Bozdağ, Kanal 7 televizyonunda yayınlanan "İskele Sancak" programında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
İstanbul merkezli operasyondaki tahliyelerin hatırlatılması üzerine Bozdağ, soruşturmanın başında bazı kişilerin yargısız infaza tutulduğunu belirterek, henüz sanık olup olmayacağı belli olmayan kişilerin sanıklıktan öte hükümlü haline getirildiğini söyledi. Tutuklamanın istisnai bir tedbir olduğunu, esas olanın yargılamaların serbest yapılması olduğunu ifade eden Bozdağ, "Maalesef Türkiye'de istisna olan bu tutukluluk bir kural gibi algılanması, uygulanmasının söz konusu olduğu davalar oldu, buna dönük çok büyük eleştiriler de alındı. Biz, dileriz ki sadece bu soruşturma kapsamında değil başkaca soruşturmalarda da tutuksuz yargılamaların sürmesidir. Bu, sonuçta adli karardır, soruşturma evresinde verilmiştir. Bu soruşturmalar, yasalara uygun bir şekilde devam edecektir" diye konuştu.
Bozdağ, "Sürpriz oldu mu sizin için?" sorusunu yanıtlarken dosyanın kapsamını bilmediğini, bu konuda sağlıklı bir değerlendirme yapmaktan uzak olduğunu bildirdi. Bozdağ, "Ama tahliye kararları, normal kararlardır, sürpriz kararlar değildir. Benim için sürpriz kararlar, tutuklama kararlarıdır. Tutuklama istisnadır. Normal olan bir şeyi anormal gibi değerlendirmek de yanlış olur. Yargılaması, soruşturması bu işin elbette devam edecektir. O çerçevede neler olacak zaman içerisinde hep beraber göreceğiz" ifadelerini kullandı.
Bakan Bozdağ, "tahliyelerin hükümet baskısı olduğu" yönünde iddialar bulunduğu anımsatılınca, muhalefet partilerinin bu konu üzerinden siyaset ürettiklerini, oysa seçim öncesinde partilerin plan ve programları konuşması gerektiğini ifade etti. Muhalefet partilerinin bugüne kadar yalan ve iftiraları hakikatmiş gibi dile getirmekten öte bir şey yapmadığını dile getiren Bozdağ, şöyle devam etti:
"Birilerinin değirmenine su taşıyorlar. Bir karalama, iftira kampanyasının, siyasal operasyonun adeta parçası haline gelmişlerdir. Bu olaylara siyaset gözüyle bakıyorlar, siyaset nazarı ile değerlendirmeyi ortaya koyuyorlar. Şu anda CHP, bu olaylar nedeniyle artık kendisi bir taraf pozisyonundadır. Soruşturulan kişilerin mahkumiyet kararlarını siyaseten onlar imzalamış durumdalar. Onun için onların verdiği bu karara aykırı her karar, onları rahatsız edecektir. Türkiye'de yargı bağımsızdır ve bağımsız yargıya yürütmenin baskı yapması kesinlikle söz konusu değildir. Ne Adalet Bakanlığı ne de yürütmede herhangi bir kişinin savcılara veyahut da adli görev yapan başka kişilere baskı yapması kesinlikle söz konusu değildir. Savcıları bakanlık değiştirmiyor, savcıları yürütme organı değiştirmiyor, hepimiz biliyoruz ki HSYK değiştiriyor, kurulun 1. Dairesi bu kararları alıyor, uyguluyor. Adalet Bakanı Kurul'un 1. Dairesinde görev yapmıyor, 2, 3. dairelerinde de görev yapmıyor, dairelerde oy kullanma hakkı da yok. Benim katılmadığım bir toplantıda, oy kullanma hakkımın olmadığı bir yerde işi benim çevirdiğimi söylemek veyahut da hükümetin böyle bir tasarrufta bulunduğunu söylemek büyük bir bühtandır. Doğru bir yaklaşım değildir."
17 Aralık sürecinde ve devamında çıkan bazı HSYK kararnamelerinin sanki devam eden soruşturmaların üzerine örtmek için yapılmış gibi takdim edildiğine işaret eden Bozdağ, HSYK'nın geçmiş yıllarda da benzer kararnameler çıkardığını, bunların mazeret kararnameleri olduğunu vurguladı.
Hazirandan önce bir atama kararının çıkıp çıkmayacağına ilişkin soru üzerine Bozdağ, bunun bağımsız bir kurul olan HSYK'nın takdirinde olduğunu bildirdi.
-HSYK başvurusuna iade
Bozdağ, Anayasa Mahkemesinin CHP'nin HSYK'nın yapısını değiştiren Kanun'un iptali istemiyle yaptığı başvuruyu dilekçedeki eksiklikleri tamamlanmak üzere ilgililere tebliğine karar verdiği hatırlatılınca Anayasa Mahkemesinin, iptal davalarını şekil bakımından ön incelemeye tabi tuttuğuna işaret ederek, "Usulün öngördüğü şartları taşınmadığı ön inceleme sırasında tespit edilirse o zaman yasa bunun tamamlatılmasına karar vereceğini ifade ediyor. Zannedersem Anayasa Mahkemesinin kararı da bu çerçevede karardır. Anamuhalefet partisi mahkemenin belirttiği usul eksikliklerini giderdiği takdirde dilekçesi kaldığı yerden işleme konacaktır" dedi.
Bozdağ, "Anayasa Mahkemesinden bir iptal bekliyor musunuz?" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Ben, Anayasa Mahkemesinin yerine geçerek bir karar vermek istemem. Çünkü mahkemenin önünde olan bir konuda karar verecek olan Anayasa Mahkemesidir ama Adalet Bakanı olarak yapılan düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olmadığını gönül rahatlığı ile ifade edebilirim. Bu düzenlemenin hiçbir maddesi, Anayasa'nın 159. maddesine veyahut da diğer başkaca maddelerine aykırı değildir. Anayasa'nın 159. maddesinde halk oylaması ile kabul edilen düzenlemeler ve bu düzenlemelerin ruhu aynen muhafaza edilmektedir. 159'un içerisinde yer alan bir virgül dahi bu teklifle değiştirilmemektedir."
Paralel yapının yargı üzerinde bir baskı uyguladığına dair iddiaların hatırlatılması üzerine Bozdağ, Anayasa'nın 138'inci maddesinde 'hakimlerin görevlerini yaparken Anayasa'ya hukuka, kanuna ve vicdani kanaatlerine bağlı olarak görevlerini yapacağı' ifade edildiğini, hem hakimlerin hem savcıların görevlerini bu ilkeye bağlılık çerçevesinde yerine getirdiğini söyledi.
Türkiye'de 14 bin 64 civarında hakim ve savcının hem adli hem idari yargıda görev yaptığını belirten Bozdağ, kendisinin hakim ve savcıların tamamına yakınının söz konusu ilke çerçevesinde ve böyle bir görev bilinciyle hareket ettiğine inandığını söyledi.
Her yerde yanlış yapan insanlar olabileceğini belirten Bozdağ, şunları kaydetti:
'Bu yanlış yapan bir iki, kişi veya 14 bin küsur insanın içinde bir kaç örnek olduğunda, bu 14 bini aynı şekilde karmak, karalamak, itham etmek fevkalede yanlış olur. Yargı içerisinde eğer hukukun dışına çıkan, Anayasa, yasa, hukuk, vicdani kanaatleri dışında başka yerlere bağlı olarak hareket eden birileri varsa bunlar elbette bu yaptıkları yanlışın karşılığını hukuk içinde bir şekilde bulurlar. Ama bununla ilgili bir değerlendirmeyi yapmak veya kesin hüküm ifade eden bir değerlendirmeyi yapmak mümkün değil. Böyle bir takım ihbarlar şikayetler elbette geliyor ama bunlarla ilgili bizim bakanlık olarak yapacağımız bir şey yok.'
Bozdağ, böyle bir haber ya da şikayet geldiğinde bunu HSYK'ya ilettiklerini söyledi.
Türkiye'de son zamanlarda savcı, hakim, mahkeme ismini duyduğunda sağcısı, solcusu her kesimde bir ürperti, bir tedirginlik başladığını belirten Bozdağ, kamu kurumlarına güvenle ilgili anketlerde yargıya olan güvenin çok geride olduğunu gördüklerini söyledi.
Türkiye'de yargıya güvenin zirvede olması gerektiğini ifade eden Bozdağ, 'Bu güveni, bizim işimizi hukukun öngördüğü şekilde yaparak sağlayabiliriz" dedi.
-Adalet Bakanlığının dinlenildiği iddiası
Dinlemelerle ilgili bir soru üzerine Bozdağ, dinlemelerin yargıya güveni yok eden büyük bir felaket olduğunu dile getirdi. Bozdağ, dinleme kararlarının bu kadar kolay verilmemesi gerektiğini, verilmesi halinde ise verenlerin bunu kontrol etmesi gerektiğini kaydetti. Bozdağ, "Kötüye kullanılıyor ve ortada bir şey yokken insanların özel hayatı ve herşeyi kayıt altına alınıyorsa hukuk buna izin vermemelidir, verirse büyük bir yanlış yapar" diye konuştu.
Adalet Bakanlığının doğrudan mı yoksa biri vasıtasıyla mı dinlenildiğini anlamanın mümkün olmadığını belirten Bozdağ, şunları kaydetti:
"Benim bakanlığımda yüksek müşavir arkadaşım da dinlenmiş. Hangi örgütse? Bakan olarak bu dinlemeyi yapanlara göre bir örgütün olduğu yerde bakanlık yapıyorum. Bakan olarak da terör örgütüne üye birisi benim danışmanlığımı yapıyor. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Bir ülkede Adalet Bakanlığının santrali doğrudan veya hedef kişi vasıtasıyla dinleniyor. Buradan birileri bir örgüt çıkarmak istiyorsa o zaman herkesin 'bu anayasa ne diyor, sen ne yapıyorsun, bunun uygulaması böyle mi?' diye sorma hakkı var. Benim de burada bütün insanların bu işi yapanlar hakkında niyetini sorgulama, 'bu iş doğru mu eğri mi yapılıyor' diye ifade etme hakkım var. İnsanları terör örgütü üyesi olmaktan damgalayıp ondan sonra hiçbir şey yokmuş dediğinizde de o lekeyi bizim alnımızdan, insanımızın alnından kim çıkaracak?"
-"Dinleme kaydı toplumda büyük bir infial uyandırdı"
Adalet Bakanı Bozdağ, bir terör örgütü soruşturması gerekçesiyle birçok kişinin telefonlarının dinlenildiğinin hatırlatılması ve bu uygulamanın Türkiye'nin birçok yerinde olup olmadığınının sorulması üzerine, "Türkiye'nin hangi ilinde ne kadar dinleme var. Bunlara dair elimizde sağlıklı bir veri maalesef yok. Sebebi de dinlemeler, soruşturma evresinde alınıyor ve gizli bunlar. Gizli olduğu için buna dair rakam vermek imkanımız yok" ifadelerini kullandı.
Adli dinleme dışında önleme dinlemesi olarak bilinen istihbari dinlemelerin söz konusu olduğunu anımsatan ve bunların da gizli olduğu için sayısının bilinmediğini dile getiren Bozdağ, "Bizim arzumuz, dileğimiz, insanlarımızın mümkünse dinlenilmemesidir" dedi.
Adli süreçlerde ve soruşturma evrelerinde dinlemeye en son çare olarak başvurulması gerektiğini vurgulayan Bozdağ, "Birbirine benzemez, birbiriyle irtibatı olmayan, birbiriyle merhabası olmayan insanları bir örgütün kapsamında dinlemeyi, kimse 'hukuka uygundur bu' diyerek izah edip bu işin içinden çıkamaz. Bu hukuka uygun olmayan bir iş" değerlendirmesinde bulundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen ses kaydıyla ilgili bir soru üzerine Bozdağ, "dinleme konusunun tartışılmaması için bunun misilleme olarak servis edildiği kanaatinde olduğunu" belirtti. Bozdağ, şöyle devam etti:
"Dinleme kaydı toplumda büyük bir infial uyandırdı. Hem de bunun adli bir süreçte yapılmış olması ve 3 yıla yakın bir süre uzatılmış olması, birbiriyle irtibatı olmayan insanların bir torbaya konularak, örgüt kapsamında dinlenilmiş olması millette büyük bir infiale yol açtı. Arkasından kasetin ortaya sürülmesi, bunun tartışılmasını, konuşulmasını gölgelemek, unutturmak içindi. Bu kasetlerin tamamı, 17 Aralık sürecinin başlangıcı, devamı ve bundan sonra olacakların tamamı, AK Parti'ye dönük, AK Parti'nin liderine, Türkiye'nin liderine, Sayın Başbakanımıza dönük bir iftira ve karalama kampanyasının sadece bir parçasıdır. Belki biraz daha geç bunu devreye sokacaklardı. Ama bu dinleme kayıtları ortaya çıktıktan sonra planları bozuldu, öne çektiler. Çünkü bu iftira süreci devam edecek, 30 Mart'a kadar, bundan sonra başka iftiralara da hep beraber tanık olacağız. Bunu görüyoruz. Belden aşağı vurma ve ahlaksızca, haksızca insanları kirletme furyası maalesef devam ediyor. Bu kabul edilemez bir durum."
-"Bu millet yetimin hakkına el uzatanı sevmez"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdarooğlu'nun, ses kayıtlarını grup toplantısında dinletmesini de "ahlaksızlık" olarak nitelendiren Bozdağ, bunun kabul edilebilir bir durum olmadığını belirtti. Bozdağ, herkesin ahlakın ve hukukun kurallarına göre hareket etmesi gerektiğini dile getirdi.
Söz konusu ses kaydının çok açık ve net bir şekilde montaj olduğunu söyleyen Bozdağ, geçmişte olduğu gibi bugün de Başbakan Erdoğan'a iftiralar atıldığını ifade etti. Bekir Bozdağ, "Tayyip Erdoğan'ı güçlü yapan şey, en önemli şeylerden bir tanesi dürüstlüğüdür, yememesi, yedirmemesidir. En güçlü olduğu noktadan vurarak, milletin gözünden, gönlünden düşürmek istiyorlar. Bu millet de yetimin hakkına el uzatanı sevmez. Ne zaman buna inanırsa o zaman gereğini de hep yapmıştır. Onun için de buraya oynuyorlar ve buraya vurmak istiyorlar" diye konuştu.
Teknolojideki gelişmelerin, dinlemeleri kolaylaştırdığını anımsatan Bozdağ, kriptolu telefonların da dinlenilebildiğine inandığını, kendisinde de bulunan kriptolu telefonu pek fazla kullanmadığını kaydetti.
Devlette görev yapanların hukukla bağlı olması gerektiğini vurgulayan Bozdağ, şunları söyledi:
"Devletin içinde birileri kalkıp devletin içindeki başka görev yapanları hukuk dışı dinlerse, kaydederse, arşivlerse, şunu bunu yaparsa veya bir takım başka başka işlerin içerisine girmeye tevessül eder ve bunu da bir ibadet aşkıyla yaparsa o zaman siz gerçekten devletseniz ve gerçekten hukuk devletiyseniz bu saçmalığı yapanlara karşı devlet olduğunuzu, hukuk devleti olduğunuzu mutlaka göstermeniz lazım. Bunun yolu da hukukun içinde, hukuka uyarak, hukuku uygulayarak yürümektir. Bizim hükümet olarak yaptığımız, devletimizin kurumlarına, kurallarına, milletimizin hakkına, hukukuna sahip çıkmaktır."
-"Yargının işine bizim karışmamız doğru değil"
"Bir paralel devlet ve yapılanma soruşturması olacak mı?" şeklindeki bir soru üzerine, Bozdağ, "Bu konuda soruşturma açmak veya açmamak idarenin elinde olan bir şey değil. Bu tamamen yargının işidir. Bizim yargıya böyle bir talimat verme yetkimiz yok. Yargının işine bizim karışmamız doğru değil. Yargı bir soruşturma açabilir, açmayabilir, o yargının takdir edeceği bir husustur" ifadelerini kullandı.
"Cemaate yönelik olarak 'Artık bunlar bizim düşmanımızdır' gözüyle mi bakıyorsunuz?" sorusuna da Bozdağ, "Bizim alnı secdeye giden, Allah diyen hiçbir insanla kavgamız olmaz, olmamıştır da. Düşmanlığımız da olmaz, olmamıştır da" diye yanıt verdi.
Türkiye'de, mütedeyyin kesimlerin sorunlarının önemli bir bölümünün, iktidarları döneminde çözüldüğüne dikkati çeken Bozdağ, "Gülen cemaatinin içerisinde de gerçekten samimi olarak Allah rızası için çalışan sayısız insan var. Bizim itirazımız Allah rızası için çalışanlara değil, samimiyetle buraya hizmet edenlere değil. Bizim bu samimi insanlara saygımız sonsuzdur. Allah rızası için çalışanlara saygımız sonsuzdur" değerlendirmesinde bulundu.
Bozdağ, "Gülen cemaatine ilişkin bu tartışmalara baktığımızda dini bir cemaatten siyasal bir örgütlenmeye dönüştüğünü görüyoruz. Türkiye'nin istihbaratına dair de her konuda fikri olan, bir şey üreten bir yapı var. O zaman dini cemaatten daha fazlası bir yapıyla karşı karşıyayız. Onun için de ben bir dini cemaatin ötesinde bir yapı olduğunu düşünüyorum" dedi.
28 Şubat'ta yaşananlarla bugün olanları kıyaslamanın son derece insafsızca bir değerlendirme olduğunu kaydeden Bozdağ, "Kim ki 28 Şubat'ta olup bitenlerle bugünü yan yana getirip '28 Şubat'tan daha beter bir durum var' diyorsa büyük bir haksızlık, insafsızlık yapıyor ve tarafsız bir değerlendirme yapmıyor" görüşünü dile getirdi.
Fatih Hilmioğlu'nun tahliyesi hatırlatılarak, hasta mahkumlarla ilgili bir çalışmanın olup olmayacağının sorulması üzerine Bozdağ, "Önümüzde zaman içerisinde, 30 Mart seçimlerinden sonra bu konuda yeni bir düzenleme yapacağız ve kendi başına cezaevinde hayatını idame ettiremeyecek olan insanlarımızın cezalarını çekmesi için farklı bir usulü getireceğiz. Onların, güvenlik raporlarına istinaden cezaevinde kalmalarını sağlayan uygulamaya son vereceğiz" yanıtını verdi.