Bakan Çelik, Tarabya Oteli'nde düzenlenen Türk Konseyi Turizmden Sorumlu Bakanlar Birinci Toplantısı'nda basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını cevapladı.
ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi'nde onaylanan 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarına yönelik tasarının hatırlatılarak, "Bundan sonraki aşamada ne olabilir? Nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?" şeklindeki soru üzerine Çelik, Türkiye'nin bu konuda duruşunun net olduğunu belirterek, şöyle dedi:
"Türkiye Cumhuriyeti kendisine güvenmektedir. Şu söylenmiştir: 'Eğer bu meseleler başka parlamentoların kararlarıyla bir siyaset gündemi haline getirilirse, bu bölgedeki normalleşmeye katkı sağlamaz.' Bu, meselenin doğru anlaşılmasına da katkı sağlanmaz. Bu sadece bölgenin normalleşmesine olumsuz bir yaklaşım üretmek anlamına gelir. Biz, 'arşivlerimizi açıyoruz' dedik. Bu konuda, bu arşivlerimizi açma konusunda herkes, taraflar ve üçüncü taraflar, arşivleri açsın, siyasetçilere ait olmayan kararları siyasetçiler vermesin, buna tarihçiler karar versin. Birinci duruşumuz budur. Bundan kaçınılıp da tarihçilerin karar vermesi gereken bir meseleye siyasetçiler karar vermeye başlarsa, bu bölgenin normalleşmesine katkı sağlamaz, meselenin doğru anlaşılmasına da katkı sağlamaz. Ayrıca eğer Ermeni diasporası buradan Ermenistan'a bir katkı sağlanacağını düşünüyorsa, bu da hiçbir şekilde olumlu sonuç doğurmaz."
"Temel mesele şudur: Niçin olayın tarafı bile olmayan parlamentolar bu konularda karar almaktadır?" diyen Çelik, bu kararlar vasıtasıyla "zaten yürümesi gereken işlerin" önünde bir takım duvarlar örülmesine sebep olduğunu, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı olumsuz bir havanın doğmasına yol açtığını söyledi.
Türkiye'nin bu konuda özgüvenle hareket ettiğini ifade eden Çelik, "Her milletin tarihinde tartışmalı olaylar vardır. Her milletin tarihinde bu tartışmalı olaylara karşı diğer parlamentolar kararlar almaya başlarsa, o zaman dünya konuşulamaz ve meselelerin çözümlenemediği bir yer haline gelir. Dolayısıyla burada biz, bu şekildeki kararların hiçbir şekilde olumlu sonuç doğurmayacağını, bu şekildeki süreçlerin devam etmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Mesele bölgenin normalleşmesine katkıda bulunmaksa, bu doğru bir yol değildir" diye konuştu.
- "Moody's'in, Türkiye'nin kredi notunu düşürmesi"
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's'in, Türkiye'nin kredi notu görünümünü "durağandan", "negatif"e çevirmesi konusununa ilişkin soru üzerine, bu konuda henüz kendisine teyitli bir bilginin gelmediğini aktaran Çelik, şunları kaydetti:
"Bende teyitli bir bilgi yok. Ancak şunu unutmamak gerekir ki; Türkiye bu son seçimlerden sonra da hem kısa vadede hem orta vadede hem uzun vadede istikrarlı bir ülke olduğunu, hem siyasi istikrarını koruduğunu, bu bağlamda ekonomik gelişmesini koruduğunu, dış politikasındaki istikrarını koruduğunu göstermektedir. Gerek siyasi olarak, gerek ekonomik olarak, gerek dış dünyayla ilişkileri bakımından çeşitli istikrarsızlıklar yaşayan ülkelerde zaman zaman not artışı olurken bu konulardaki istikrarlı ülkelerde zaman zaman farklı yaklaşımlar olabilmektedir. Herhangi bir karar alınıp alınmadığını bilmiyorum ama bu seçimlerden sonra kredi derecelendirme kuruluşları normal bir şekilde karar aldığında, Türkiye'nin notunu yükseltmeleri gerekir diye düşünüyorum."
- Cumhurbaşkanlığı seçimi
Çelik, soru üzerine, cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin de açıklamalarda bulundu.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Abdullah Gül göreve başlamadan önce "sistemi krize sokmanın bir manivelası" olarak kullanıldığını kaydeden Çelik, sözlerine şöyle devam etti:
"Nitekim '367 krizi' de sistemi krize sokmanın bir manivelası olarak kullanıldı. Burada başka bir şey vardı. Bunu geçmişte yapılmış çeşitli siyasi konuşmalardan görebilirsiniz. Sistemin yazılı olmayan vesayet kurallarının cumhurbaşkanlığı üzerinden götürülebileceği düşünülüyordu. Yani ülkenin anayasası var, ülkenin siyasi sistemi var, parlamenter demokrasi var ama bu birilerine, bazı vesayet odaklarına yetmezdi. Geçmişte bu vesayetin gizli anayasalarını, gizli kurallarını cumhurbaşkanlığı makamı üzerinden tahakkuk ettirmeye çalışırlardı. Dolayısıyla sayın Cumhurbaşkanımızın seçilmesinden önce cumhurbaşkanlığı makamı zaman zaman maalesef sivil siyasi sistem ve demokratik siyaset üzerinde vesayet kurmanın aracı olarak kullanılmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımızın göreve gelmesinden sonra bu kalkmıştır. Cumhurbaşkanlığı makamı, normal demokratik sistem içindeki normal işlerine dönmüştür ve bu şekilde çalışmıştır. Dolayısıyla birileri yine cumhurbaşkanlığı sürecini bir kriz vesilesi, kriz zemini haline getirmeye çalışıyor. Bu mümkün değil. Aslında yaşanan tartışmaların pek çoğuna böyle bakmak gerekiyor. Bu meseleyi bir kriz zemini haline getirmeye çalışanların çabalarına burada dikkati çekmek gerekiyor."
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bu konuda görüşeceğini ifade eden Çelik, "Seçimlerde çok net bir tablo ortaya çıkmıştır. Bundan sonrasında da yol haritasıyla ilgili AK Parti'nin cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi konusunda Sayın Cumhurbaşkanımızla Sayın Başbakanımız, aralarında konuşacaklarını ifade ettiler. Onlar konuşana kadar bence, şu senaryo gerçekleşir, bu senaryo gerçekleşir diye kanaat belirtmek doğru değildir. Onlar konuştuktan sonra bu partinin yetkili kurullarına gelecektir. Ondan sonra da hepimiz görüşlerimizi söyleyeceğiz" diye konuştu.
Muhalefet partilerinden "Kendi aralarında konuşarak cumhurbaşkanının kim olacağına karar verecekler" şeklinde eleştiriler de geldiğini hatırlatan Çelik, şöyle dedi:
"Biz bu süreçte milli iradeye, milletin iradesine çok saygılıyız. Bütün bu süreç bahsettiğim mekanizmalar AK Parti'nin cumhurbaşkanı adayının belirlenmesine dönük bir süreçtir. Bunun da bu mekanizmalarla belirlenmesi doğrudur. Ondan sonra hep beraber halkın huzuruna gideceğiz. Halk cumhurbaşkanını kendisi seçecek ve ondan sonra nasıl yürüneceğine karar verecek. Temel mesele şudur; biz bugün istikrarı konuşuyoruz, 2023'ü gören bir Türkiye'yi konuşuyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin geçmişte olduğu gibi Türkiye'nin önünü görmesine engel teşkil edecek bir vesayet mekanizması haline getirilmesine müsaade etmeyiz."