Erdoğan, TRT 1, TRT Haber, TRTTürk ve TRT Arapça televizyon kanallarının ortak canlı yayınında gazeteci Nasuhi Güngör'ün moderatörlüğünde gazeteciler Ahmet Taşgetiren, Nihal Bengisu Karaca ve Hakan Albayrak'ın gündeme dair sorularını yanıtladı.
Ergenekon davasındaki tahliyelerin, "AK Parti Ergenekon'la uzlaştı", "Ergenekon bir yalandı, hükümet bunu itiraf etmiş oluyor" gibi yansıtıldığı belirtilerek "İnsanlar bu tahliyeleri nereye koymalı?" diye sorulması üzerine Erdoğan, güvenlikte yapılan her operasyona bir ad verildiğine işaret etti ve "Bu zaman zaman Balyoz olur, zaman zaman Ergenekon olur" diye konuştu. Erdoğan, 26 maddelik anayasa değişikliğiyle Türkiye'de bir süreç başlattıklarını ancak bu sürece CHP, MHP ve BDP'nin katılmadığını ifade ederek yüzde 58 evet oyuyla Anayasa'da değişiklikler yapıldığını hatırlattı.
Davaların uzun süre neticelenmemesi nedeniyle tutukluluk süresini 5 yıla çektiklerini anlatan Erdoğan, "Neticelenmediği halde insanlar içeride niye dursun" dediklerini söyledi.
Erdoğan, "5 sene, 7 sene, 10 sene insanlar içeride durur da bunlarla ilgili karar verilmez mi? Bu zulümdür. Çünkü bu tutukluluk süresi içinde yargı daha sonra bunlarla ilgili beraat kararı verirse bunların hakkını kim ödeyecek? Bu zulüm değil mi? Bu zulmü minimize edelim. Hiç olmazsa bunu 5 yıla çekelim" ifadesini kullandı.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı getirdiklerini, muhalefetin buna da itiraz ettiğini kaydeden Erdoğan, bireysel başvuruyla onlarca kişinin tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildiğine dikkati çekti. Erdoğan, "Ama bunlar beraat etmedi, bunlar tutuksuz yargılanmaya devam edecekler" dedi.
Tahliye edilenlere yalnızca yurt dışına çıkış yasağı getirildiğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bunların hiçbirinin şahsımla, partimle yakından uzaktan hiçbir ilgisi, alakası yok. Bunlar, aldıkları ani kararlarla ne yapmışlardır? Askerlerimizi, başta Genelkurmay Başkanımız olmak üzere içeri aldılar. Genelkurmay Başkanı ile ilgili yaptığım açıklamalar zaten bütün Türkiye'nin, uluslararası camianın malumudur. Tutuksuz yargılanması talebinde bulunduğum gibi yargılama mercisinin de Yüce Divan olması gerektiğini söylemiştim. Hatta bunu Cumhurbaşkanı da söyledi. Bizim bu yaptığımız açıklamalar, hiçbir netice ortaya koymadı. Tek netice ortaya, demek ki bireysel başvuruyu getirdik. Şimdi bireysel başvuruda, Anayasa Mahkemesi, burada verdiği kararla yerel mahkemenin önünü açmış oldu. Yerel mahkeme de burada tahliyeyi verdi. Bu bir rahatlama getirmiş oldu. İşin aslı bu."
-Köse ve Mirzabeyoğlu
Başbakan Erdoğan, uzun tutukluluğa başından beri itiraz ettiğini ve bu itirazının sürdüğünü bildirerek şunları söyledi:
"Şu anda içeride nice masum insanlar olduğu gibi, ben öyle inanıyorum, tanıdığım, bildiğim, bu noktada... Mesela şu anda yine 14 yaşındayken, yani adeta mahkumiyeti tescil edilmiş hale sokulan bir Yakup Köse var. Şu anda tabii yaşı kaç oldu bilemiyorum. Tüm Türkiye için kimler varsa bu noktada bunların hepsinin gözden geçirilmesi lazım."
İBDA-C davasından hükümlü bulunan Salih Mirzabeyoğlu'nun hatırlatılması üzerine Erdoğan, "Ayrıca onun durumu var tabii. Yani buna benzer çok şeyler var" karşılığını verdi.
-"Ortalık karıştırılıyor"-
"Dikkat edin, bakın şimdi, ortalık Türkiye'de karıştırılıyor" ifadesini kullanan Erdoğan, vatana ihanet suçundan çarptırıldığı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını İmralı Cezaevi'nde çeken Abdullah Öcalan ile ilgili AİHM'nin son kararını hatırlattı.
Başbakan Erdoğan, "AİHM, bölücü terör örgütünün başıyla alakalı bir karar alıyor. Ülkemizi sadece karıştırmaya yönelik. Böyle hassas bir dönemde. Yaptıkları açıklamanın hiçbir doğru dürüst bir yanı yok. Batılı ülkelerde olmayan bir uygulama, İmralı'da yapıldığı halde, yaptıkları açıklamanın tamamen hakikatten uzak, kendilerini haklı çıkarabilecek, yalan yanlış bir rapor. Öyle şey olmaz" değerlendirmesini yaptı.
"Çözüm süreciyle alakalı birtakım bilgi paylaşımlarının çarpıtıldığı" söylenerek "Kamuoyunun zihninde birtakım sorular uyandırılmaya çalışıldı. Ne yapılmaya çalışılıyor? Bu paralel yapı, bu örgüt, bu çete, bu şebeke sanki bu eli kırmaya çalışıyor. Ne dersiniz?" sorusu üzerine Erdoğan, akil insanların da bu çalışmalarda yer aldığını, Anadolu'da birçok yere gittiklerini hatırlattı.
Halkın çok ciddi beklentileri bulunduğunu ifade eden Erdoğan, "Biz de sürekli olarak atak üzerine atak yaptık, hala da yapıyoruz. Fakat bütün bunlara rağmen birileri bunu anlamak istemiyor. İçeriden dışarıdan aslında bir sarmal var. Bunu görmemiz lazım" dedi.
-"Komplo olarak değerlendirmeyecek miyim?"-
"Dışarıdan bize komplolar yapılmıyor dersek yanılırız" ifadesini kullanan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Ben kalkıp da İngiltere'deki, Amerika'daki yayın organlarının belli merkezlerle iş tutmasını komplo olarak değerlendirmeyecek miyim? Gazetelerde verilen ilanlar, Türkiye'de bir çocuk ölüyor. O çocuğun ölümü üzerine, Londra'da, Amerika'da birçok şeyler asılıyor ve anlatılırken de 'Ekmek almaya giderken' diye veriliyor. Üzerine de onun katili olarak şahsımı gösteriyorlar. Bu komplo değil de nedir?
Kaldı ki gerçekten ekmek almaya giden bir çocuk var mı? Ekmek almaya giden çocuğun bir elinde sapan, yüzünde poşu, diğer elinde bayrak, bunların ne işi var? Kalkıyor çocuğun annesinin tabii, açıklaması enteresan, 'Çocuğumun katili Başbakandır' diyor. Ondan sonra kabrine karanfille beraber bir bilye atıyor, sonra onu tavzih ederek, 'Misketti' diyorlar. Hele ki misket dahi olsa, cebinden 11 tane bakıyorsunuz çeşitli patlayıcılar çıkıyor, demir bilyeler çıkıyor. Bütün bunların hepsi ortada. Enteresan olan bir şey, malum medya ki Doğan Grubu burada başrolü oynayanlardan biridir, isim veriyorum artık, açıkça, diyor ki çok ilginçtir, kendilerine göre adamlar buluyorlar, değişik yerlerden, sanki o çocuğu polis hedef alarak bizzat ona gaz biberini atmış. Orada bir kalabalık var. Bunlar tamamıyla teröre bulaşmış olan kesimler. Bir defa bu çocuğu oraya taşıyan zihniyettir lanetlenmesi gereken. Kim taşımış bu çocuğu oraya? Bu çocuğun eline bu sapanı veren kim? Patlayıcıları cebine veren, koyan kim, lanetlenmesi gereken bu. Yoksa tabii çocuğu, yüzünde poşu olduğu zaman, yani polis 'Bu kaç yaşındadır? Şu nedir, bu nedir?', bunu ayıklayacak durumda değil ki. Kitle psikolojisi orada. Oradaki bir terör grubuyla polis mücadele içinde. Orayı dağıtmaya çalışıyor. Böyle bir durum var."
Erdoğan, Burak Can Karamanoğlu'nun ölümünü ve olay yerinde 42 kovan bulunduğunu hatırlattı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu olay olduğu sırada ışıkların kasıtlı olarak söndürüldüğüne yönelik açıklamalar yaptığını ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Şu yaklaşıma bak. DHKP/C bunu üstleniyor. O DHKP/C'den hedef saptırmaya çalışıyor. Hani diyordu ya bir zamanlar: 'Gösterin bana o terör örgütünü. Neredeyse ben gidip ona üye olayım'. Alışık bu işlere. Oradan isabet eden kurşunlarla Burak Can orada şehit oluyor. Ama onun babasının yaptığı açıklamaya bakın. Onun babasının yaptığı açıklama: 'Vatanımız sağ olsun, devletimiz sağ olsun'. Kalkıp da 'Katili şudur veya budur' demiyor. Öbür taraftan Tunceli'de, buyurun, anamuhalefetin başının memleketi, Tunceli'de, oradakiler kalkıyorlar, 30 yaşındaki fidanımızı, polisimizi maalesef öyle bir noktaya getiriyorlar ki o da oradaki çatışmalar içinde kalp krizinden gidiyor. Bunların hepsi, ta Menderes'e doğru gittiğimizde, yapılanlar aynen o dönemde yapılanların benzeri, 27 Mayıs'ta yapılanların benzeri. Oradaki ölenler, o gençlerin ölümü nasılsa, aynı benzeri. Orada yapılanlar, bugün yapılan... Sanki arşivden onu çıkarmışlar, masaya yatırmışlar, bunun üzerinden planlamalarını yapmışlar ve o planları uygulamaya koymak istiyorlar. Gezi'de bunu gördük."
-"Ukrayna ve Mısır'daki gelişmeler, Türkiye'dekinin benzeri"-
Erdoğan, Ukrayna ve Mısır'daki gelişmelerin Türkiye'dekinin benzeri olduğunu söyleyerek şunları belirtti:
"17 Aralık'ta onlar tutmayınca, farklı bir proje uygulamaya koydular, 25'inde farklı bir proje uygulamaya koydular. Ama benim milletimin sağduyusu, kararlılığı, anında olayı çözme kabiliyeti, meydanlarda ortaya çıkınca, bunların mecali kalmadı. Ben bunu Gezi olaylarında da Fas'tan dönüşte özellikle, gördüğümde tespit ettim. Cezayir dönüşü geldiğimde, orada böyle bir düzenleme falan yoktu, ama bir saatte, bir buçuk saatte yüz binler bir araya geldi. Çünkü hakikaten ülkesini, milletini seven bizim vatandaşımızın feraseti çok farklı."
(Sürecek)