Erdoğan, Kanal 7 televizyonunda katıldığı "İskele Sancak" programında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Bugün ilk olarak Manisa'da AK Parti'nin düzenlediği mitinge katıldığını ve orada bugüne kadarki siyasi hayatında, Manisa'da gördüğü en büyük katılıma şahit olduğunu belirten Erdoğan, o motivasyonla İzmir'e geldiklerini, burada da aynı coşku, heyecanı gördüklerini, özellikle de kadınların coşkusunun Manisa, İzmir ve tüm yurtta çok yüksek olduğunu söyledi.
İzmir mitingine ilişkin emniyetin katılım rakamını 180 bin olarak belirttiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, Manisa ve İzmir'de mülki sınırlar içerisindeki tüm ilçelerin büyükşehir için oy kullanacağını, bunun da çok büyük bir yerel hizmet alanı oluşturacağını ve bu yüzden buralarda bir değişim, dönüşümün gerekli olduğunu vurguladı.
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan, "Bu değişim, dönüşüm İzmir'in güzelliği için lazım, İzmir şu andaki verilen hizmete hakikaten layık değil, yanlış bir uygulama var. Belediyecilikte ne ararsanız İzmir'de bu yok, İzmir bunu hak etmiyor, İzmir'e yerel yönetim açısından çok büyük haksızlık var, bu haksızlığın başında da maalesef beceriksiz, başarısız bir CHP belediyeciliği var" değerlendirmesinde bulundu.
İzmir'in su sıkıntısını Büyükşehir Belediyesinin çözememesi üzerine, merkezi hükümet olarak Gördes Barajı'nı inşa ederek çözdüklerini dile getiren Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde de CHP'den devraldıkları İstanbul'un su sıkıntısını, 180 kilometre uzaklıktaki Istranca Dağları'ndan su getirerek çözdüklerini anlattı. CHP yönetimindeki İstanbul'da Yalova'dan tankerlere su getirmek ya da yağmur bombalarıyla sorunu çözmek gibi projeler üretildiğini bildiren Erdoğan, "Bunların hiçbiriyle de bu işi çözemediler, İzmir'de de maalesef etkin adımlar atılmadı, biz hemen Gördes Barajı'nı inşa ettik, oradan İzmir'e suyu bağladık. İzmir'in şu andaki mevcut su potansiyeli bizim merkezi hükümet olarak getirdiğimizdir" diye konuştu.
Erdoğan, İzmir'in altyapı, kanalizasyon yapısının sağlıklı olmadığını, çöp sorunu bulunduğunu kaydederek şöyle devam etti:
"Çöpte felaket bir durum var. Hala İzmir gibi vilayet, bunca yıldır CHP'dedir, burada hala vahşi depolamadan modern depolamaya geçemediler. Bunların modernizm neresinde, bu nasıl bir modernite veya nasıl bir modern yaklaşım. İzmir'e bu yakışıyor mu, İzmir buna layık mı, bunu hak ediyor mu? Önce bunu çözmemiz lazım ama çözmek için de buradaki zihniyeti değiştirmek lazım, ideolojiyle bir şeyi çözemezsiniz, eser siyasetiyle bunu çözmek zorundasınız. Eğer ideoloji siyaseti bu işe egemen olursa İzmir bu çileyi daha çok çeker. İstanbul'da ta benim dönemimde biz modern depolamaya geçtik. Modern depolamaya geçerken bazı adımlar attık, kompost gübre ürettik, enerji üretime geçtik. Kompost gübreyle park, bahçelerin gübrelenmesi mümkün hale geldi. Ümraniye'de CHP belediyesi vardı. O vahşi depolama sebebiyle o zaman orası patladı, bunun neticesinde aklımda kaldığı kadarıyla 38-39 kişi maalesef öldü, CHP bu işte. Susuzluk hakeza öyle, hava kirliliği İstanbul'da vardı, o zaman bir gazete gaz maskeleri dağıtıyordu, bu şekilde insanlar bir koruma altındaydı.
İzmir'de raylı sistemi beceremediler, EGERAY olsun, İZRAY olsun bunları beceremediler, beceremeyince ben o zaman Ulaştırma Bakanım Binali Bey'i bu işe bir el atalım, büyükşehirler için böyle bir adım atalım, hiç olmazsa oradaki halkımız bu sıkıntıyı aşabilsin. Buna müdahale etmek suretiyle bu iş aşıldı, şu anda raylı sistem burada bu hizmeti veriyor. Bizim elimiz değdi, bundan sonraki süreçte merkezi yönetimle, İzmir'de AK Parti belediyeciliği tanışacak olursa adeta İzmir bir uçuşa geçebilir. 1414 proje belediye başkan adayımız Binali Bey açıkladı, A'dan Z'ye bütün ilçeleri de kapsayacak şekilde bir projeler silsilesi, burada dev projeler var, mesela Çandarlı Limanı dünyanın ilk üç limanından bir tanesi olacak, eğitimde, sağlıkta attığımız adımlar, ulaşımda İstanbul-İzmir otoyolunun süratle buraya ulaşıyor olması çok ciddi adımlar."
-"CHP zihniyetinde bu takiye, yalan, iftira, fitne, fesat maalesef çok yaygın"-
Başbakan Erdoğan, "Projelerinizle İzmir'de hizmete talipsiniz ancak İzmirlinin yıllardır yaşam tarzlarına müdahale endişesinden söz edilir. 11 yıldır iktidardasınız kimin hangi yaşam tarzına müdahale ettiniz, neden bu algı oluşmuş" sorusuna da şöyle yanıt verdi:
"Bunu anlamak çok zor. CHP zihniyetinde bu takiye, yalan, iftira, fitne, fesat maalesef çok yaygın. Bunu söyleyenlerin acaba yaşam tarzlarından ne değişti? Giyim, kuşamları mı değişti, böyle bir dayatma mı oldu, bir yasal düzenleme mi yaptık, veyahut ne yeyip, ne içtiğine mi baktık, bu konuda müdahale mi ettik, ne var? Bugün miting yaptığımız yerde herkes orada istediği gibi içiyor, istediği gibi yiyor. Kimsenin kimseye müdahalesi söz konusu değil. Bu iftiraları ben İstanbul'da belediye başkanıyken de bana yaptılar, 'Otobüsleri ayıracak', 'Kadın-erkek ayrı olacak', 'Alkol vesaire yasaklayacak' dediler. Bizim Anayasa'nın gençliğin korunması, ailenin korunması gibi amir hükümleri vardır. Siz, burada devlete Anayasa'nın yüklediği bu yükü yerine getirirsiniz, o ayrı bir konu, ama bunu devlet olarak yaparsınız. Kalkıp da özel sektör böyle bir şey yapıyor, özel sektöre sadece oranın bütün sıhhi şartları uygun mudur, değil midir? Temizliğinden, bütün mutfaktaki temizliğine varıncaya kadar gerekli olan tedbirleri alırsınız, bunu aldıktan sonra mesele bitmiştir, yapılan iş de budur."
-"Paralel yapı olayı, bu kumpasta, tezgahta zirve diyebilirim, olumsuzluğun zirvesi"-
Başbakan Erdoğan, siyasi hayatında yaşadığı en zorlu dönemin ne olduğu sorusu üzerine, "Bir: özellikle partimin kapatılmasına yönelik atılan adım gerçekten çok çok talihsiz bir adımdı. İki: partimiz kuruldu, seçimlere giriyoruz, orada da seçime giremeyişime yönelik bir tezgah, oyun vardı. Fakat en son gelinen nokta, yani paralel yapı olayı, bu kumpasta, tezgahta zirve diyebilirim, olumsuzluğun zirvesi" yanıtını verdi.
Geçmişten bugüne iyi niyetle bakan kişilerin kurulan tezgahın, kumpasın içinde yer almasının daha büyük bir felaket olduğunu söleyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Biz, bu insanlara, bunların içinde ortak dostlarımız var, hep iyi niyetle baktık ama maalesef bu iyi niyet çok çok yanlışmış, çok ters tepti. Bunlara bu süreç içerisinde yaptığımız uyarıların, bir araya gelip yaptığımız ikazların haddi hesabı yok. Bir anda bunlar olmadı, uzun zamandır 'bakın şunlar şunlar oluyor, bunlar yakışmıyor, biz bazı şeylere şu anda tahammül ediyoruz, sabrediyoruz ama lütfen bu konularda hassasiyetiniz olsun'... Dershane meselesinin mazisi 1 sene, 2 sene değil, bu Hüseyin Bey'in Milli Eğitim Bakanı olduğu dönemde başlayan bir süreçtir. Bu sürecin başlamasında en önemli sebebi şudur: Ben Anadolu'ya gittiğim zaman, ben siyasetçiyim Ankara'da genel merkezde oturup siyaset yapan birisi değilim. Orada anneler, babalar şunu söylüyorlar: 'Başbakanım, biz madem ki dershaneye verecektik, bu okullar niye. Ben fakir, fukarayım, evde davarımı sattım, çocuğumu dershaneye gönderdim, üniversiteye yine giremedi."
Yaşananların sadece dershaneyle ilgisi bulunmadığını, dershanecilikte çok ciddi bir rant, rakam söz konusu olduğunu belirten Erdoğan, "Bu rakamı terk etmek, böyle bir mamayı kaybetmek kolay bir iş değil, işin şeyi oradan başlıyor" dedi. Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Okullar var, anlatıldığı gibi 500 lira, bin lira öyle bir şey yok. Nerede! Bunun asgarisi bin 500, 2 bin liradan başlar, 20, 22 bin liraya kadar çıkar, böyle bir yapı. Bunların içinde kolejlerine, özel okullarına gidip özel okullardan sonra bu dershanelere gidenler var, bunlar da yaşandı. Bu bir defa ayrıca bir zannediyorum ciddi bir ters tepme oldu. Asıl bizi sıkıntıya düşüren, rahatsız eden şey şudur: Yasal veya yasal olmayan, bir ülkenin başbakanı nasıl dinlenir. Başbakanın dinlenmesinde mahkeme kararı diye bir şey olamaz, dinleyemezsin, mahkeme bununla ilgili karar veremez, cumhurbaşkanıyla ilgili veremez, Genelkurmayla ilgili veremez. Bunlar bunu yapacak kadar alçaklaşmışlardır, adileşmişlerdir. Sen nasıl dinlersin bir başbakanı? Ondan sonra kalkıp bize İslami ahkam kesme, bunun merci neresi olursa olsun, böyle bir şeyi anlamak, anlatabilmek mümkün mü?
Benim uluslararası ilişkilerimi adeta izleyeceksin, dinleyeceksin, hatta hatta görüntüleyeceksin. Ben mesela enerji bakanımla görüşüyorum, görüşmemde devlet sırları var, uluslararası tahkime gidilecek bunları konuşuyoruz. Nereden konuşuyoruz? Güvenli hattan konuşuyoruz, yani kriptolu hattan konuşuyoruz. Bunlar kriptolu hattı, güvenli hattı bile dinleyecek kadar izanını, her şeyini kaybetmiş insanlar. Ne yapmışlar? Devletin kurumlarına yerleşmiş, oradan güya devletin üst kademelerine güvenli telefon, kriptolu telefon veriyor. Bunun bizim dinimizde, İslam'da, insanlıkta yeri var mı? Amerika-Almanya arasında bile bu sıkıntıya neden oldu, İngiltere'de yaşandı."
Erdoğan, gazeteci Turgay Güner'in "Zannediyorum kriptolu telefonları rahatça konuşun kumpası için yapmışlar" sözleri üzerine de "Onların düşüncesi öyle. Bizim bir sabit kriptolularımız var, bir de seyyarı var ama bunlar seyyarı da sabiti de hepsini dinler duruma gelmişler" dedi.
(Sürecek)