Bursa'da, AS TV'de canlı yayınlanan bir programa katılan Arınç, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), Abdullah Öcalan hakkında verdiği kararı günlük siyasete alet etmeye çalışanlar bulunduğunu söyledi.
Herkesin milliyetçi duyguları bulunduğunu ancak akıllı milliyetçi olunması gerektiğini bildiren Arınç, şöyle devam etti:
"Vatanseverlik, sadece bağırmaktan ibaret değil. Hepimiz bayrağımızı seviyoruz. Hepimiz ülkemizi seviyoruz. Gerçek vatansever, işini en iyi yapandır. Milliyetçilik, insanını sevmektir, insanına insanca bir yaşam hediye etmektir. Biz bunu yapıyoruz ama bazıları da sadece bunu bağırıp çağırıp slogan atmaktan ibaret zannediyor. Özellikle milliyetçi duyguların hassas olduğu yerlerde bunu kaşıyorlar. Hayır, Öcalan'la ilgili hukuki süreç bitmiştir tamamen. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde de bitmiştir. Bu konunun üzerine yeni bir şey koyamazlar. Kaldı ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi son kararında da sadece bizi mahkeme masraflarına mahkum etti, iç hukukumuza ilişkin hiçbir şey söylemedi. Adalet Bakanımız bu konuyu çok büyük bir açıklıkla söylemiştir. Kimsenin bir endişesi olmasın. Herkes, bulunduğu yerde işine devam ediyor."
- "Çözüm süreci iyi bir şekilde ilerliyor"
Programın sunucusunun, "Terör örgütünün sözde liderlerinden Murat Karayılan, '30 Mart'tan sonra muhatabımız artık AK Parti Hükümeti olmayacaktır' diyerek özerklik mesajı verdi. Türkiye olarak 30 Mart sonrası farklı bir durumla mı karşılaşacağız?" sorusu üzerine Arınç, bu sözleri ilk kez duymadıklarını dile getirdi.
Bu kişilerin, Kandil'de örgütün dağ kadrosuyla ilişkili ve kendilerine göre liderlik taslayan insanlar olduğunu belirten Arınç, şunları kaydetti:
"Onların ne söylediklerine bizim istihbarat örgütlerimiz bakar, onu analiz ederler. Biz siyasetçiler olarak 'onlar bunu söyledi, şunu yapacak' falan, bunların peşinde olmayız. Eğer bunları muhatap kabul edersek karşımızda, o zaman çok kötü bir iş yapmış oluruz. Onlar bizim muhatabımız değil. Bu sözlerle farklı amaçları güdüyor olabilirler. Çözüm sürecimiz, onların iştirakiyle veya onların işi götürmesiyle devam eden bir süreç değil. Onlar hala ellerinde silahlı militan barındıran, hala örgütsel bağlılığı sebebiyle her tarafta eylem yapmaya hazır bir silahlı gruptur. Türkiye içinde değiller. Türkiye içindekilerin çıkması için de Öcalan talimat vermiştir ama onlar bir şekilde bunu belli bir noktada kesmişlerdir. Bize göre çözüm süreci iyi bir şekilde ilerliyor. İyi bir şekilde olduğunun en iyi göstergesi de 15 aydan beri Türkiye'de bir silahlı olayın, bir baskının, bir mayın patlamasının, bir 25, 15, 30 neyse polisimizin, askerimizin veya bir kişinin bile bir terör olayında burnunun kanamamasıdır. Bir tane kardeşimiz geçtiğimiz günlerde rahmetli oldu. Ona da münferit olay gözüyle bakmamız lazım. Onun cezası da mutlaka verildi veya verilecek ama çözüm sürecinde önümüzde çok büyük engeller olmasına rağmen hassasiyetle takip ediyoruz ve iyi ilerliyor. Özerklik talepleri zaman zaman BDP'li vekillerin konuşmalarında var. Aslında bu ayın 21'inde, Nevruzda verilecek mesaj önemlidir. Onun üzerine belki siyasi konuşmalar yapabiliriz. Bu dışarıdaki kadroyla Avrupa'daki kadro veya bir başkaları farklı şeyler gösterebilir. Çünkü onların Suriye, Rojava ile de bağlantıları var. Dolayısıyla kendi silahlı eylem gruplarını tatmin etmek amacıyla bazı hedefler gösteriyor ve günlerini bu şekilde geçiriyor olabilirler. Bizi kesinlikle ilgilendirmez. Biz hükümet mensubu veya siyasetçi olarak, 'Karayılan öyle demiş, ak yılan böyle demiş', bunları doğrusu hiçbir zaman muhatap almayız."
- Uzun tutukluluk süreleri ve tahliyeler
Uzun tutukluluk süreleri ve tahliyeler hakkında da açıklamalarda bulunan Arınç, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Türkiye'ye mükellefiyetler yüklediğini ve uzun tutukluluk süresinin adalete gölge düşürdüğünü ifade etti.
Tutuklamanın bir tedbir olduğu, cezaya dönüşmemesi gerektiği ilkesinin evrensel olduğuna değinen Arınç, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Adil yargılama olması lazım. Adil yargılama da yargılamanın süratli olmasını ve hükmün bir an önce verilmesine bağlı. Biz ikisinden de sınıfta kalmışız. Çünkü bu mahkemelerdeki tutuklu süreleri bir katına kadar çıkabiliyor. 10 sene bir insan tutuklu kalabiliyor. Dünya literatüründe, üçüncü dünya ülkelerini bilmem ama 10 yıl uzun tutukluluk süresi hiçbir yerde görünmüyor, doğru da değil. Genel bir hüküm getirirseniz herkes 5 yıla tabi olursa bunun içerisine caniler de ırz düşmanları da girecek, Zirve davasının sanıkları da girecek, Hrant Dink'in tutukluları da girecek. 'Genel hüküm koymayalım da özel hüküm koyalım' derseniz, değdi, değmedi olacak. Bu da hukukta yok."
Arınç, tutukluluk süresini tespit etmeden önce mahkemelere bir yazılı hukuk getirdiklerini ve onlardan, tutuklamaya neden ihtiyaç duyulduğunu gerekçeli olarak yazmalarını ve tahliye taleplerini reddederken de bu gerekçeye dayanmalarını istediklerini hatırlattı.
Bunun mahkemeler tarafından yerine getirilmediğini anlatan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bıçak kemiğe dayandı. Tutuklama ne demek? Soruşturma sırasında bir insan tutuklanabilir. Ondan sonra iddianame tanzim edilir. Mahkemede kovuşturma, yargılama süreci başlar. Yargılamada isnat anlatılır, ona karşı da sanık savunmasını yapar. Deliller toplanır ve karar verilir. Bu karar 5 sene sürer mi Allah aşkına, 10 sene sürer mi? Sürmemesi lazım. Herkes tutuklanmaya başladı ve içeri giren adam, çıkmamaya başladı. Bu KCK için de Ergenekon için de adi suçlar için de böyle. Toplumsal bir talep oldu ve işin içerisine seçilmiş milletvekilleri de girdi. Onlar da 2011'de seçildi. 8 kişiydiler galiba 5'i BDP'den, ikisi CHP'den, biri de MHP'den. Onlar da içeride. Bugüne kadar milletvekili seçildikten sonra içeride kalmamış ama biz onların da tahliyesini istedik. O da olmadı. Sonunda Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru üzerine verdiği kararlarda önümüzü açtı. 2010 referandumunda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmamış olsaydı bugün bu tahliyelerin, milletvekillerinin serbest bırakılmasının önü açılmayacaktı. Şimdi genel kural koyduk. Tutuklulukta 5 yılı dolduranlar, henüz hükümleri kesinleşmemiş olsa bile dışarı çıkacak."
Engin Alan'ın durumu hükümlülüğe geçtiği için bu kuraldan yararlanamadığını anımsatan Arınç, diğerlerinin de tutukluluk süreleri dolduğu için tahliye edildiğini dile getirdi.
Arınç, şunları kaydetti:
"Sayın Başbuğ, bildiğim kadarıyla 2-2,5 sene oldu. Orada 5 yıl dolmadı ama kendisi müebbet hapse mahkum oldu. Orada mahkeme çok güzel bir karar verdi. İşime geliyor, gelmiyor, o ayrı bir şey ama hukuk herkes için geçerli. Orada dedi ki, Ergenekon'u kastediyor, 'Bu dosya hakkında karar verildi ama şu kadar ay oldu, galiba 7 ay oldu, hala gerekçesi yazılmadı. Dosya temyize gitmedi. Temyiz henüz inceleme yapamadı. Belki dosya temyize gitmiş olsaydı gerekçeli kararla beraber oradan beraat edebilirdi, karar bozulabilirdi, tahliyesi mümkündü. Dolayısıyla kişisel hakları ihlal edilmiştir' diye karar verdi. O, 5 yıllık süreçten değil, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurusu üzerine verdiği karardan istifade etti ama Tolonlar, vesaireleri, diğerleri, kimisi hükümlülük olduğu için çıkamadı, kimisi henüz hükümlülüğü olmadığı için çıktı."
(Sürecek)