Erdoğan, Ramada Plaza Tekstilkent'te düzenlenen Esenler Belediyesi Şehir Yazarları ve Akademisyenleri Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, şehirlerin bu hale gelmesinden dolayı çok sayıda mazeret, bahane üretilebileceğini belirterek, insan neyse şehrin o, şehir neyse insanın o olduğunu söyledi.
Kaybettikleri, yitirdikleri neyse öncelikle onu fark etmeleri, bulmaları, ona yeniden sahip olmaları gerektiğini vurgulayan Erdoğan, İstanbul'un 1900 yılındaki nüfusunun yaklaşık 1 milyon olduğunu, 1920'li yıllarda şehrin nüfusunun 681 bine kadar düştüğünü, İstanbul'un savaşlarda en az kaybı vermesine rağmen, nüfusun yaklaşık 300 bin kişi azaldığını dile getirdi.
Erdoğan, millet olarak, 1. Dünya ve Kurtuluş savaşlarında gençleri yitirmekle kalmadıklarını, münevverlerini, sanatçılarını, alimlerini de yitirdiklerini kaydederek, 10 yıllar boyunca süren savaşta yüzbinlerce gençlerini kaybettiklerini sonra üzerine bir büyük darbe daha aldıklarını, bu dönemde, tarihlerinden, medeniyetlerinden, ecdatlarından, kitaplarından ve kütüphanelerinden, kitabelerinden, hatta mezar taşlarından acı bir kopuş yaşadıklarını ifade etti.
Bunun en acı örneğini Karaacahmet'te yaşadığını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"O dönemde o tarihi mezar taşlarımızdan 106 tanesi sökülmek suretiyle orada bizimle bir mücadele verildi. Ve ne yazık ki orada inşa edilen bina bir din istismarıydı, inanç istismarıydı. Onu yıkmaya gönderdiğim dozerlerde, o zamanın başbakanı ve valisi yıkımı durdurdu. Allah'tan ki resimler falan çektirmiştim. Daha sonra benimle ilgili bir dava açıldı. Açılan dava da şuydu: Bu kaçak inşaata niye müsaade ettin. Bütün o resimler olmasa şu anda ben ağır bir ceza ile içerde olabilirdim. Bütün o resimler mahkemede ortaya konulmak suretiyle, mahkemede işi kurtardık. Ve şu anda o bina hala orada duruyor. O binanın inancının mensubu olduklarını söyleyenler de benim o inanca karşı olduğumu söylüyor. Onların yetkililerine o zaman Üsküdar'da 46 tane yer teklif ettim. 'Alın size 46 tane yer. Hangisini beğeniyorsunuz orada yapalım. Hafriyatında, inşaatında yardımcı olayım ama bu mezar taşlarıyla oynamayın. Bunlar bizim için bir tarihtir, medeniyettir, sanattır' dedim. Maalesef o tarihi orada gömenler, belli çevreler tarafından iltifat gördü, bize ise farklı yaklaştılar. Tabii bugün de aynı noktada, aynı çizgideyim, geri adım atmam yine söz konusu değil."
- "Birbirimizden koparıldık"
Erdoğan, Mimar Sinan'ın türbe kitabesinde "Geçti bu demde cihandan pir-i mimaran-ı Sinan/ Ruhu için Fatiha ihsan ede pir-ü civan" dizesinin yazdığını belirterek, Mimar Sinan'ın türbesindeki kitabeyi dahi anlamaktan aciz bırakıldıklarını, öyle bir nesille şu anda karşı karşıya olduklarını, birbirlerinden koparıldıklarını aktardı.
"Hiçbir medeniyet, kılıçla, topla, tüfekle, tankla yok edilemez, hiçbir medeniyet, yakmakla yanmaz, izi silinemez. Camiler, kervansaraylar, şadırvanlar, köprüler bir medeniyetin sadece tezahürleridir. Kitaplar, kütüphaneler, eserler, yazılar, bir medeniyetin sadece zahirde görünen eserleridir" diyen Erdoğan, medeniyetin eserde ortaya çıkan değil, gönülde, kalpte, ruhta ortaya çıkan, orada şekillenen, orada yaşayan bir değer olduğunu ifade etti.
Erdoğan, bu değerin eşyaya, şehre yansıdığını, şehirde yeryüzündeki sureti olarak ortaya çıktığını kaydederek, "Camiler yıkılır, köprüler havaya uçurulur, kitaplar, kütüphaneler kül edilir. Ama esas olan ruhtur" dedi.
- "Bize bir tek Mimar Sinan yetmez"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bir toplum, bir millet, bir medeniyet, asıl ruhunu kaybettiği zaman her şeyini kaybetmiştir. Bunu bildikleri için, dikkatinizi çekiyorum, bizim millet ve medeniyet olarak ruhumuzu esir almak, ruhumuzun gıdalarını, ruh kökümüzü oluşturan kaynaklarımızı kurutmak istediler. Başarılı oldular mı? Evet, bir dönem, maalesef, kısmen de olsa başarılı oldular. Ama Allah'a hamdolsun, o ruhu silemediler, o ışığı söndüremediler, milletin ruhundaki nuru, tam olarak zulmete, yani karanlığa çeviremediler. Şehirlerimizin ruhundaki yıpranma, emin olunuz, aslında, milletimizin ve medeniyetimizin ruhundaki örselenmenin somut bir neticesidir. Burada şu hususun özellikle altını çizmek istiyorum. Medeniyetleri, tek başına idareciler, sultanlar, padişahlar, vezirler, cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar inşa etmezler. Medeniyetleri, bürokratlar, teknokratlar inşa etmezler. Onların hazırladıkları, oluşturdukları zeminde yürüyen milletler, o milletlerin içinden çıkan alimler, gönül insanları, yazarlar, şairler, sanatçılar medeniyetlerin asıl mimarlarıdırlar. Hazreti Mevlana olmasaydı, Hacı Bektaş Veli, Ahmet Yesevi olmasaydı, acaba Selçuklu olabilir miydi? Şeyh Edebali olmasaydı; Mimar Sinan, Molla Gürani, Akşemsettin, Hacı Bayram Veli olmasaydı, acaba Osmanlı cihan devleti olabilir miydi? Tek başına güç, tek başına para, finansman, imkan, akıl olması, ne medeniyet inşa etmek, ne de medeniyetin tezahürü olan şehirler inşa etmek için yeterli değildir. İşte onun için ben her zaman söylüyorum: Bize bir tek Mimar Sinan yetmez; onlarca, yüzlerce Mimar Sinan'a ihtiyacımız var. Bize bir tek Turgut Cansever merhum yetmez, bizim binlerce Turgut Cansever'e ihtiyacımız var."
Erdoğan, kendilerinin, medeniyet muhayyilesi olan, medeniyet tasavvuru olan, bu milletin ruhundaki ışığı, umudu, heyecanı çoğaltacak gönül mimarlarına ihtiyaçları olduğunu belirterek, eseri inşa ederken o esere gerçekten o ruhu verebilecek mimarlara ihtiyaçları olduğunu dile getirdi.
- "Tarih ve medeniyet bilinci yüksek bir nesil geliyor"
Millet olarak kendi ruhlarında bu ışığın, yani yüksek bir medeniyet ışığının ziyadesiyle mevcut olduğunu anlatan Erdoğan, bu ışığı bulacak, canlandıracak, ruhtaki o medeniyet hücrelerini adeta diriltecek, ellerinden tutup kaldıracak bir ufka, böyle bir özgüvene ihtiyaçları olduğunu belirtti.
Erdoğan, "Betonun, asfaltın, çimentonun, kaldırım taşının, mevzuatın içinde kaybolmuş değil, bu aziz milletin tarihindeki şehir medeniyetini kavramış, o medeniyeti her bir taşa yeniden yansıtmaya çalışan belediye başkanlarına ihtiyacımız var. Biz, şehirlerimizin geleceği konusunda umutluyuz. Allah'a şükürler olsun, özgüveni yüksek, umutlu, heyecanlı, birikimli; tarih ve medeniyet bilinci yüksek bir nesil geliyor. Öyle zannedildiği gibi değil, geliyor" diye konuştu.
Kimlik bunalımı yaşayan, özünden, ruhundan, tarih ve ecdadından uzak nesillerin buna göre şehirler kuracağını belirten Başbakan Erdoğan, ama ecdadını tanıyan, tarihini bilen, tarihinden aldığı ruhla geleceğine formüller üreten nesillerin yeni şehirlerin de mimarları olacağını vurguladı.
Başbakan Erdoğan, kendilerinin nesil olarak, miras olarak büyük bir tahribata maruz kalmış şehirleri devraldıklarını, bugüne kadar vakitlerinin çok büyük bir kısmını, mesailerinin önemli bir kısmını tahribatı tamir etmek için sarf ettiklerini bildirerek, sadece Türkiye'de değil tüm Balkanlar'da, Avrupa'da, Orta Asya'da bunu inşa ettiklerini anlattı.
Erdoğan, "O ruh olunca gider Orta Asya'da da ihya edersiniz, Balkanlar'da da inşa edersiniz, ülkenizde de bu eserleri inşa edersiniz. Yeter ki o ruh sizde olsun" ifadelerini kullandı.
(sürecek)