Soğuk, sıcak, gece, gündüz demeden Van, Muş ve Ağrı'dan her yıl rotalarını bölgede ılıman iklime sahip Dicle Nehri ve Botan Çayı kıyısına çeviren göçerlerin bu zorlu yolculuğunda kadınlar eşek sırtında çocuklarıyla yaklaşık 2 ay boyunca yol katediyor.
Sıcak yuvalarına hasret ekmek parası kazanmak için yola koyulan ve kimi zaman çocuklarını geride bırakan kimi zaman da çocuklarıyla bu zorunlu göçün mağduru olan kadınlar çadırlarda zor koşullarda yaşamlarını sürdürürken ölüm tehlikesi de yaşıyor.
Kış aylarında ılık geçen Botan Çayı kenarına yerleşen göçerler, havaların ısınmasını ve yaylalara dönmeyi umutla bekliyor. Günlük hayatlarında eşlerine her türlü zorlu işte yardım eden kadınlar fırsat bulduklarında ise ekmek yapıyor, örgü örüyor.
- Öncü grup kadınlar
Göçer Gülay Aydın, AA muhabirine, kadınlar olarak her kış ve yaz ayında öncü grup olarak çocuklarla eşek sırtında iki ay yol katettiklerini belirterek, erkeklerin ise arkalarından sürülerle geldiğini söyledi.
Erkekler gelene kadar çadır kurup hayvanlar için uygun ortam hazırladıklarını anlatan Aydın, hayvanların da gelmesiyle yün kırpma, süt sağımı, yoğurt ve peynir yapımıyla uğraşmaya başladıklarını belirtti.
Aydın, kış mevsiminde, kurtlar ve diğer yırtıcı hayvanlara karşı da tedbir aldıklarını ifade ederek, şöyle dedi:
"Kış mevsiminde bulaşık ve çamaşır yıkamak da çok güç. Bu işlerle uğraşırken bir günün nasıl geçtiğini anlamıyoruz. En öncelikli işimiz ise hayvanlara yem vermek. Çocuklarımızda yanımızda ise zorluklar daha da artıyor. Bir taraftan çocuklarla diğer taraftan hayvanlarla ilgileniyoruz. Büyüklerimizden böyle gördük böyle yaşamaya da devam ediyoruz. Bu yıl kış çok çetin geçti. Kar bizi erken ve hazırlıksız yakaladı. Birçok hayvanımız düşük yaptı. Bu nedenle koyunlar da süt vermeyecek. İlk kez bu kadar sıkıntı yaşıyoruz."
- "Kardan dolayı çocuklarımla çadırın altında kaldık"
Eşiyle üç aydır göç ettikleri yerde çobanlık yaparak geçimini sağlayan Kezban Demir de eşinin turizm bölümünde eğitim aldığını, edebiyat öğretmenliğini de kazanmasına rağmen şartları nedeniyle eğitimini tamamlayamadığını anlattı.
Üç çocuk annesi Demir, 20 keçilerinin bulunduğunu belirterek, "Çocuklarımın yaşları küçük. Geceleri çadırda yaşamak çok zor. Hava soğuk. Çocuklarımın eğitimleriyle ilgilenemiyorum. Eşim, gündüz hayvanları otlatmaya götürdüğünde çocuklarımla ancak ilgilenebiliyorum. Kış bizim için zaten çok ağır geçiyor. Kardan dolayı bu kış çocuklarımla çadırın altında kaldık" dedi.
- "Kendimize ait ne bir toprağımız ne de çıkış yolumuz var"
Hatice Aslan ise hayatı boyunca yaylalarda yaşamını sürdürdüğünü, okula gitmediğini, bu nedenle de Türkçe öğrenemediğini söyledi.
Hayvancılıktan başka bir geçim kaynakları olmadığını ifade eden Aslan, "Başka ek bir işimiz yok. Çocuklarım küçük. Hayvancılıktan başka bir geçimimiz yok. Kendimize ait ne bir toprağımız ne de başka bir çıkış yolumuz var. Kışlaklara ve yaylara her yıl ücret ödüyoruz. Çoğu zaman aç kalıyoruz. Hayvanlar geldikten sonra onları sağıp sütünü alıyor ekmekle yiyip karnımızı doyuruyoruz" diye konuştu.
- "Göçerlik ve çobanlık kutsal bir meslek"
Halime Kaymaz da hayvancılıkla uğraştıkları için bazen insanlar tarafından küçümsendiklerini dile getirerek, göçerlerin olmaması halinde insanların doğal yoğurt, peynir ve et bulmakta zorluk yaşayacağını kaydetti.
Göçerlerin çocuklarını ister istemez ihmal ettiğine dikkati çeken Kaymaz, şöyle konuştu:
"Çocuklarımız da bizden sonra bu mesleği sürdürecekler. Göçerlik ve çobanlık kutsal bir meslek. Hayvancılıkla uğraşmak bizi rahatsız etmiyor ama her mevsim iki ay yol yürümek ve kış aylarında olumsuz şartlarda barınmak bizi zorluyor. Bu işe uygun hem bizim hem de hayvanlarımız için barınaklarımız olsa yaşam bambaşka olurdu."