetmiyor. İnşallah 2015'te 380-390 milletvekili verin, onu da halledeceğiz" diye konuştu.