Evlat edinme mi insan ticareti mi? Kölelik yok beteri var!
Türkiye Gazetesi yazarı Halime Gürbüz'ün Etiyopya izlenimleri devam ediyor. İşte Halime Gürbüz Etiyopya yazı dizisi 3. bölümü.
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-04-10 14:13:31
Sefaletin kol gezdiği Etiyopya'da bebekler satılıyor. Bir baba çekinmeden “Elli dolara veririm” diyor! Çocukların çoğu Batı'ya götürülüp misyoner yapılıyor.
Afrika'nın açık pazarı olan Etiyopya, insan ticaretinin de ilk adresi. Cebine 50 doları koyan, bu ülkeden çocuk satın alabiliyor. Yılda 10 gün ülkelerine götürme şartı ve komik rakamlar karşılığında binlerce bebek, ailelerinden koparılıp kim oldukları belli olmayan insanların kucaklarında biblolar gibi teslim ediliyor. Tüm dünyadan kilise merkezli kuruluşların, ünlülerin, ünsüzlerin, çocuksuz ailelerin, Batılı misyonerlerin ve özellikle eşcinsellerin evlat edinmede tercihi Etiyopya... Durum öyle bir hal almış ki, Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu (UNICEF), bu durumdan endişe duyduğunu söylüyor. Nitekim, Batı ülkeleri tarafından 10 yılda 40 binin üzerinde Afrikalı çocuğun evlat edinildiği belirtiliyor. Dönüşte de kucaklarında siyah çocuklar olan onlarca insan dolduruyor uçağı...
Zor... Addis Ababa'daki sefilliği, perişanlığı, fakirliği anlatmak zor.
Afrika'nın ekonomik anlamda en kalkınmış yerlerinden olsa da ciddi ölçüde bir fakirlik göze çarpıyor. Etiyopya'da kişi başına düşen milli gelir 100 dolar civarında ve halkın yüzde ellisi yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bu yoksulluk şehir merkezinde göze çarpmakla beraber, uzaklaştıkça daha ağırlaşıyor: Cadde kenarlarında tek kişinin uzunlamasına sığabileceği teneke barınaklar, sokaklarda duvar diplerinde maaile yaşayanlar ve uyuyanlar, gece gündüz kol gezen dilenciler, ironik bir tablo olarak AIDS'le mücadele kliniklerinin köşelerinde dikilen hayat kadınları, satıcı çocuklar, tek bir muzla günü tamamlayan ve bunu normal sayan insanlar...
Çamaşır makinesinin varlıklı ailelerde bile pek kullanılmıyor olması dikkat çekici bir gösterge. İnsan gücü o kadar ucuz ki, elde yıkatmak tercih ediliyor! İş olarak çamaşır yıkayan birçok kadın, erkek ve çocuğa rastlamak mümkün...
Dağdan odun sırtlayıp kilometrelerce yol kat eden ve bunun karşılığında günlük yemek ihtiyacının ancak dörtte birini kazanabilen kadınlar... Tek odalı penceresiz, mutfaksız banyosuz evler... Bebek yaşta sakız satan çocuklar... Çöp konteynırlarına üşüşmüş karnını doyurmaya çalışan insanlar ve daha fazla detaya girmek istemediğim içler acısı manzaralar...
Bir ülkenin başkentinde hayat bu durumdaysa diğer yerlerinde nasıldır düşünmek bile istemiyor insan. Bu garibanlığın sebebi bir türlü ağız tadıyla sömürülememiş olmaları mıdır bilmem. Ama bildiğim bir şey var ki; orada bulunduğunuz süre içinde de döndüğünüzde de psikolojimizin bozulduğu... Her adımda halimize şükrettiğim, insanlara sarılıp ağladığım “dur bacım bi su da ben yıkayayım” deyip çamaşıra ortak olduğum, hatta sigortalarımı attırdığım oldu!..
Tabii, “Ben olsam var yaaa kesin isyan çıkarırdım! Hayat mı bu? Nasıl sabrediyor bu insanlar?” dediğiniz kişinin Tarım Bakanı olmamasına da dikkat etmek gerek!
Allah'tan Etiyopyalılar ırk olarak son derece halim selim insanlar...
Keşfetmeyi sevenler için diğer Afrika ülkelerinden oldukça farklı bu güzel ama sessiz, gelişen ama henüz emekleyen, fakir ama mutlu, yoksun ama şükür dolu Addis Ababa görülmeye değer.
Sokakta sakız satan çocuklar, para kazanmak için evlerinin önünde çamaşır yıkayan kadınlar Etiyopya'nın gerçeği...
KAHVEYİ BİR ÇOBANA BORÇLUYUZ
Başkent Addis Ababa'da gün kahveyle başlıyor. Eee, ne de olsa kahvenin anavatanı burası!.. Kahve ağacının ilk bulunduğu yer, Etiyopya'nın Kaffa yöresiymiş. Rivayete göre 3. Yüzyılda “Kaldi” adında Etiyopyalı bir çoban, keçilerinin kırmızı kahve çekirdeklerini yedikten sonra çocuklar gibi şen, enerjik, ele avuca sığmaz olduğunu fark etmiş ve böylece kahveyi keşfetmiş!
Başlangıçta yiyecek olarak tüketilse de daha sonra meyvelerinin kaynatılan suyu tıbbî amaçlarla kullanılmış ve kahve 'sihirli meyve' olarak adlandırılmış. Sonrası malum. Toparlarsak kahve Etiyopya ekonomisi için son derece önemli. Öyle ki nüfusun %25'i geçimini kahve sektöründen sağlıyor. Bugün Starbucks da dahil bir çok ünlü kahve satıcısı buranın kahvelerini kullanıyor.
Geleneksel bir kahve pişirme törenleri var. Önce mangal ateşinde kahve çekirdeklerini kavuruyor, ardından toz haline gelene kadar havanda dövüyorlar. Yanı başında ise kömürde damla sakızı tütsüleniyor. Toz kahve, suyla birlikte toprak bir sürahinin içinde kömür ateşinde yavaş yavaş pişirildikten sonra bizim Türk kahvesi fincanlarının biraz büyüğü olan porselen fincanlarda şekeri sonradan eklenerek tüketiliyor.
Laf içecekten açılmışken, siyah çay burada da yaygın... Ama karanfil ve tarçın gibi baharatlarla tatlandırarak servis ediyor. Sağlam bir çay tiryakisi olarak nefis diyebilirim! 'Sallama'dan hoşlanmasam da poşet çayları bile dem ve rayiha açısından on puan!
SON VİDEO HABER
Haber Ara