Dolar

34,8648

Euro

36,7217

Altın

3.047,06

Bist

10.058,47

TBB Başkanı Feyzioğlu'ndan, Adli Yıl açılışında sert eleştiriler

Adli Yıl açılış törenine Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun sert eleştiriler içeren konuşması damga vurdu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve A

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-09-02 11:50:41

TBB Başkanı Feyzioğlu'ndan, Adli Yıl açılışında sert eleştiriler
Adli Yıl açılış törenine Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun sert eleştiriler içeren konuşması damga vurdu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in de katıldığı açılış töreninde konuşan TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, konuşmasına, avukatlara yönelik uygulamalara eleştirilerle başladı.

    TBB Başkanı, "Bugün, savunma baskı altındadır. Avukatlar, mesleki faaliyetleri nedeniyle soruşturulmakta ve kovuşturulmaktadır. Adliyelerden ve duruşma salonlarından yaka paça çıkarılmakta, savunma görevinden yasaklanmaktadır."
 
dedi. Yargının bağımsızlığı konusunda da eleştirilerde bulunan Barolar Birliği Başkanı "Hâkimlerin tarafsız ve bağımsız olmaları ne kadar önemliyse kanun koyucu veya idari makamların yerine geçerek yasama organı ya da hükümet gibi davranmaları da kabul edilemez. Başka bir anlatımla, devlet içinde ayrı devletler olmaz; yargı mensuplarının devletin içinden veya dışından kimi yapılarca 'benim hâkimim', 'senin hâkimin' diye sınıflandırılması izah dahi olunamaz. Bu tartışmaların yapıldığı bir ülkede hiç kimsenin hukuki güvenliği kalmaz. Adalet mülkün temeli ise mülk temelsiz kalır." şeklinde konuştu.

 

    YABANCI AVUKATLIK ORTAKLIĞINA ELEŞTİRİ


    Konuşmasında anayasa çalışmalarında avukatlara ve barolara yargı bölümünde yer verilmiş olmasını olumlu karşıladıklarını belirten Feyzioğlu, "Ne var ki, aynı düzenleme içerisinde Türkiye'de avukatlık mesleğine büyük zararlar verecek ve avukatların yakın çevreleriyle birlikte yaklaşık 800 bin kişiyi doğrudan etkileyecek, milyonlarca yurttaşımızın ise ekonomik güçlük sebebiyle avukatlık hizmetinden yararlanmasını fevkalade zorlaştıracak yabancı avukatlık ortaklıklarının anayasal güvenceye kavuşturulmak istenmesini şiddetle kınıyoruz." ifadelerini kullandı.


    Ardından son dönemlerde sıkça telaffuz edilen 'milli irade' tabirine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Odalar Birliği Başkanı, şöyle devam etti: "Dünya ve Türkiye tarihine bakıldığında, milli irade tabiri daha ziyade, seçimle iş başına gelmiş ancak çoğulculuk yerine çoğunlukçuluğu benimsemiş ve giderek otoriter eğilimler sergilemeye başlamış siyasi iktidarların tercihi olmuştur. Çağdaş demokrasiler ise çoğulcudur. Başka bir anlatımla çağdaş demokrasiler, sadece o an için çoğunlukta olan siyasi görüşleri değil, sayıca azınlıkta olan başka görüşleri de kucaklar. Bugün eğer mutlaka milli irade tabiri kullanılmak isteniyorsa, Türkiye Cumhuriyeti'nin çoğulcu bir demokrasi modeline dayandığı unutulmamalıdır. Bu durumda milli irade tabiri, çoğunluğun azınlığa tahakküm ettiği, siyasi iktidarın her kurumu ele geçirdiği ve yaşamın her alanını düzenlemeye soyunduğu, insanların yaşam biçimine müdahale ettiği dönemlerdeki içeriğinden elbette ki farklı anlaşılmak zorundadır. O halde çağdaş bir demokraside 'milli irade' tabirini kullanmaya devam etmek isteyenler, bu tabirin içinde siyasi iktidara muhalif düşüncelerin de yer aldığını, hükümetlerin parlamentodaki çoğunluklarına dayanarak her istediklerini yapamayacaklarını ve onlara oy vermeyenlerin de hükümeti olduklarını; insanlığın ortak değerlerini temsil eden hukukun genel ilkelerine, usulüne göre yürürlüğe konulmuş insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelere ve anayasaya uygun davranılmasının zorunlu olduğunu unutmamalıdır. Anayasamızın değişmez maddelerinde ifadesini bulan cumhuriyetin temel niteliklerinin siyasi iktidarı sınırladığı ve çoğunluğun azınlığa tahakkümünü engellediği de hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalıdır. Bu sınırlamalarla kastedilen, bazılarının ileri sürdüğünün aksine, azınlığın çoğunluğa tahakkümü asla değildir; kastedilen, demokratik uzlaşma kültürüdür, katılımcı demokrasidir, geçici bir çoğunluğun geçici bir azınlık üzerinde mutlak egemenlik kurmasının önlenmesidir; nasıl yaşayacağını, hangi okula gideceğini, hangi inanca sahip olacağını, nerede ibadet edeceğini, hangi ahlak kuralını benimseyeceğini kişilere dayatmaya kalkışmamasıdır."

    Metin Feyzioğlu, Mısır ve Suriye üzerinden de eleştirilerde bulundu: "Askeri darbelerin ne kadar büyük felaketlere yol açabileceğinin en güncel örneği, Türkiye'nin bu yönden haklı tepkisini ortaya koyduğu Mısır'da yaşanmaktadır. Bu tepkinin dünya kamuoyu üzerinde etkili olabilmesi için, ülkemiz içinde insan haklarına ve demokratik özgürlüklere azami saygı gösterilmesi gerektiği kuşkusuzdur. İster ülkemizde ister dünyanın başka bir yerinde olsun; barışçıl gösteri hakkını kullananlara şiddet uygulanması, göstericilerin gerçek mermilerle, hedef gözetilerek sıkılan gaz bombalarıyla, plastik mermilerle veya kimyasal madde karıştırılmış tazyikli sularla öldürülmesi ya da yaralanması ağır bir suçtur. Bu suçları işleyenlerin teşvik edilmeleri veya ödüllendirilmeleri değil, cezalandırılmaları gerekir. Hiçbir siyasi veya ekonomik menfaat en üstün değer olan insan yaşamından daha değerli değildir. Sudan'da, Lazkiye'de, Rojava'da, Mısır'ın Adeviyesi'nde veya Tahrir'inde, Lice'de, Uludere'de, Reyhanlı'da, Akçakale'de, Ceylanpınar'da, Eskişehir'in, Ankara'nın, İstanbul'un ve Hatay'ın sokaklarında, insanların katledilmesinin hiçbir mazereti olamaz. Demokratik bir devlette, devletin, düşüncenin ve ifadenin önünü açması, şiddet çağrısı yapmayan düşüncelerin istenilen yerlere ulaştırılabilmesi için toplumsal iletişim kanallarını açık tutması, barışçıl toplantı ve gösterileri engellememesi esastır. İfade özgürlüğü ve onun hayata geçirilme yöntemlerinden olan barışçıl toplantı ve gösteriler, özgür ve demokratik bir toplumun varlığının en önemli kanıtıdır. Demokrasilerde "seçim sandığı" kuşkusuz vazgeçilmezdir. Ancak demokrasi, sandıktan sandığa oy vermekle sınırlı bir rejim değil, bir yaşam biçimidir. Demokratik hukuk devletinde, siyasi iktidar, parlamentodaki çoğunluğu ne olursa olsun hukuk kurallarıyla bağlı olduğunu bilir. Hukuk kurallarını uygulayanlar da daima özgürlükçü pencereden bakarlar. Çünkü demokratik hukuk devletinde özgürlükler esas, özgürlüklerin kısıtlanması ise istisnadır."


    Çözüm sürecine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Feyzioğlu, "Kürt sorunu, esasen demokrasi, özgürlükler ve insan hakları sorunudur. Kalıcı çözüm, yalnızca anayasada değil uygulamada da eşit yurttaşlığın sağlanması, ayrımcılığın önlenmesi ve başka ayrımcılıklara yol açacak etnik temelli her türlü ayrıcalıktan kaçınılması yoluyla sağlanabilir. Hepimize düşen görev Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de hangi insan hakkı için ayağa kalkıyorsak, Şırnak'ta da, Diyarbakır'da da, Lice'de de, Uludere'de de aynı kararlılıkla ayağa kalkmaktır. Uzunca bir süredir TBMM çatısı altında anayasa değişikliği için kapsamlı bir çalışma yürütülmektedir. Anayasa değişikliğinin amacı daha demokratik, daha özgür, hukukun üstünlüğünü benimsemiş bir toplum ve devlet düzenine kavuşmak olsa gerektir. Bu amaca ulaşılabilmesi için anayasa değişikliğinden önce çok daha kolay atılabilecek pek çok adım vardır. Örneğin engizisyon dönemlerini andıran gizli tanıklığın kaldırılması, uygulamada tutuklama zorunluluğu algısı yaratan katalog suçlara ilişkin düzenlemeden vazgeçilmesi, Terörle Mücadele Mahkemeleri'nin lağvedilmesi, Terörle Mücadele Kanunu'nun ilga edilmesi, düşünce, düşünceyi ifade, basın özgürlüğü ve toplantı-gösteri özgürlüğünün önündeki bütün engellerin kaldırılması, basında tekelleşmenin önlenmesi, basın emekçilerinin örgütlenmesinin sağlanması, YÖK'ün kaldırılması, üniversitelerin idari ve mali özerkliğe, bilimsel özgürlüğe kavuşturulması, yüzde 10 seçim barajının düşürülmesi yol temizliği anlamında akla gelenlerden yalnızca birkaçıdır. Bunlar yapılmadan herkesin çekinmeden düşüncelerini ifade edebileceği ve bu düşüncelerini halka aktaracak kanalları rahatça bulabileceği bir tartışma ortamı yaratılamaz. Oysa demokratik bir anayasa, en geniş katılımla oluşturulabilir." dedi.
SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara