Bahçeli, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye'nin, yakın tarihinin en önemli demokratik imtihanına sahne olacağını, milli iradenin 30 Mart Pazar günü tecelli edeceğini söyledi.
Ülkenin hazmedilmesi mümkün olmayan ağır bir gündeme hapsolduğu kara bir dönemde milletin sandık başına gideceğini belirten Bahçeli, 30 Mart Mahalli İdareler Seçimleri'nin ülkeye, millete ve demokrasiye yeni bir umut kapısı aralamasını ve yepyeni bir sayfa açmasını diledi.
Türkiye'nin dört bir koldan saldırıya uğradığını, hazin, haşin ve hasis bir suikasta maruz kaldığını dile getiren Bahçeli, "Türk milleti içte ve dışta kolları olan düşmanca emellerin taciz ve operasyonu altındadır. Türk devleti yolsuzluğa ve yozlaşmaya çivilenmiş iktidar elinde felç olmuş, linç olmuş, pert olmuş durumdadır. Türkiye'de her şey ayaklar altındadır ve gündem karmakarışıktır. Milli ve manevi değerlerimiz ruhunu teslim etmek üzeredir" diye konuştu.
Ülkenin içinde bulunduğu siyasi ve sosyal ortamın inanılamayacak, düşünülemeyecek, tahammül edilemeyecek kadar kötüleştiğini ifade eden Bahçeli, durumun vahamet ötesi olduğunu söyledi.
"Başbakan ve hükümeti devletin itibarını, milletin saygınlığını, vatanın bağımsızlığını, bayrağın şanını lekelemekle kalmamış, milli güvenliğimizin, milli sırlarımızın mahremiyetini delik deşik etmiştir" iddiasında bulunan Bahçeli, şöyle konuştu:
"Rüşvet ve yolsuzluk girdabı genişledikçe hükümet komplolara sığınmış, iftiralardan medet ummuş, karalama kampanyalarına bel bağlamış, karşı saldırı ve algı yönetimiyle iddiaları püskürtmeye çabalamıştır. Başbakan Erdoğan, kendisi, ailesi, bakanları, yandaş iş adamları ve yakın çevresi hakkındaki şaibeleri aydınlatmak ve hukuken netleştirmek yerine reddiyeci bir tutumla önüne kim geliyorsa, karşısına kim dikiliyorsa saldırmış, suçlamaların önünü kesmeye azmetmiştir."
-"30 Mart, 17 ve 25 Aralık'ın rövanşı değildir"
Devlet Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın yargıyı çalışamaz hale getirdiğini, iktidarın, adaletin terazisini bozduğunu, mahkemelerin güvenirliğini tartışmaya açtığını savundu.
"17-25 Aralık tarihleri arasında yapılan 'Rüşvet ve yolsuzluk operasyonları' sonucunda görevden alınan ve görev yeri değiştirilen hakim ve savcıların sayısı şimdilik 784'ü buldu" diyen Bahçeli, 8 bini aşan polisin görevden alındığını ya da tayin edildiğini anlattı.
Yolsuzluğa adı karışanların da korumaya alındığını, güvenceye kavuşturulduğunu öne süren Bahçeli, şöyle devam etti:
"Türk milleti, kirlenen, harama bulaşan bakan ve Başbakan çocuklarını haklı ve meşru göremez, görmez. 30 Mart, rüşvetin aklanacağı tarih değildir, hortumcuların temize çıkacağı tarih değildir, 17 ve 25 Aralık'ın rövanşı değildir. İnanıyorum ki sandık, haram yiyenleri milli vicdanlarda mahkum edecektir. Demokrasi, otoriter eğilimleri, diktatör hevesleri, 'bana kimse dokunamaz' diyen yeni yetme iktidar zümresini alt edecektir. 30 Mart yenilenmedir ama 'Yeni Türkiye' isimli karanlık mecraya sapma hali değildir. 30 Mart, istiklalimize değerli bir katkıdır fakat 'istiklal mücadelesi veriyoruz' diyenlerin de bozgunu olacaktır."
-"Ülke rahatlamalı, toplumsal gerginlik son bulmalı"
Bahçeli, "AKP'ye oy veren kardeşlerim Allah için biraz muhasebe yapmalıdır; yüce dinimizin hangi buyruğunda, yüce kitabımızın hangi ayetinde, Efendimizin hangi sözünde hırsızlık, rüşvet ve haram meşru görülmüştür?" diye sordu.
Devlet Bahçeli, 17 Aralık'taki İstanbul merkezli operasyondan sonra gündeme gelen tapelerin, ses kayıtlarını akılla, mantıkla ve imanla izah etmenin mümkün olmadığını dile getirerek, "Başbakan haysiyetini, siyasi iffetini, siyasi geleceğini kutulara kilitlemiştir. Bakanları, Türkiye'nin saygınlığını üç kuruşa satmıştır. Ülkemiz gerçekte hayal dahi edilemeyecek kötü ve içler acısı bir duruma savrulmuştur" görüşünü savundu. Bahçeli, şöyle konuştu:
"Gazi Meclis'in tarihinde ilk defa çok ciddi iddia ve suçlamalara konu olan dört bakan hakkındaki fezlekeler okunmamış, milletvekillerinin bilgisine sunulmamıştır. Başbakan korkudan titremiş, ne yapacağını şaşırmıştır. Rüşvetçileri sayısal çoğunluğuyla şimdilik emniyete almıştır. Başbakan madem bu eski bakanları masum görmektedir, madem bunların suçu olmadığına inanmaktadır, o halde hesap vermelerinin de önünü açmalı ve temize çıkmalarını acil olarak temin etmelidir. Suçsuzluğuna inanılan bakanların Yüce Divan'a gitmelerinden çekinecek ve korkacak bir şey yoktur. Ve Başbakan Erdoğan da kendisi hakkındaki iddialardan arınmak için görevinden derhal ayrılmalı, arkasından da bağımsız yargının huzuruna çıkmalıdır. Yoksa bu kadar isnat ve olağanüstü suçlamalarla Başbakanlık görevini yürütemeyecektir. Zira aldığı kararlar, attığı imzalar, yaptığı idari tasarruflar gayrimeşru ve gayri ahlaki olacaktır. Türk milletinin 'başhırsız', 'başçalan', 'başyürüten', 'başgötüren' dediği bir kişi iktidarda kalamaz, koltukta oturamaz."
Ülkenin rahatlaması, toplumsal gerginliğin son bulması, kutuplaşmanın hafifletilmesi gerektiğini vurgulayan Bahçeli, "Gençlerin hayatı karartılmamalıdır. Türkiye belini doğrultmalıdır. Yolsuzluk, yoksulluk ve yozlaşma kökten bitirilmelidir. Bunun için ilk durak şüphesiz iki gün sonraki 30 Mart Seçimleridir" diye konuştu.
-"Propaganda devresi sancılı geçti"
Bahçeli, 30 Mart Mahalli İdareler Seçimleri'nin hazırlık ve propaganda devresinin çok sancılı geçtiğini, bu süre zarfında cepheleşmelerin körüklendiğini, hiziplerin derinleştiğini, anlaşmazlıkların hız kazandığını öne sürerek, şunları kaydetti:
"30 Mart Mahalli İdareler Seçimleri öncesi ülkemiz tapelerin, ses kayıtların istilasına uğramıştır. Başbakan ve çevresinin kirli çamaşırları belirli aralıklarla ortaya saçılmış, kamuoyu menfaatini ilgilendiren konuşmaları afişe edilmiştir. Hakikaten de ortada tape ve ses kayıtlarından geçilmemektedir. Türkiye, sanal medyadan sızdırılan haber, bilgi, belge ve ihbarlarla sallanmaktadır. Başbakan Erdoğan'ın hukuka yönelik darbesi, savcı ve hakimleri siyasi vesayet altına alma girişimi rüşvet ve yolsuzluk iddialarının sanal medya vasıtasıyla açıklanmasına neden olmuştur. Bu yolun hukukiliği bir yana, ahlaki olup olmadığı elbette tartışmalıdır. Daha önemlisi, kimliği meçhul kişi, grup ve mahfillerin ülke gündemini ele geçirmesi, istedikleri gibi olayların akışına yön vermeleri mutlaka iyi yorumlanmalı ve iyi okunmalıdır. Bu durum karşısında milli varlığımız, milli güvenliğimiz, milli geleceğimiz sanal medyada konuşlanan, keyfince herhangi bir internet sitesi açan, derin yapılanmalarla işbirliği halindeki yerli ve yabancı unsurların elinde çok büyük risk ve tehditlere maruz kalabilecektir. Şu da bir gerçektir ki, Başbakan ve hükümetinin gizli kapaklı çok fazla iş ve işlemi vardır ve bunlar birbir deşifre edilmektedir. Hükümetin pislikleri, kirli bağlantıları, ihanetleri, provokasyonları, soygun ve vurgun düzeni açığa çıktıkça milletimiz infiale kapılmaktadır. Açık açık söylüyorum, devletin en mahrem ve özel bilgilerinin, bu çerçevede yapılan toplantıların ortam dinlemesiyle ele geçirilip sanal medya kanalıyla servis edilmesi Türkiye Cumhuriyeti'nin içine düşürüldüğü içler acısı halin yalnızca bir özetidir."
Bahçeli, basın toplantısının ardından bir gazetecinin, "Son tape ilgili yayın yasağı getirildi. Yayın yasağını nasıl değerlendiriyorsunuz?" yönündeki sorusuna, "Yayın yasağını doğru bulmuyoruz. Özgürlükle güvenlik arasındaki ince farkı Sayın Başbakan'ın anlaması lazım" yanıtını verdi.
(Bitti)