Doğu Türkistan’da neler oluyor?
On sekizinci yüzyıldan itibaren çeşitli dönemlerde Çin işgaline uğrayan Doğu Türkistan, 1949’daki son işgalden altı yıl sonra, 1955’de özerk bölge statüsüne kavuştu. Ancak özerk bölge şartlarını sağlayan hiçbir idari, hukuki...
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-09-05 09:13:13
On sekizinci yüzyıldan itibaren çeşitli dönemlerde Çin işgaline uğrayan Doğu Türkistan, 1949’daki son işgalden altı yıl sonra, 1955’de özerk bölge statüsüne kavuştu. Ancak özerk bölge şartlarını sağlayan hiçbir idari, hukuki ve demokratik haklardan faydalandırılmıyor.
Çin yönetimi, Doğu Türkistan’ın artan jeopolitik önemi, enerji ve madencilik açısından değerli ve zengin kaynaklarına sahip olması sebebiyle, bölgeye yönelik politikalarını her geçen gün daha da acımasızlaştırıyor.
Uygur Müslüman Türkleri, asimilasyon, şiddet ve etnik ayrımcılık başta olmak üzere din, eğitim, ifade, istihdam ve çalışma özgürlüğü gibi bir çok temel insan haklarından mahrumlar.
Yeni Akit’te yeralan habere göre, Çin hükümeti, yaklaşık altı milyon Çinliyi destek ve teşvikle, zorla el koyduğu Uygur köylülerine ait arazilere yerleştirdi. Doğu Türkistan’da 1940’lı yıllarda yüzde 5 olan Han Çinlilerinin nüfusu, asimilasyon ve göç politikaları sebebiyle, yüzde 50 seviyesine ulaştı.
Komünist rejim, Uygur Türkleri kültürüne ve inancına yaşatma hakkı tanımıyor. Geçen sene memur ve öğrencilerin oruç tutmasını yasaklayan Çin yönetimi, bu sene de on sekiz yaşın altındaki Uygur öğrencilerin oruç tutmasını ve her türlü dini faaliyete katılmasını yasakladı. Çocuklarının oruç tutmayacaklarına dair ailelerden yazılı garanti alındı.
ÇİNDE BİR ZULME ÖRNEK:
Oruç yasağı, benzeri ancak askeriyede görülebilecek, “onlu garanti sistemi” ile takip ediliyor. Toplu sorumluluk esasına dayanan bu sistemde, on ayrı ailenin fertlerinden oluşan gruplar oluşturuluyor. Grupta oruç tutan olursa, tüm grup mensupları cezalandırılıyor.
Doğu Türkistan’da “sosyal işçiler” adı verilen Çinli milisler, tesettürlü hanımların ve sakallı erkeklerin, seyahat etmelerine mani oluyorlar. Sosyal işçiler, haftanın belli günlerinde evleri zorla tarayarak hanımların tesettür kıyafetlerine el koyuyorlar. Tesettürlü hanımlara yönelik taciz olayları da yaşanıyor.
Uygur Türklerinin ay-yıldız armalı tişört giymeleri bile tutuklanıp, işkence ve hakarete maruz kalmaları için yeterli bir sebep.
Komünist rejimin taciz ve saldırıları karşısında sessiz kalmayı onursuzluk kabul eden Uygur Türkleri, iffet ve namuslarını korumak adına son çare olarak, “Fedai” adını verdikleri gruplara katılıyorlar.
Çin yönetimi, “bölücü” ve “terörist” olarak nitelendirdiği fedaileri ele geçirmek ve halkın birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularını yok etmek adına elinden geleni yapıyor.
Çin İçişleri Bakanlığı’nın 1 Temmuz’da yayımladığı genelgeye göre; Doğu Türkistanlı Uygurların, sapı ile birlikte 22 santimetreyi geçen her türlü kesici aleti taşıması yasaklandı. Ayrıca yönetim aleyhtarı fikirler taşıyan, eylemlere katılan ya da şüphe çeken kişilerin ihbar edilmesi karşılığında, 8 bin 100-16 bin 200 Dolar arasında para ödülü konuldu.
Doğu Türkistan’da son yılların en büyük olayı 2009 yılı Temmuz ayında yaşanmış ve eyalet başkenti Urumçi’de 197 kişi vefat etmişti. Bu olayın artçıları halen devam ediyor. Örneğin son birkaç ay içerisinde Sarıkbuya, Luçkun, Hanırık ve Urumçi’de meydana gelen olaylarda yüze yakın Uygur Türkü hayatını kaybetti.
Haziran ayında Turfan bölgesindeki 11 Uygur Türk’ünün katledilmesi Japonya’yı ayağa kaldırdı. Japonya, Çin’e uyarı gönderdi. Tokyo’da bayraklar yarıya indirildi ve protestolar düzenlendi. Buna karşılık, iktidardaki AK Parti dahil, Türkiye’deki tüm siyasi partiler bu vahşeti görmezden geldiler.
Aynı ilgisizlik Türk basınında da yaşanıyor. Bir çok televizyon kanalı Doğu Türkistan’da öldürülen ya da tutuklanan Müslümanları haber bültenlerine taşıyacak kadar önemsemiyor. Gazeteler için ise küçük bir kupür kadar haber değeri taşıyor. O da herhangi sıradan bir olay gibi ve Çinli ajansların dilinden…
İslam coğrafyasındaki direniş hareketlerine şu veya bu şekilde destek veren bazı kurum ve kuruluşların, mesele Doğu Türkistan olduğunda itidal çağrısı yapmaları da oldukça manidardır.
Şimdi soru şu: Bu itidal çağrısını, 18 Haziran’da Çin polisi tarafından tecavüz edilip, boğularak öldüren ve parçalanan cesedi bir sokağa terk edilen 8 yaşındaki Doğu Türkistanlı Müslüman kızın ailesine de yapabilir misiniz?
Çin yönetiminin insan hakları, inanç ve kültürlere saygı gibi kavramlardan anlamadığı çok açık. Bu sebeple, bazı ekonomik yaptırımlar uygulayarak, anlayacakları dilden konuşmak Çin’i düşünmeye sevk edebilir. Mesela, Sayın Başbakan çıkıp, “kamu kurum ve kuruluşlarına Çin’de üretilmiş malzeme alınmaması” ikazı yapsa ne de güzel olur!
SON VİDEO HABER
Haber Ara