SETA tarafından hazırlanan "Mısır'da Askeri Darbe Sonrası Süreç ve Yeni Anayasa" konulu raporda, askeri darbeyle görevinden uzaklaştırılan seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi döneminde yazılan anayasanın büyük tartışmalara neden olduğu, mahkeme süreçleriyle anayasa yazımının engellenmeye çalışıldığı, muhalefetin de her fırsatta anayasayı eleştirecek farklı nedenler bulduğu anımsatıldı.
Seçimle iş başına gelmeyen üyelerden oluşan askeri yönetimin oluşturduğu Anayasa Hazırlama Komisyonu'nun tartışmaya izin vermeksizin yeni anayasanın yazımını tamamladığına işaret edilen raporda, yargıç ve hakimlerin referandumda görev yapmayı kabul ederek, bir anlamda meşru olmayan sürecin parçası olduğu vurgulandı.
"Olayın bu boyutu göstermektedir ki Mısır'daki yeni yönetim, bir taraftan halkın taleplerine kulak tıkarken, diğer taraftan da eski rejimin geri gelmesinin önünü açmayı hedeflemektedir" ifadesine yer verilen raporda, birçok bölge ülkesinde olduğu gibi halkların meşruiyetini kendisinden almayan yönetimleri kabul etmediğinin unutulmaması gerektiğine dikkat çekildi.
- "Mısır'daki yeni anayasa, askeri vesayeti güçlendirmeyi hedefliyor"
Sivilleşmeyi ve demokratikleşmeyi değil de askeri vesayeti ve eski rejimin kalıntılarının yoğun şekilde kümelendiği kurumları güçlendirmeyi hedefleyen yeni anayasanın, toplumsal destekten yoksun şekilde yürürlüğe girmesiyle 25 Ocak 2011'de başlayan devrim sürecinin ciddi yara aldığı vurgulanan raporda, şunlar kaydedildi:
"Bunun yanında yeni anayasanın Mısır'ın öncelikli problemlerine çözüm getireceğini düşünmek, gerçeklikten uzaktır. Turizm, finans ve endüstri gibi sektörler, özellikle askeri darbeyle daha da belirginleşen istikrarsızlık ortamı nedeniyle kan kaybederken, bununla bağlantılı olarak dış yardımlarla ayakta kalmaya çalışan ülke ekonomisi güçlükle kendisini idare edebilmektedir.
Bu bakımdan her ne kadar 2014'ün ocak ayındaki referandum süreciyle yeni anayasa kabul edilmiş olsa da ülkenin kısa vadede istikrara erişebileceğini düşünmek, biraz iyimser bir bakış olacaktır. Yeni anayasanın kabul edilmesiyle siyasal sürece dair yol haritası da önemli ölçüde belirlenmiştir. Buna göre, seçim prosedürlerinin anayasanın kabul edilişinden sonraki üç ay içerisinde başlayacağı öngörülmektedir."
Anayasada hangi seçimin ne zaman yapılacağının da belirsiz bırakıldığı belirtilen raporda, seçim takviminin geçici Cumhurbaşkanı Adli Mansur'un kararına bırakılmasının, darbe yönetiminin işini birçok anlamda kolaylaştırma amacı taşıdığı aktarıldı.
Başından beri sürecin kontrolünü elinde bulunduran Genelkurmay Başkanı Abdül Fettah El-Sisi'nin, kendisini cumhurbaşkanlığına götürecek yol haritasını izlediği bildirilen raporda, adaylığı konusunda yürütülen kampanyanın Sisi'yi ülkedeki bir kesim için kahraman konumuna getirdiğine işaret edildi.
Geçici hükümetin de Sisi'yi mareşalliğe yükselterek, bu imajın sağlamlaştırılmasına katkıda bulunduğu kaydedilen raporda, "Bu kararın hemen ardından Yüksek Askeri Konsey, Sisi'ye cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olabilmesi konusunda gerekli izinleri verdiğini açıklamıştır. Bu süreçte aday olması beklenen Amr Musa gibi isimler de Sisi'ye karşı kazanamayacaklarını kendileri açıklamışlardır" değerlendirmesinde bulunuldu.
- "Mısır'daki anayasa metni, ordunun siyasetteki rolünü pekiştiriyor"
Mursi dönemindeki önemli muhalif isimlerden Hamdin Sabbahi'nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olacağını açıkladığı, Sisi'yi yarıştan çekilmeye davet ettiğine dikkat çekilen raporda, şu ifadelere yer verildi:
"Son olarak belirtmek gerekirse Mısır'da kabul edilen yeni anayasa metni, özü itibarıyla ordunun siyasetteki rolünü pekiştirmek ve sivil siyaseti askeri vesayet altına alacak rejim kurmayı hedeflemektedir. Meşruiyetini halktan almadığı muhakkak olan komisyonca hazırlanan anayasa, ne kadar gayrimeşru ise bu anayasayı yapanların uzun vadede başarılı ve istikrarlı bir yönetim ortaya çıkarmaları da o derece güç gözükmektedir ancak görüldüğü kadarıyla askeri yönetimin böyle kaygısı bulunmamakta ve Mübarek dönemi hastalıklarını sürdürmeye devam etmektedir.
Her ne kadar böyle anlayış bazı siyasal aktörlerin ajandasında yer alıyorsa da artık bölge halkları eski alışkanlıkları kabul etmemektedir. Bunun en açık göstergesi, 2011 yılında başlayan Arap devrimleri sürecinin korku duvarlarını yıkarak, bölgesel dönüşümü gerçekleştirmesi potansiyelinin artık herkesçe kabul edilmesidir. Hesaplarını bu durumun aksine şekillendirenler ise bu siyasetleriyle önümüzdeki sürecin kaybedenleri olacaktır."