Davutoğlu, A Haber televizyonunda katıldığı programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Mavi Marmara saldırısı sonrasında Türkiye'nin bazı talepler ilettiğini belirten Davutoğlu, söz konusu taleplerden birçoğunun yerine getirildiğini, tazminat ve Gazze'ye yönelik kısıtlamaların kaldırılması taleplerinin kaldığını ifade etti.
Geçen yıl özür dilendiğini ve o günden bu yana tazminat için görüşmelerin sürdüğünü anlatan Davutoğlu, son dönemde bu görüşmelerde bir ivme ve yakınlaşmanın söz konusu olduğunu kaydetti. Son görüşmelerde aradaki görüş ayrılıklarının azaldığını söyleyebileceklerine dikkati çeken Davutoğlu, "Tazminat sadece maddi anlamda değil vatandaşlarımızın hukuki haklarının korunması anlamında önemlidir. Nihai bir görüşme için temaslar sürüyor. Tazminatla birlikte bir adım daha atılmış olur hem de Gazze ve Filistin'in bütününe yönelik olarak yardımların ulaştırılması için somut gelişmeler sağlanabilir. Özürle birlikte tarihi bir adım atıldı. Tarihi bir başarı elde edildi. Şimdi tazminatla da önemli bir adım atılacak. Mavi Marmara'dan sonra ilişkilerin normalleşmeye en yakın olduğu dönemi yaşıyoruz" dedi.
Tazminatla ilgili rakamlara değinen Davutoğlu, geçen yıl İsrail'in özür dilemesinin ardından geçen nisan ve mayıs aylarındaki görüşmelerde iki tarafın beklentileri arasında ciddi bir yakınlaşma olduğunu ifade etti.
Davutoğlu, Kıbrıs müzakereleri konusunda, 2004 Annan Planı referandumundan sonra uzun süre müzakerelerin kesildiğini, 2008'de tekrar başladığını anımsatarak, yakın zamana kadar da sürdüğünü söyledi. Davutoğlu, geçen sene Rum tarafındaki seçimler nedeniyle müzakerelere ara verildiğini Nikos Anastasiadis'in seçilmesinin ardından sonuç odaklı beklenti ve irade oluştuğunu aktardı.
Daha sonrasında yaşanan ekonomik kriz gerekçesiyle müzakerelerin uzun süre ertelendiğine dikkati çeken Davutoğlu, "Ekim ayında başlaması ihtimali vardı. Ekim ayında gelen teklif müzakerelerin çerçevesini belirleyecek bir metin üzerinde çalışma teklifiydi. Bu çalışma yürütüldü. Bu metin ortak bir açıklamanın ötesine geçen bir metin, müzakereler çerçevesini ortaya koyan bir metin" diye konuştu.
-"Bu problem onlarca yıl yüzlerce yıl sürecek değil"-
Davutoğlu, ilerleyen süreçte Yunan mevkidaşı Evangelos Venizelos ile BM Genel Kurulu marjında tarihi karar aldıklarını hatırlatarak, şunları kaydetti:
"Müzakereler başlamasıyla Türkiye'nin Kıbrıs Rum Yönetimi'nden bir temsilciyi kabul etmesi ve onları dinlemesi, Yunanistan'ın da KKTC temsilcisini dinlemesi yönünde bir karar almıştık. Bu, aslında ilk defa olacak bir şeydi. Görüşmeler Atina ve Ankara'da olacaktı fakat bu arada müzakereler metni üzerinde itilaflar çıktı. Daha sonrasında çok uzun süren çalışma yemeğinde bir noktaya geldik. Orada tarihi bir hamleyle KKTC tarafı bir metne onay verdi bu onay sonrasında bütün uluslararası toplum Türk tarafının ne kadar iyi niyetli olduğunu açıkça görmüş oldu. Sayın Anastasiadis, daha sonra bu metinden rücu eden bazı açıklamaları oldu. Tekrar bir müzakere başlatılması söz konusu oldu. Sonra bir metinde mutabakat sağlandı."
Bazen müktesebatın bütünle ulaştığı noktaya gelindiğine işaret eden Davutoğlu, "artık bütün tartışılabilecek konuların tartışıldığını ve belirleyici rolü siyasi irade ve uluslararası konjonktürün oynacağını" ifade etti.
Türk tarafının, 2004'te Türkiye ve KKTC olarak siyasi iradeyi ortaya koyduğunu anlatan Davutoğlu, "2004 referandumu karşılıklı evetlerle sonuçlanmış olsaydı, adada yerleşik bir barış olurdu, Türk-Yunan ilişkileri başka şekilde seyrederdi, Türkiye-AB ilişkileri bugün çok farklı noktada olurdu. Bu siyasi iradenin karşılığı ortaya konulmadı. Bu sefer ucu açık bir referandum değil bir kez daha ret çıkacak olursa sonuçsuzluk anlamına gelmez. Bu problem onlarca yıl, yüzlerce yıl sürecek değil. Bu sefer bir tarafın hayır demesi üzerinden bir şey olmaması lazım. Bu sefer öyle veya böyle Kıbrıs'ta kalıcı ve nihai bir çözümün olması lazım" değerlendirmesinde bulundu.
-"Basın etiğinde var olan hususlar internet etiğine de yansımalı"-
Türkiye'de yapılan internet düzenlemesinin AB ile ilişkileri etkileyip etkilemeyeceğine ilişkin bir soru üzerine Davutoğlu, Türkiye-AB ilişkilerinde bazen farklı bir psikolojinin egemen olduğunu söyledi.
Türkiye'de üzerinde çalışılan veya yasalaştırılan bir hususun tam anlamıyla anlaşılmadan veya Avrupa'daki örnekleriyle karşılaştırılmadan bir hükme varıldığına dikkati çeken Davutoğlu, "Bu doğru bir şey değil. Basın üzerinde hiçbir kısıtlamanın gelmesinin doğru olduğu kanaatinde değilim, buna internet de dahildir ama basın etiği var, internet etiği de oluşmalı. Basın etiğinde var olan hususlar, internet etiğine de yansımalı. İnternet ortamının hiçbir ahlaki kayıt olmadan kullanılması doğal bir hakmış gibi görünüyor" diye konuştu.
İnsan haklarının, basın özgürlüğü ve etik temellerle sentez edilmesi gerektiğini belirten Davutoğlu, "Gezi olayları esnasında birçok Bakan arkadaşım ve benim de evimin adresi verilerek o provokatörlerin baskın yapmaları için çağrıda bulunuldu. Gazetede olsa suç, bir toplantıda söyleseniz suç ama bunu internet ortamında söyleseniz sanki serbestmiş gibi. Bu yasanın arka planında esas itibariyle insan hakları konusunda kişisel hukukları ihlal edilenlerin, bu ihlallerin önlenmesi çabası var, bu düzenleme çabası var" dedi.
-"O gece uykusuz kaldım"-
ABD Hazine Bakanlığı Terörizm ve Mali İstihbarat Müsteşarı David Cohen adına yapılan açıklama ile ilgili soru üzerine Davutoğlu, son dönemde basında hassasiyet kaybı olduğunu söyledi. Davutoğlu, "Haber öyle bir verildi ki Türkiye sanki kara listeye alındı ve ABD, Türkiye'yi El Kadi'ye yardım eden bir ülke konumuna getirecek. Bu o kadar ağır bir suçlama ki açıkçası ben o gece uykusuz kaldım. O gece 2'ye kadar metni tetkik ettik. Metinde Türkiye'den sadece bir kişinin adı geçiyor. Ola ki büyük bir cürüm içindedir, gerekli cezalandırmasını Türkiye yapar" dedi.
Metnin bütününe bakıldığında esas amacın, Suriye'deki El Kaide'ye karşı olduğu iddia edilen bazı ülkelerin El Kaide bağlantılarını ortaya çıkaran, El Kadie'ye karşı olup da rejimin yanında olan bazı ülkelerin El Kaide bağlantılarını ortaya çıkarmak olduğunu belirten Bakan Davutoğlu, "Bu bağlantılar içinde de bir tek Türk vatandaşının adı geçiyor. Bu nasıl haber başlığına çıkarılır, bu nasıl bir duyarsızlık. Biz diyoruz ki: Suriye rejimi El Kaide'yi destekliyor, Suriye rejimi ile İŞID arasında doğrudan irtibat var. Rapor aksine Türkiye'ye yöneltilen bazı suçlamaların ne kadar temelsiz olduğunu söyleyen bir rapor. Biz aylardır bunu söylüyoruz. Bu kadar ağır bir yükün altında uğraşırken, ABD'de çıkan raporun bir Türk vatandaşıyla ilgili olan kısmını alacaksınız ve bizi o gece uykusuz bırakacaksınız. O durum netleşinceye kadar Müsteşarımız Sayın Sinirlioğlu da ben de uyumadım" diye konuştu.
-Maliki'nin Türkiye ziyareti-
Irak Başbakanı Nuri El-Maliki'nin ziyaretiyle ilgili bir soru üzerine Davutoğlu, şu yanıtı verdi:
"Irak'ta Şii kardeşlerimizin Erbain törenlerinin bitmesi bekleniyordu. Bizim gittiğimizde de Sayın Maliki ancak ondan sonra gelmelerinin mümkün olabileceğini söylemişti. Aralık sonuna geliyordu. Daha sonra Enbar, Felluce ve Ramadi'de büyük sıkıntılar yaşandı. Birkaç gün önce de Dışişleri Bakanlığı'na bir saldırı oldu. Ben de Sayın Hoşyar Zebari'yi aradım. Orada bu türbülans yaşanmaya başlayınca ve seçim ortamına girilince bu gezi gündemden düştü. Seçim ortamına girildiği bir dönemde ciddi güvenlik sıkıntıları da varken gelememesi de herhangi bir krizin işareti görünmez bizim açımızdan."
-"Süleyman Şah Türbesi, Türkiye Cumhuriyeti toprağıdır"-
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Suriye'de Türk toprağı olan ve Türk askerinin nöbet tuttuğu Süleyman Şah Türbesiyle ilgili soru üzerine "Süleyman Şah Türbesi, Türkiye Cumhuriyeti toprağıdır. Oraya dokunmakla sınırımıza veya toprağımıza dokunmak arasında bir fark yoktur. Oradaki askerimizin güvenliğiyle Türkiye'deki askerimizin güvenliği arasında hiçbir fark yoktur. Onlara yapılabilecek herhangi bir saldırı veya bu toprağa yapılabilecek bir tecavüz, Türkiye Cumhuriyeti toprağı olması bakımından Ankara veya Konya'ya yapılmış sayılır. Güvenlik ortamının bu kadar kırılgan olduğu bir yerde, provakasyon da olabilir" karşılığını verdi.